Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çok kutuplaşmıştık.  Ortak paydalarımızdan uzaklaşmıştık.
Kamplara ayrılmıştık.
Birlikte heyecanlanabilmeye, aynı anda, aynı şeye sevinebilmeye, birbirimize sarılabilmeye susamıştık.
Ayrıca başarıya açtık.
Başımız önde dolaşmaktan yılmıştık.
Sürekli aşağılandığımız Avrupa karşısında zafere muhtaçtık.
Euro 2008 bütün bu gereksinimlerimize karşılık oldu.
Futbolun psikiyatrik işlevini bihakkın ortaya koydu.
Müteşekkiriz.
* * *
Bunların ötesinde Türk Milli Takımı’nın beni asıl etkileyen özelliği, bizi temsil yeteneği oldu.
Bir takım, halkını bu kadar mı yansıtır?
Bir halk, takımını bu kadar mı andırır?
Sadece annelerin maç öncesi buluşup örgü örerken oğullarının niteliklerini yarıştırmasını kastetmiyorum.
Hızla dayılanıp aynı hızla çakılma, yenince aslan kesilip “Mucize bizim rutin işimiz” havası basma, yenilince faturayı basına çıkarma da çok tanıdık huylar değil mi?
Ya başarıyı takım oyununda değil sahanın uğurunda arama?..
İşi son dakikaya bırakma?..
Yumurta kapıya gelmeden çalışmama?..
Yatıp yatıp son anda atağa kalkma?..
Kavgaya “anaları” karıştırma?..
En sevinçli anda bile dayanamayıp muhaliflere laf sokuşturma?..
Sevinince de yıkılınca da küfre ve silaha sarılma?..
“Yabancılar hakkımızda ne demiş”e kafayı takma?..
Tanıdık gelmiyor mu size de?..
* * *
Bunların ötesinde, bence ülkemle, takımı arasındaki asıl can alıcı benzerlik, öngörülemezlik...
Her an her şeyin mümkün olduğu bir ülkenin takımı böyle sürprizli olur ancak...
Hırvat takımının Teknik Direktörü “İşimiz zor. Çünkü Türk takımının belli bir sistemi yok” diyordu maçtan önce...
Aynen öyle...
“Sistem”le değil “istem”le oynarız biz...
Fizik kondisyondan çok, devre arası motivasyona güveniriz.
Rakibe taktik marifetiyle değil, iman kuvvetiyle yükleniriz.
Sınava, doğru dürüst hazırlayamadığımız çocuğumuzun ardından okur üfleriz.
Bu yöntemle en güçsüz takıma yenilebileceğimiz gibi, en güçlü takımı da alt edebiliriz.
Kestirilemeyiz.
Sürüyerek darağacına götürdüklerimizi, bir golle yerden kaldırıp omuzlarda taşıyabiliriz.
Kederden sevince, coşkudan öfkeye anında geçebiliriz.
Kör inancımız, hızla derin bir inançsızlığa dönüşebilir.
“Dünyayı yeneriz” böbürlenmesinden bir dakika sonra “Zaten bizden bir halt olmaz”a evrilebiliriz.
Tahmin edilemeyiz.
* * *
Ve en önemlisi:
Seyirciler olarak biz ne dersek diyelim, destekleyelim ya da küfredelim, sonucu hep o 11 kişi belirler.
Tıpkı Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesi gibi...
Bir takım, ülkesini bu kadar mı yansıtır?
Bir ülke, takımını bu kadar mı iyi andırır?