Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başkanlıktan genel sekreterliğe, yöneticilikten sponsorluğa kadar önemli unvan ve görevlerle Beşiktaş’a hizmet etmiş, Beşiktaş’ın tarihinde yer ve rol sahibi olmuş kişilerin de aralarında bulunduğu 283 kişinin, “üç kez üst üste mazeretsiz olarak toplantılara katılmadığı” gerekçesiyle Divan Kurulu üyeliğinin düşürülmesi, elbette sarsıcı oldu. Tanıdığım ve konuştuğum üyeler, onca açıklamaya rağmen şoku atlatamamıştı.
Oysa tüzüğün 31/g maddesi oldukça açık. Mazeretsiz olarak üç kez üst üste toplantılara katılmayanların üyeliği kendiliğinden düşmüş sayılıyor.
Biraz araştırdığımda öğrendim ki son tüzük kongresinde 31/g olarak kabul edilen maddeyi dostumuz Atıf Keçeci önermiş.

Keçeci’ye sordum: “ Bu durumdan mutlu musun?” diye. Aldığım yanıt, “Evet, çok mutluyum. Kasım 2014’de yapılacak tüzük kongresinde bu defa üyeliğin kaybedilmesi ile ilgili bir öneride bulunacağım. Mazeretsiz üç kongreye katılmayanın kulüp üyeliği de düşmüş sayılsın” oldu.
Sıra dışı, sert ve katı bir tutum. Anlattığı zaman hak vereceğiniz nedenleri de var Atıf’ın:
“- Beşiktaş’ta Divan Kurulu üyeliği ciddiyet ve sorumluluk gerektirir. Bizim Divan’ımız yılda dört kez toplanıyor. Yönetim Kurulu’nun raporunu ve konsolide hesap vaziyetlerini alıyoruz. Son toplantıda 750 milyon lira borcumuz olduğu anlaşıldı. Bunlar önemli, hayati konular. 1000’e yakın üyemiz var. Ama ortalama 120 kişi ile toplanıyoruz. O topluluktan da çıka çıka konuşacak 12-14 kişi çıkıyor. Divan’ın bu ilgisizlikle danışma, yetki verilen konularda karar ve denetim görevlerini sağlıklı biçimde yerine getirmesi mümkün değil! Ben ciddiyet istiyorum. Hadi toplantılara katılmıyorsunuz, gelen çağrıları ve uyarıları da mı dikkate almıyorsunuz? Divan’ın yazdığı her mektubun altında 31/g maddesi üyelere hatırlatılıyor.”

Akil insanlar
Keçeci, Hüsnü Güreli ve Faruk Pala gibi üyelerin mazeret bildirdiğini hatırlatıyor, şunları söylüyor: “Fenerbahçe’de merhum Faruk Ilgaz, son günlerine kadar divan toplantılarına katıldı. Galatasaray’da Ali Tanrıyar ve İnan Kıraç’ın divan toplantılarına katılmadığını göremezsiniz.”
Soruna daha derinden bakarsak...
Divan Kurulu, en kısa tanımıyla “akil insanlar”dan oluşur. Üstelik onlar hem birikimli hem de gündelik hırslarını geride bırakmış, egolarıyla baş etmiş insanlardır. Böyle insanları, tüzük maddesiyle “devam mecburiyeti”ne zorlamak yersizdir. Divan Kurulu üyeliği kazanılmış bir onurdur. Bırakalım, bu onuru insanlar gönlünce taşısınlar. Gerek duyduklarında toplantıya katılıp görüşlerini açıklasınlar, bilgi alsınlar. Karar aşamasında da (tıpkı kongrelerdeki gibi) katılan üyelerle yetinirsiniz
Zorla güzellik olmaz!

Haberin Devamı

DEMİRÖREN’İN MAZERETİ

Haberin Devamı

Beşiktaş Divan Kurulu’nda üyeliği düşenlerden biri de Yıldırım Demirören... Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı! O’nun için “mazeretsiz” diyemezsiniz. Tam aksine “mazereti” var. Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığına seçilen kişinin kulübüyle ilişkisi mi kalır? Başkan, Divan Kurulu’na katılsa, hadi söyleyin bakalım, hangimiz “Orada işin ne !” diye itiraz etmezdik ?

Haberin Devamı

Süleyman Seba Demir’i bile eritti!

Süleyman Abi’nin vefatından sonra gördük ve inandık ki kolay kolay hiç bir ölümlüye nasip olmayacak bir sevgi seliyle cennete gitti.
Medyada onu anlatan çok güzel yazılar, programlar yayınlandı.
Ben, Nevzat Demir’i merak ettim. Demir, Süleyman Abi’yi en saygılı, en akıllı eleştirilerle yoran bir Beşiktaşlıydı. Araları iyi değildi. Anne ve babasının ölümünden sonra başsağlığı için aramamış, Kartal Yiğit’in düğününde Demir’in uzattığı eli havada bırakmıştı. Nevzat Demir, hak etmediğine inandığı bu öfke karşısında kırıldı, adeta
paramparça oldu. Acı haberi aldığında tatildeydi. Dolmabahçe Camii’ne koşarak gitti. Yılmaz Vural ve Sadettin Tantan’la birlikte cuma
namazını kıldı. Sonra da cenaze namazına katıldı. Göz yaşları içinde onunla helalleşti, Tanrı’dan rahmet diledi.
Şu sözler de Demir yüreğin nasıl eridiğini anlatıyor: “Beşiktaş’a çağ atlatmış eşsiz bir Başkan’ı kaybettik. Ben O’nu, kendisinden sonra gelecek başkanları seçip yetiştirmediği için çok eleştirdim. Sert tartışmalarımız oldu. Hizmetini inkar etmek, kimsenin haddine değildir. Öldüğünü haber aldığımda bütün kırgınlıklarım uçtu, gitti!. Onun için huzurla, saygıyla, minnetle dua ettim.”

Turgan Ece sırrıyla öldü
Rahmetli Metin Oktay’ın 1969’da yapılan jübile maçından 150 bin lira civarında bir gelir elde edilmişti.
O dönemde “önemli” bir paraydı. Hele Metin Ağabey için iyi bir emeklilik ikramiyesi sayılırdı.
Ama paralar kanatlandı. İçine konduğu çanta ile birlikte adeta kuş olup uçtu.
Metin Oktay, bu derdini kimseye açmadı.
Sırrını bilen üç beş kişi (en başta Talay Erker) konuyu kurcaladığı zaman hepimizi sustururdu.
Kırk yıla yakın bir süre sabrederek bekledim... Dört yıl önce o jübilenin organizatörlerinden Turgan Abi’ye sordum “Metin Abi’nin emekli ikramiyesi n’oldu? “ diye. Zor işitiyordu... Üç dört kez tekrarladım. “Atilacım, hiç bilmiyorum” dedi. Ama bence biliyor, ortalığı kirletmemek için susuyordu.
Turgan Ece’yi kaybettik. Büyük sırrıyla aramızdan ayrıldı. İnanıyorum ki bildiklerini Metin Abi’ye söyler!