Fenerbahçe Ülker maçın başında yine son dönemdeki görüntüsünden farksızdı, ilk 10 dakikada yenen 26 sayının neredeyse tamamı müdafa hatasıydı. Temsilcimiz, hücumda Ukic ile Bogdanovic’in penetreleri ile istediğini yapıp, rakibin tempoyu düşürmesine imkan tanımasa da, yememeyi başaramadığı için hep geride olan taraftı. Skorun dengelendiği anlarda da son haftaların mirası olan ‘tedirginlik’ sahne aldı, çocukça top kayıpları umutları azalttı. Yetmezmiş gibi, Fenerbahçe formasıyla sayı atsın diye 1 sene beklenilen Greer de, potamızı bombardımana tutunca, her şey bitme noktasındaydı. Bitime 7 dakika kala 13 sayı, 1 dakika kala 5 sayı geride olan takımın, 6 sayı ile kazanmak zorunda olması başka nasıl yorumlanırdı!
Böyle anlar da bir mucize gerekir ya, işte dün o yaşandı. Mucizenin adı da Mirsad’dı. İnanılmaz bir enerji koydu sahaya, uzatma bölümünü yarık kaşı ve sürekli kenarda temizlenen kanıyla tamamladı. Günün etkili isimlerinden Wilkinson’ı durdurmayı başardı, en kritik ribauntları topladı... Onun yüreği arkadaşlarını da etkisi altına aldı, sezon başından bu yana ortalıkta gözükmeyen Vidmar, savunmada aranan kan olduğunu hatırladı, Ukic ile Emir eski güzel günlere döndü, Bogdanovic sorumluluk aldı. Öyle bir atmosfer oluştu ki arenada, Kazan’ın görüntüsü de artık ‘mahalle takımı’ kıvamıydı; artık panikleyen onlardı. Biraz da şans lazımdı; bitime 12 saniye kala Wilkinson, takımı 2 sayı öndeyken 2’de 0 faul attı. Ve 3 sayılık basketin ve 1 farklı galibiyetin sezonu bitireceğini bilen Ukic, kendisini çizginin içine sokup, 2 sayılık basketiyle maçı uzattı.
O havanın karşısında artık hiç kimse duramazdı, duramadı. Son saniyelerde yine saçma sapan hatalar yapıldı, rakip umutlandırıldı. Ama ilahi güç yanımızdaydı, sonuçta da Fenerbahçe kazandı.
Gelecek hafta ne olacak hep birlikte göreceğiz ama, bence dünden çıkarılacak sonuç; bu takım başarı istiyorsa, Gist gibi basketbolun ‘çocuk’larıyla değil, Mirsad gibi ‘baba’larıyla oynamalı.