Gündem ‘Zorluydu ama bu filmi iyi ki yaptım’

‘Zorluydu ama bu filmi iyi ki yaptım’

03.10.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ünlü yönetmen Fatih Akın, Türkiye’de 30 Eylül’de gösterime giren yeni filmi ‘Elveda Berlin’i Milliyet Sanat Dergisi’nin ekim sayısında yer alan bir söyleşide anlattı

‘Zorluydu ama bu  filmi iyi ki yaptım’

Fatih Akın’ın yeni filmi ‘Tschick / Elveda Berlin’, Wolfgang Herrndorf imzalı romanın sinema uyarlaması. Kitap ve film, 14 yaşında Maik ve okula yeni gelen Tschick adlı öğrencinin arkadaşlığı hakkında. Bu iki çocuk, bir araba çalıp Almanya’da bir yolculuğa çıkıyor. Akın, 30 Eylül’de Türkiye’de gösterime giren filmini Milliyet Sanat Dergisi’nin Ekim sayısında anlattı.

Haberin Devamı

- “Elveda Berlin”, son dakikada dâhil olduğunuz bir proje. Sizin için nasıl bir deneyimdi?

Enteresan ve heyecanlıydı. Zorlu bir denemeydi. Soğukkanlılık gerekiyordu. Şimdi iyi ki yaptım diyorum. Zengin bir tecrübeyle bitirdim. Hem kendim hem de film yapma açısından.

- Ne gibi bir tecrübe edindiniz?

Genellikle çekeceğim filmlerin senaryolarını kendim yazıyor, yapımcılığı kendim üstleniyorum. Bütün kararları ben veriyorum. Sadece sanatsal kararlar değil. Kontratlardan çekim takvimine dek… “Elveda Berlin”de ise şöyle bir durum oldu: Bir yönetmen başka bir filmini bitiremedi, çekimlere yedi hafta kalmıştı ve ekip hazır bekliyordu. ‘Elveda Berlin’ bir yaz filmi ve artık yaz bitmek üzereydi. Ben dâhil olduğumda çekimler Eylül’de başladı ve Kasım’da bitti. Ama yaz gibi görünmesi gerekiyordu. Ben bunları yapabilir miyim, zamanında filmi bitirebilecek miyim, bütçesinde kalabilir miyim diye düşündüm. Aslında bir yandan da şöyle bir hayalim var: Stüdyodan yabancısı olduğum bir projeden teklif gelirse yarın öbür gün Hollywood’a ABD’ye gitmek… Sinemacı ve yönetmen arasında bir ayrım var. Sinemacı, yazıyor, yönetiyor, yapımcılığı üstleniyor, sanatsal kararları veriyor. İlk kez “Elveda Berlin’de sadece yönetmen olarak çalıştım. Atıf Yılmaz mantığında. Böyle bir yönetmen olabilir miyim diye düşünüyordum. Bu projede olabildiğimi gördüm.

Haberin Devamı

- Filmografinizde de ‘Temmuz’da’ ve ‘Kesik’in bir bölümü yol hikâyesi denebilir. Yol hikâyesi olması ‘Elveda Berlin’de sizi çeken yönlerden biri miydi?

Kitabı edebi olarak çok seviyorum. Herhalde yol hikâyesi diye. 4-5 sene önce ilk defa okumuştum. Yayınevine başvurup telif haklarını almak istemiştim, peşindeydim. Bu proje bana yabancı değildi. Beni en fazla çeken şey, 14 yaşında olmanın ne demek olduğuna bakması… Buluğ çağı dönemi, 14 yaşındasın, çocuk değilsin artık ama büyük de sayılmazsın. O yaşlar çok ilgimi çekiyor. Ben o yaşlardayken, ‘Stand By Me / Benimle Kal’ veya ‘The Breakfast Club’ gibi filmler benim için arkadaş gibiydi. Ben de öyle bir arkadaş yaratmak istedim.

Haberin Devamı

- Kendi buluğ çağınızla ‘Tschick’te anlatılan arasında nasıl bir benzerlik buldunuz?

Büyüme çağında çok mutsuzdum. Her zaman âşıktım ama o kızlar beni istemedi. O acı hâlâ içimde var, onu bir türlü atlatamadım. Benim tecrübe ettiklerim kahramanının da başına da geliyor. Bunları beyazperdeye yapıştırmak istedim.

- Popüler ve önemli bir kitabı uyarlamak sizin için daha çok sorumluluk anlamına geliyor muydu?

Karar vermek için dört gün düşündüm. O günlerde bu bir sorundu evet. Bunu da batırırsam benim işim tamamen bitecek, beni Almanya’da kimse affetmez dedim. Karar verdikten sonra düşünmedim. Zaten tehlikeli bir şey yaparsanız, yaparken tehlikeli olduğunu düşünmezsiniz. Ancak yatağınıza yattığınızda ne olabilirdi diye düşünürsünüz.

‘Toplum dışındakiler ilgimi çekiyor’

- Kahramanlarınız dışlanmış çocuklar. Dışlanmışları anlatmaya bir meyilliniz olduğu söylenebilir mi?


Evet. Dışlanmış çocuklar onlar. Almanya’da okullarda belli bir sınıf var. Sporda iyi olan, yakışıklı olan, Alman olan… Onlar seviliyor, örnek alınıyorlar. Benim kahramanlarım tam tersi. Sporda pek iyi değiller, biraz inek gibi takılıyorlar. Çoğunluğun dışındalar. Toplumun dışında olanlar her zaman ilgimi çekiyor.