06.09.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya
Performans sanatının dev ismi Marina Abramoviç ve sevgilisi sanat-aktivisti Ulay, 1976’dan 1988’e dek beraber yaşadı ve çalıştılar. Ama ne çalışmak... Bir keresinde nefeslerini birbirlerinin ağızlarından içlerine çektiler. Diğerinde çırılçıplak ayakta durup aralarından geçen insanlara baktılar. 1988’de ayrılmaya karar verdiklerinde Çin Seddi’nin bir ucundan bir ucuna 2 bin 500 kilometreyi karşılıklı yürüdüler ve üç ay sonra biten yürüyüşte buluştuklarında ilişkilerini de bitirdiler. İşte bu tutkulu performanstan sonra Ulay kariyerine çok sayıda işle devam etti. Sanatçı şimdi kariyerinin ilk döneminden videoları gösteren Ali Akay küratörlüğündeki ‘Kimliksizleştirme ve Dönüştürme’ adlı kişisel sergisiyle ilk kez İstanbul’da. Kimlik konulu videolardan oluşan sergi, Nişantaşı’ndaki Şekerbank Açıkekran Yeni Medya Sanatları Merkezi’nde 10 Ekim’e dek görülebilecek. Sergi vesilesiyle Ulay’la aşk ve sanatı konuştuk.
Bu sizi ilk kez İstanbul’da böyle bir sergiyle görüşümüz, nereden çıktı bu serginin fikri?
Serginin teklifi bana Ali Akay’dan geldi. Sergide 1972-1976 arasındaki erken dönem işlerimden bir seçki var. Böyle bir seçkinin beni Türkiye’deki izleyiciye iyi bir şekilde tanıtacağını düşündüğünü söyledi. Belki ileride İstanbul’da olacak daha büyük bir serginin de güzel bir hazırlığı oldu.
Kariyerinizin ilk döneminden bugüne fotoğrafla ilişkiniz nasıl şekillendi?
15 yaşımda yetim ve öksüz kaldım. Kardeşim de yoktu üstelik. Kim olduğumu nasıl öğreneceğimi bilmiyordum. Bu yüzden de Poloraid makinalarla kendimi çekmeye başladım. Ancak bulmaya çalıştığım kimlik, manipüle edilmiş bir kimlikti. Bunun üzerine toplumda dışlanan kesimin fotoğraflarını çekmeye başladım. Sonra bunun kimliğimi tanımlamadığını fark ettim ve performans sanatına geçtim.
Sanatı ve aşkı nasıl tanımlıyorsunuz?
Sanat ancak kendi kendini tanımlar. Sanatı tanımlayamazsınız. Aşk ise bir eylem halinde umursamaktır. Aşk bir umursama ve değer verme eylemidir.
Yıllar sonra karşı karşıya