Gerçekten de ortası yok; ne oyunumuzun, ne coachumuzun. Ankara’da son saniye basketiyle devirdiğimiz Belarus deplasmanında, iki takımın kağıt üzerindeki farkının parkeye yansıması, ortaya 29 sayılık fark çıkardı. Zaten normal olan da buydu, ilk maç skandaldı. Böyle bir grupta Belarus ile kader maçı oynamak ayıptı, ‘Devler’ de sanırım bunun farkına vardı.
Savunma yapıldı, geriye koşuldu, boyalı alan beslendi. Daha önceki maçlarda kadroya giremeyen Doğuş’un rotasyona girmesi ön alandaki savunma zaafiyetini en aza indirgedi, Sinan ve Serhat’ın da ortak olduğu baskıya dayanamayan Belarus tam 20 top kaybetti. Keşke millilerimiz daha önce durumun farkına varsaydı da, bu iş çoktan bitseydi!
Zararın neresinden dönülürse kârdır, neyse ki daha iş işten geçmedi. İtalya ve Çekler ile oynayacağımız kader maçları öncesinde böyle bir galibiyet tabii ki moral verdi. Şimdi devamını da getirmeli. Mükemmel bir form yakalamış olan Semih’le, Kerem’le daha çok oynamalı, Belarus maçındaki hırsı her maç sahaya yansıtmalı.
Coachumun da ortası yok dedik ya, onu da biraz açmalı. Kaybettiğimiz maçların en kritik anlarında gençleri sahaya sürerek, onları ateşe atarak yenilgilerde sorumluluğu bulunan Tanjevic, kendisini temize çıkardı! Suçlu bulundu; genç oyunculardı. Baksanıza dün fark 20 sayının üzerindeyken bile gençlerin yüzüne bakmadı, maçı 8 kişiyle tamamladı (Furkan son 2 dakika girdi). İlk yarıyı böyle oynamak kabul edilebilir, hatta İtalya ve Çek maçlarında da bu olabilir. Ancak böylesine farklı ve rahat bir maçta, kadroya alınan gençlerin yüzüne bakmamak, bence hedef göstermektir.
Yine de bu durumu, hocanın, önceki maçlarda beklediği verimi alamaması nedeniyle gençlere kızgınlığı diye yorumlayalım. Ancak İtalya ve Çek maçında ne gerekiyorsa onu oynayalım. Çekler’i 18 sayının üzerinde yenebilecek kapasitemiz gerçekten var, yeter ki biz macera aramayalım.