Gündem 'Siz İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış bir komutansınız'

'Siz İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış bir komutansınız'

30.07.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

1917’de ilk kez Almanya’ya birlikte seyahat ettiği Mustafa Kemal Paşa’ya övgü dolu sözler söyleyen Vahdettin, ‘Ben sizi çok iyi bilirim. Beraber seyahat etmekte olduğum için çok memnunum ve bundan şeref duyuyorum’ der.

Siz İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış  bir komutansınız

Anıtkabir eski Müze Komutanları’ndan Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Ydr. Doç. Ali Güler, Atatürk’ün son padişah Vahdettin’le ilk tanışması ve 100 yıl önce gerçekleştirdikleri Almanya seyahatine ilişkin bilinmeyen ayrıntıları gün yüzüne çıkarttı. Düşünce ve Tarih dergisinde de yayınlanacak Vahdettin ile Atatürk’ün Almanya seyahatine ilişkin ayrıntılardan en dikkat çekeni ise ikilinin tanışmasından sonraki Atatürk’ün görüşleri...

Haberin Devamı

13 Aralık 1917 günü veliaht olan Vahdettin’in Vaniköy’deki köşküne giden Atatürk, dönüş yolunda yanında bulunan Doktor Rasim Ferit Talay’a izlenimlerini aktarırken; “Ya çok zeki ya çok embesil, anlayamadım” ifadelerini kullanıyor.

‘Redingotlu’ adamlar

Atatürk, ilk tanışmayı Talay’a şöyle anlatıyor: “Bizi sarayın içinde Arap hasırlarıyla örtülmüş bir salona açılan kapıdan bir odaya soktular. ‘Redingotlu’ adamlarla dolu olan odanın eşyası bir kanepe ile kanepenin iki tarafında birer koltuktan ibaretti. Henüz girdiğimiz bu odada ayakta dururken, çok laubali görünen redingotlu adamların içinde diğer redingotlu bir adam göründü. Bu gelenin kim olduğunu, ne olduğunu ve ne olmak lazım geldiğini ne ben ne de arkadaşım fark edemedik. İçeriye girdi, bizim bulunduğumuz tarafa yöneldi. Kanepenin sağ köşesine oturdu.

Haberin Devamı

Ben karşısındaki koltuğa oturdum. Yanındaki koltuğa Naci Paşa oturdu. Bu kişi bir defa gözlerini açtı, bize lütfen iltifat etti: ‘Sizinle müşerref oldum. Memnunum.’ Tekrar gözlerini kapadı, bu nazikâne sözlere cevap vermeye hazırlanırken, kendinden geçmiş bir şahsiyetin huzurunda bulunduğumu fark ettim, cevap vermek mi yoksa vermemek mi lazım geldiğinde tereddüt ettim. Naci Paşa’nın yüzüne baktım, o da çok durgundu.

‘Acınacak birisi’

Onda bir defa daha konuşma kudreti mevcut olup olmadığını anlamak için beklemeyi tercih ettim. Biraz sonra gözlerini açtı: ‘Seyahat edeceğiz değil mi?’ dedi. Pek çok sıkılmış, çok bunalmış bir halde, ‘Evet, seyahat edeceğiz’ dedim. İtiraf edeyim ki, bir mecnunla karşı karşıya bulunduğumu derhal hissetmiş, fakat mantıki konuşmaya girişmekten kendimi alıkoymuştum. Hemen ayağa kalkıp dedim ki: Efendi Hazretleri, beraber seyahat edeceğiz. Seyahat iki gün sonra başlayacaktır. Perşembe akşamı Gar’da hazır bulunacaksınız. Oradan hareket edeceğiz. Veda ettik ve çıktık. Mükellef bir saray arabasına binmiştik. Naci Paşa ile aramızda, takriben şöyle bir konuşma oldu: Zavallı, talihsiz, acınacak birisi… Bununla ne olabilir? ‘Öyledir.’ Bu zavallı yarın padişah olacaktır, kendisinden ne beklenebilir? ‘Hiç…’ Biz ki aklımız, mantığımız vardır, biz ki memleketin mukadderatını, hâlini ve geleceğini anlamış insanlarız, ne yapabiliriz? Naci Paşa, ‘Güç’ dedi.”

Haberin Devamı

Almanya seyahati için Veliaht Vahideddin’in Gar’a gelişi ve uğurlama töreninde yaşanılan Ata’nın hatıralarından şöyle aktarılıyor: “Perşembe akşamı gara gittim. Yalnız daha evvel Vahdettin’in etrafındaki adamlara haber göndermiştim ki, bizim seyahatimiz bir çeşit askeri bir seyahat olacaktır; Zat-ı Âli üniformasını giymelidir. Gara geldiğim vakit Vahdettin’in sivil giyinmiş olduğunu gördüm. Veliaht’ın teşrifatçısı olan İhsan Bey isminde bir adam vardı, kendisine: Ben Veliaht Hazretlerinin üniforma giymesi için haber yollamıştım. Söylemediniz mi? Bana saray ananelerinin verdiği bir gurur ile; ‘Siz kim oluyorsunuz?’ dedi. Ben sana kim olduğumu izah edecek vaziyette değilim. Yalnız soruyorum: Ben sana Veliaht Hazretlerinin üniforma giymesi lazım olduğunu söylettim, kendisine söylendi mi, söylenmedi mi? Bu cümleleri biraz sert telaffuz ettim. O zaman bana cevap vermeye mecbur kaldı: ‘Ben söyledim, fakat yapmadı.’ Anlattığına göre Veliaht’a feriklik (tümgeneral) rütbesi verilmiş, sonra mirliva (tuğgeneral) olduğunu bildirmişler; o da bundan gücenmiş olarak, ‘Mademki benden ilk rütbeyi almışlar, ikinci rütbeye tenezzül etmem’ demiş ve sivil gelmeyi tercih etmiş. Asker sizi uğurlamak için hazırdır, kendilerini selamlayınız dedim.

