Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İzninizle ben ona “Galatasaray’ın Vicdanı” diyeceğim. Hayri Kozak, özellikle Divan Kurulu toplantılarında soran, sorgulayan, irdeleyen, itiraz eden, farklı çözümler arayan ve öneren bir Galatasaraylıdır.
İçindeki neyse, dilindeki de odur!
Ünal Aysal’ın alelacele olağanüstü kongreye giderek, geri dönmemek üzere görevi bırakma kararı alması, ona göre işlerin sıkıştığı ve çözüm beklendiği bir anda “kaçış”tan başka bir şey değil!
Aysal’ın, eski yönetici Cemal Özgörkey’in adaylığına kapı aralayıp “Benim de desteğimi alarak göreve talip olacak” demesi, Kozak’ın tansiyonunu arttıran -gereksiz- bir çıkış. Ve Kozak soruyor: “Senin herhangi birine destek verecek halin mi kalmış?”
Galatasaray’ın Vicdanı’na göre, sadece Galatasaray’ın değil, Türk sporunun başındaki en büyük dert, “başkanların sorumsuzluğu”!.. Onca yanlış ve borçla gelinen iflas noktasından sonra görevi bırakıp “paldır küldür” gitmenin bu kadar kolay olmaması gerektiğine inanıyor.
Hayri Kozak isyanını dillendire dursun, sırası gelmişken yıllardır kadük hale getirilen Spor Kulüpler Yasası’nı da ilgili - ilgisiz herkese anımsatmak isterim.. O yasa yeniden ele alınıp hayata geçmezse, bilesiniz ki biz daha çook kongreler, çöküşler, iflaslar görürüz!
Kozak’a göre Galatasaray’da kongre üyelerinin tek adresi var: Alp Yalman!
Yalman’ın yaşı (74) nedeniyle yapılan değerlendirmelerin yanlış ve haksız olduğuna inanıyor. “Şurada Perşembe’ye iki gün kaldı. Ortada Yalman’dan başka ciddiye alacağımız bir aday da yok. Alp Yalman, ciddi, güvenilir, tecrübeli bir spor adamıdır. Sorunların çözümü için aklına da enerjisine de güveniyorum” diyor.
Bu mesaja kulak vermek de Galatasaray’ın üyelerine düşüyor.

Haberin Devamı

Herkes gider, Başkan kalır!

Önce Abdullah Kiğılı gitti... Sessiz, kavgasız, tartışmasız...
Sonra Hasan Hakkı Yılmaz’ın istifa ettiğini öğrendik... Başkan Aziz Yıldırım’la gayet uyumlu çalıştığı halde, kulüpte kök salmış bazı kişilerin kendisine sürekli engel çıkardığını anlatmış yakın çevresine...
Çözülmenin başlangıç versiyonlarını izliyoruz. Önümüzdeki haftalarda başka kopmalar, ayrılmalar da olabilir.
Özellikle futbol takımında İsmail Kartal’ın görevi bırakması kimseyi şaşırtmaz. Sonraki olasılık, futbol takımından bazı kopmaların olmasıdır. Bunu da Ocak ayında görebiliriz, şaşırmayalım. Fenerbahçe’de gerçek ve gelenek şudur: Herkes gider, Başkan kalır!

Haberin Devamı

Sosa, Oğuzhan ve Atiba

Yıllar önce Del Bosque’ye Beşiktaş’ta neden tek ön libero oynatmadığını sormuştum... İspanyol hoca gülerek şu yanıtı vermişti: “Bana tek başına oyunun merkezinde görev alacak Redondo gibi bir adam bul, oynatayım!”
Del Bosque’ye inatlaşmadan ısrar etmeden “Her takımın kendine göre bir Redondo’su olabilir” dedim, yine güldü: “Bizde yok!”
Artık ön libero sözcüğünü kullanmak neredeyse ayıp. Bizim Mehmet’in (Demirkol) “Çapa” (Anchor) sözcüğü daha uygun. Ya da merkez oyuncu(lar) diyelim. Orada Atiba - Veli düne kadar uyumlu bir ikili oluşturuyordu. Jose Sosa geldikten sonra Beşiktaş’ın daha yaratıcı, daha üretken bir oyun anlayışına dönmesi, oyunun merkezini tartışmaya açtı. Geçmişte yapılan “Şifo Mehmet ile Sergen yan yana oynar mı, oynamaz mı?” tartışmalarının yerine şimdi Oğuzhan - Sosa beraberliğini düşünmeye başladık. Duydum ki Slaven Bilic de yarınki Tottenham maçında ikisini beraber oynatmayı, Veli’yi de kulübeye çekmeyi düşünüyor. Bu uygulama, Atiba’yı merkezde tek oyuncu (Redondo) haline dönüştürür. Evet, Oğuzhan’la Sosa da birlikte oynarlar. Bu oyun (4-1-2-3) Beşiktaş’ın öndeki hücumcularına (Gökhan, Demba Ba, Olcay) da daha etkili, daha verimli bir oyun vaadeder.
Sonuca kafayı takmadan bu oyunu bekliyorum. Beşiktaş böyle bir formatı tutturursa sezonun en renkli takımı olabilir!