Malaga karşısında müthiş bir iştah vardı oyunun başında, Bogdanovic bile Dragic karşısında savunmasıyla öne çıktı. O istekli müdafa, rakibi daha ilk çeyrekte 5 top kaybına zorlamıştı. Ama hücumda berbat bir günündeydi temsilcimiz, ilk çeyrekte 9 sayı atan Bogdanovic dışında potaya bakamamıştı, zaten o da maçı o sayıyla tamamladı.
Malaga’nın 4 kısalı sistemi düzenimizi daha da bozdu. Zoric, Sekulic, Kleiza ve Preldzic’in çok kötü girdikleri maçta ters eşleşmeler hep rakibin lehine oldu. Malaga’nın 10 top kaybı yaptığı devrede birazcık dikkatli olsaydı temsilcimiz, top kaybı sayısında rakibi yakalamasa, en azından çok kolay atışları sayı yapsa, soyunma odasına güle oynaya gidebilir, ilk maçtaki 14 farklı yenilgiye rağmen ikili averajı ele geçirmeyi düşünebilirdi. İkinci yarıda daha da kötü oldu her şey. Bu kez savunmada da hatalar başladı. Malaga boyalı alanı istediği gibi kullanmaya başladı, ribauntlarda öne fırladı, bir de Fenerbahçe faul krizi yaşayınca bir anda 9 farkı yakaladı. Neyse ki kenarda koca yürekli bir adam vardı. Ülker Arena’daki Olimpiakos maçının kahramanı olan ancak Barcelona karşısında hiç kullanılmayan Ömer dün de 28. dakika kenardaydı. Kendisine haksızlık yapıldığı düşüncemizin doğruluğu da sahaya adım attığı o anda ispatlandı.
Müthiş bir enerji getirdi takıma, savunmada yine görevini kusursuz yaptı, attığı sayılardan sonra hem arkadaşlarını, hem de tribünleri coşturmayı başardı. Kendisine boşken pası vermeyen iki kişinin arasından acayip bir atış yapan Bjelica’yı bile, bir pozisyon sonra attığı baskette ilk kucaklayandı, yani ‘kaptan’dı. Kısacası maçı çeviren 18-3’lük serinin kahramanıydı. Maç sonundaki demeci ise yıllardır süren bu başarının sadece sporculukla değil, insanlıkla da alakalı olduğunun ispatı.