Haberin Devamı

Vahdettin yüzüme baktı, bu bakışı ile ‘Nasıl?’ demek istiyordu. İşaret ettim: Siz yürürsünüz, arkanızdan biz geleceğiz.”

‘Askeri selamlayın’

“Vahdettin askerin önünden geçerken, iki elleri yukarıda, normal olmayan şuursuz bir selam vererek yürüdü. Geriye dönüp trene bindik. İçine girdiğimiz salonun pencerelerini açtırarak, tren hareket edeceği sırada, Vahdettin’e: Bu pencereden askeri ve ahaliyi selamlayınız, dedim. ‘Niçin, lazım mıdır?’ dedi. Evet lazımdır. Vahdettin benim pervasız uyarılarıma boyun eğmiş gibi görünerek, dediğimi yapıyordu. Tren İstanbul’u terk etti.”

Haberin Devamı

Tren yolculuğu sırasında Mustafa Kemal Paşa’yı vagonuna davet eden Vahdettin, Atatürk’ten özgü dolu sözlerle bahsediyor.

Atatürk, o anları şöyle anlatıyor: “Vahdettin’in salonuna girdiğim vakit, kendisini ayakta, beni bekler buldum. Oturdu, bana da oturmak için yer gösterdi. Bu dakikada, sarayında ekseriya gözleri kapalı konuşan zatı büsbütün başka bir vaziyette buldum. Bilakis gözlerini çok kuvvetle açmış ve dikkatle bana bakıyordu.

‘Şeref duyuyorum’

Bir nutuk atar gibi, şu tarzda konuştu: ‘Afedersiniz Paşa Hazretleri, birkaç dakika evveline kadar kiminle seyahat etmekte olduğumu bana izah etmemişlerdi. Ancak trenin hareketinden sonra aldığım malûmat üzerine gıyaben çok tanıdığım ve takdir ettiğim bir komutanımız ile bulunduğumu anladım. Ben sizi çok iyi bilirim; Arıburnu’nda ve Anfartalar’da yaptığınız bütün icraat ve kazandığınız muvaffakiyetler tamamen malûmdur. İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış bir komutanımızsınız, beraber seyahat etmekte olduğum için çok memnunum ve bundan şeref duyuyorum.’ Vahdettin bu sözleri çok ağır, fakat muntazam söylüyordu. Hayret ettim. İcabettiği gibi cevaplar verdim. Aramızda mükemmel, ciddi, samimi konuşmalar oldu.”

Atatürk, İmparator’la tanışırken pot kırıyor

Siz İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış  bir komutansınız

Yrd. Doç. Ali Güler, tarafından ortaya çıkartılan arşiv kaynaklarında Mustafa Kemal Paşa’nın Kayzer Wilhelm II ile tanışması ve Almanya’da karşılanması da anlatılıyor. Atatürk, pot kırdığını bizzat şöyle aktarıyor:

“Kayzer, Veliaht ile tokalaştıktan ve Naci Paşa’nın tercümanlığı ile birkaç kelime konuştuktan sonra Vahdettin’e denildi ki:’Refakatinizde bulunanları İmparator’a takdim etmeniz lazımdır.’ Veliaht beni İmparator’a takdim etti.

Bir eli göğsü üzerindeki düğmelerinin arasına sokulmuş olan İmparator, diğer eliyle elimi tuttu ve çok yüksek sesle, Almanca olarak: ‘On Altıncı Kolordu… Anafarta…’ sözlerini telaffuz etti. Bütün hazır bulunanlar İmparator’un bu ihtarı üzerine bana döndüler. Ben Kayzer’in ne demek istediğini anladığımdan biraz sıkıldım ve önüme baktım. İmparator benim bu mahcup ve mütevazı vaziyetimden şüphelenerek, yanlış bir hitapta bulunmuş olması ihtimalini düşünmüş olsa gerek, bana sordu: ‘Siz On Altıncı Kolordu Komutanlığını ve Anafartalar’ı yapmış olan Mustafa Kemal değil misiniz?’ Almanca sorulan bu suale Fransızca cevap verdim: ‘Evet ekselans…’ Bu kelimeler ağzımdan çıkınca derhal anladım ki büyük bir hata yapmıştım. Sir (sör) yahut Kayzer demek lazımdı. Ne yalan söyleyeyim, insan dilini alıştırmadığı şeyleri söylemekte güçlük çekiyor. Bu, benim düştüğüm birinci hata da değildir. Bulgaristan Kralı Ferdinand’la ilk defa karşı karşıya geldiğim zaman da aynı hatada bulunduğumu hatırlarım.”