Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Olcay Şahan’ın vedası da yürek burkan bir öykü yaşattı... Dört buçuk yıllık onurlu bir Beşiktaş kariyerini sessizce noktalayıp beklenmedik biçimde Beşiktaş’tan Trabzonspor’a uçuverdi.

Ardında bir çok soru işaretleri bırakarak.

Elinin değdiği her futbolcuyu parlatan, onlara yeni değerler kazandıran Şenol Güneş’ten “uğraşmaya değmez” damgası mı yemişti? Beşiktaşlı yöneticiler ve taraftarlar tarafından ağır bir dışlanma kampanyasının hedefi mi olmuştu? Takım arkadaşları ile onarılmaz dargınlıklar- kırgınlıklar mı yaşamıştı? Bu sorulara “evet” demek mümkün değil.

Haberin Devamı

Dört yılda Beşiktaş’ın sembol futbolcuları arasında yer alıp Milli Takım’a kadar yükselmek, şampiyonluğun hamuruna tuz koymak, savunma ve hücumda eşsiz bir enerji ve coşkuyla oynamak, Olcay Şahan’ı hep soyadı ile birlikte kayıtlara geçiren onurlu bir kariyerdir. Bu sezonun ilk yarısında kendinden beklenen formu ve katkıyı gösterememesi, herhalde sadece onun sorunu değildir.

Beşiktaş, Sevgili Başkan Fikret Orman’ın döneminde birbirini izleyen tarihi süreçler yaşadı... Örneğin “feda” sezonu onlardan biriydi... Taraftardan futbolcuya, eski yöneticiden idari personele kadar herkesin “vefa” duygusuna seslenerek kemerleri sıktı Başkan ve yöneticiler. Bu arada pes etmediler, sinmediler... Büyük hedeflerden vazgeçmediler. Hem yeni bir stat inşa ettiler, hem de şampiyonluklarını ilan ettiler. Ciddi ve tutarlı harcama/transfer/yatırım politikalarıyla takdir kazandılar.

Ne yazık ki feda sezonu biterken, büyük başarılar da “eda”ya dönüştü... Tavır ve davranışlardaki dayanışma, ortaklık duyguları yerini ayrışmaya bıraktı. Hep birlikte kazanılan şampiyonluk pastasını bir türlü paylaşamadılar. Yönetim, personel ve kurullar arasında çıkan anlaşmazlıklar, sonunda futbol takımına da yansıdı.

...Ve Olcay Şahan veda edip gitti.

Gerçekten fena oldu, yazık oldu...

Eh, biraz da ayıp oldu!

Yıldırım baskı

Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’nin Adanaspor’a (2-2) takıldığı maçtan sonra sonucu gayet sakin biçimde yorumluyor. Futbolcularının -ikisi, üçü dışında - iyi mücadele etmediğini, oynamadığını açıklıyor. Maça gelen taraftara iyi bir oyun seyrettiremediklerini söylüyor.

Haberin Devamı

Fenerbahçe Başkanı’nın asıl öfkesi hakemlere... TFF’nin ceza mekanizmalarına. Yıllardır sürüp giden hakem hatalarının bölünmeler ve gruplaşmalarla organize olmaya başladığına işaret ediyor. MHK Başkanı’nı eleştiriyor. Bu işlere bir çözüm bulunması için hep birlikte çalışmak gerektiğini söylüyor. Arada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da şikayeti ve dilekçesi var: Bu işlere el koyun, düzeltin... Tam da güncel bir derdi, futbola taşıyor: Hakem terörü var. Yabancı oyuncu sayısında kısıtlamayı bile akla getiren öneriler sunuyor.

Hani futbol kendi kendini yönetecekti? Yıllarca mücadele edip kazandığınız özerklik ne çabuk bozuldu da Cumhurbaşkanı’ndan çare istiyorsunuz? Peki kimler bozdu da böyle oldu? Kimlerin düzelteceğini bilmiyor musunuz?

Dile getirdiğiniz her konu önemli... Şikayette de haklısınız... Ama Kulüpler Birliği’nin toplantılarını boykot eden de sizsiniz Sayın Başkan. 3 Temmuz sürecinde sizi ziyaret etmediler, haklı bir kırgınlığınız var. Uzatmaya hakkınız yok. Bir yuvarlak masada toplanın... Federasyon, kulüpler, MHK, antrenörler ve futbolcular... Bizi de içeri almayın. Beyin fırtınası estirin, tartışın, kapışın, ne yaparsanız yapın, mutlaka anlaşın... Uzlaşın.

Haberin Devamı

Kapı açıldığında birbirinize sarılın, safları sıklaştırın ve gülümseyin.. Lütfen!

Masadan kalkmak

Bağış Erten’den bir veda mesajı aldım. Artık ikinci yaşını sürmekte olan spor dergisi Socrates’i kurmuş, geliştirmiş, zımba gibi bir yayın kurulu oluşturmuş, basınımızda belki de ilk kez yurt dışında -Almanya’da- Almanca basılarak dağıtımını sağlamıştı. Yeni hedefleri de vardı elbet... İngiltere, Socrates’i bekliyordu.

Bir Türk dergisinin spor gibi evrensel bir konuda kendi otantik haber ve röportajlarıyla yabancı dillerde yayınlanması kültür alanında da devrim sayılabilirdi. Bir gazeteci olarak heyecanlanmamak mümkün mü? Can Yayınları’nın ete-kemiğe dönüştürdüğü bu büyük proje için elbette Can Öz, her türlü kutlamayı hak ediyordu.

Bağış Erten’e dönersek...

Sevgili dergisini de, çalışma arkadaşlarını da bırakarak masadan kalktı. Sadece veda ederek... Can Öz’le ibralaşıp - helalleşerek. Sonra bir koltuğa birkaç karpuz sığdırmanın güçlüğünü öne sürüp sade bir veda mesajı gönderdi.

O mesaja Leonard Cohen’den “Leaving the table” şarkısının bir bölümünü paylaşmış. Yandaki kutuda orijinalini ve naçizane yapmaya çalıştığım çevirisini okuyabilirsiniz.

Sessiz bir vedayı buraya niye aldım?

Veda edenin sadece Bağış olmadığını, ama böyle sessiz vedalarla bir çok değerli dostun, küçüğün ve büyüğün, arkadaş ya da sevgilinin; aynı burukluk ve sessizlik içinde başka değerlerin de sessizce masadan kalktığına tanık olduğumuz için!

Leonard Cohen - Leaving the table

I don’t need a reason - Sebebi yok, nedeni yok
For what I became - Niye böyle olduğumun
I’ve got this excuses - Bahanelerim var
They’re tired and lame - Hepsi de yorgun ve topal
I don’t need a pardon - Bir özüre de ihtiyacım yok
No, No, No - Hayır, Hayır, Hayır
Tere is no one to blame - Suçladığım biri de yok
I’m leaving the table - Masadan kalkıyorum
I’m out of the game! - (Artık) oyunda yokum!

Aferin sana Yusuf

Fotoğraf 2007 yılında çekilmiş... Neredeyse 10 yıl oluyor. Trabzonspor Kaptanı Onur Recep Kıvrak, 9 yaşındaki taraftar Yusuf Yazıcı ile bir maçın seremonisinde. Cuma akşamı Süper Lig’de Trabzonspor deplasmanda Bursaspor’u 2-1 yeniyor. İlk golü 12. dakikada atan Yusuf, ikinci golün de asistini yapıyor. İşte o Yusuf bu Yusuf. Aferin sana Yusuf!

Feda, eda... Buruk veda