Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İlhan Cavcav’ın ölümüyle yaşadığımız ortak üzüntü, soluduğumuz matem havası, onunla ilgili değerlendirmelerimizi gölgelememeli, ertelememeli... Bildiklerimizi, duyduklarımızı ve hissettiklerimizi kayda almalıyız.
Zaten kayıt da vardır. Son 40 yılın spor sayfalarını okuyanlar, bu tarihin nasıl yazıldığını göreceklerdir.
İlhan Abi’ye karşı duyduğum saygı ve sevginin gereği olarak ben bildiklerimi yazıyorum buraya... Yetersiz bulan, “Şunu da bilmiyorsun” diyen varsa anlatsın... Yazsın. Tarihe bir not düşsün...
İlhan Cavcav, tam anlamıyla devlet gibi adamdı... Alacağına şahin, vereceğine karga! O nedenle liglerin en düşük ücretlerini Gençlerbirliği öderdi. Ne var ki güvenli, sağlam bir ödemeydi bu. Futbolcular, emek ve antrenman terleri kurumadan transfer taksitlerini, aylık ve prim ödemelerini günü gününe alırlardı. Dahası, futbolcu imzaladığı sözleşmeyle düzenlenen ödeme tablosunu ezbere bilirdi. İlk onbire girdiği maçlarda ne kadar para alacak, 18’e girenlerin alacağı para nedir, oyuna yedekten girenlere ne verilir? Soruların yanıtı hazır ve uygulamadaydı.
İlhan Abi’nin Türk antrenörleriyle ilgili tutumu da tartışmalıdır. Bazen sabırla bekler, bazen de 5 dakikada karar verip gönderirdi antrenörünü. Yine de Anadolu’da başarıyla yıllardır görev yapan bir çok antrenör için Gençlerbirliği ve Cavcav, kurmaylık apoleti takılan akademi gibiydi. Birçok antrenör kendisine kırgındı, kızgındı. Ama hepsi de saygılıydılar.
Bilinen ezberle bakalım: Süper Lig’in marka değerine... Bizim ligimizden Real Madrid’e transfer olan ilk futbolcu Njitap Geremi, İlhan Cavcav’ın keşfettiği, değer kazandırdığı bir oyuncuydu. Sonradan Baliç (Fenerbahçe) onu izledi. Derken Arda da en güzel yolculuğuna çıkıp Atletico Madrid ve Barca’ya ulaştı?
Hadi soralım: Hiç kaale almadığımız Hırvatistan Ligi (Prva Hrvatska Nogometna Liga) Real’e, Barca’ya endüstriyel liglerin büyük kulüplerine kaç futbolcu gönderiyor? İlhan Abi’nin açtığı yoldan gitseydik, herhalde daha iyi bir marka değerimiz olurdu!
Türk futbolunda yıllar süren tartışmalarda farklı ve özel bir yerde dururdu... Hiç vazgeçmediği düşünceleri vardı: “Teşvik primi verilebilir. Bu performansı destekleyen bir katkıdır. Yalnız o prim, futbolcuya doğrudan değil, kulüp aracılığıyla verilmeli” derdi. İyi de, garantisi olmayan teşvik primi, bir süre sonra şike ödemesine dönüşmez mi? İlhan Abi, işin orasına pek bakmazdı.
Kulüpler Birliği’nin kurulmasına öncülük etti. Başkanlığını üstlendi. Üç Büyükler’in federasyon çatısı altında ve yayın pazarlıklarında oluşturduğu egemenliğe itiraz etti. Bir tür denge kahramanı oldu. Bu nedenle zaman zaman başkanlarla kişisel polemiklere girdiğine karşılıklı olarak birbirlerini kırdığına tanık olduk. Neyse ki İlhan Abi kin tutmayan hoşgörülü bir adamdı.
Kulüplerimizin artık sürdürülemez borç düzeni ve çıkılamaz finansal bataklıkta UEFA sınırlamalarıyla, transfer yasaklarıyla baş etmeye çalıştığı günümüzde Gençlerbirliği Spor Kulübü’nün bilançosu, kamuoyuna açıklanmalı, İlhan Cavcav’ın onur belgesi olarak tarihe geçmelidir.
Salt bu örnekliği nedeniyle heykeli dikilecek bir anıt adamdır o!

Haberin Devamı

Avcı’nın tek hatası: EMRE
Medipol Başakşehir, Kadıköy’de Fenerbahçe’ye 1-0 yenilerek “namağlup” unvanını kaybederken unutulmaz bir maça tanık olduk..
Fenerbahçe, Başakşehir’in tüm iletişim hatlarını kesmiş, uyguladığı anormal presle Lider’in oyun kurmasını adeta yasaklamıştı.
O maçta iki adam dikkatimi çekti. Lens ve Emre...
İkisi de başka oyuncular gibiydiler. Lens, sağ kanatta Eren Albayrak ve onun önündeki Cengiz/ Visca markajıyla bilinen etkinliğini kaybetmişti. Emre Belözoğlu ise çifte markajın kıskacındaydı: Fenerbahçe taraftarının sevgisi, orta alanda da takımın ikinci bölgede yaptığı ezici baskı. O nedenle Emre’nin oyunda kalmasını Abdullah Hoca’nın maç içindeki önemli hatası olarak görüyorum. Katılın ya da katılmayın, Emre o maçta eski takımına karşı adeta paralize oldu. Nitekim Ahmet Ercanlar’a da itiraf etmiş bunu: “O golü yiyince moralim bozuldu, kötü oynadım!” Burada bir empati yapmalı ve hem Avcı’yı hem de Emre’yi anlamaya çalışmalıyız. Neyse, geçmiş olsun!

Haberin Devamı

Çeyrek asır sonra
Süleyman Seba’yı, Gordon Milne’i, Metin-Ali-Feyyaz’ı hatırladım Pazartesi akşamı...
Beşiktaş taraftarları şöyle bağırırdı 90’lı yılların başında:
“Bir, iki, üç gol yetmez
Dört, beş, altı olsun
Metin-Ali-Feyyaz vursun
Beşiktaş’ım şampiyon olsun!”
O tezahürat, o slogan ya da şarkı Beşiktaş’a üstüste 3 şampiyonluk getirmişti.
Alanya’da baktım, Beşiktaş dört golle Lider’liğe sıçradı...
Hayırdır, inşallah!