Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu yazıyı Türkiye - İzlanda maçını beklerken yazıyorum... O nedenle yazıyla maç sonucunun ilgisi olmadığını, olamayacağını takdir edersiniz. Yine de -sonuç ne olursa olsun- Fatih Terim ve tüm futbolcularına yürekten teşekkür borcumuz vardır. Bize unutulmaz heyecanlar yaşattılar. Tükendiğimiz noktalarda yeniden umut aşıladılar. Emek terleri döktüler, takdiri hak ettiler.

Doğal olarak eleştiriyi de hak ettikleri zamanlar, maçlar oldu.

Övgüyle eleştiriyi bir arada sunmaya çalıştık onlara. Yaranamamış olabiliriz, eyvallah! Şunu da bilmeliler ki gazeteci/spor yazarı dediğin zaten yaranmak için yazmaz. Yağ olsun, kıyak olsun diye konuşmaz. Kendi değer ölçüleriyle kendi penceresinden yorumunu yapar... Beğenirsiniz, ya da beğenmezsiniz. Tıpkı futbolcunun oyunu ve performansı gibi... Özetle herkes işini yapıyor bu memlekette.

Haberin Devamı

Arda da Mehmet Demirkol da.

Milli Takım Kaptanı Arda Turan’ın, Mehmet Demirkol’un sözlerinden, yazılarından yola çıkarak ders verir bir edayla konuşmasını yukarıdaki kriterlerle anlamaya çalıştım ve yadırgadım. Mehmet Demirkol, Arda’nın instagramda dile getirdiği uykusuz ve sıkıntılı haliyle ilgili olarak “O saatte ne işi var ayakta” gibi hoş bir espriyle takılmış Arda’ya... Bunu ciddiye alıp basın toplantısında “cevap hakkı” kullanmak, olsa olsa laf ebeliğidir. Laf ebeliği de herhalde en son Arda’nın ihtiyacı olabilecek bir şeydir.

Arda Turan, Demirkol’a laf yetiştirirken “Arkadaşlar, bizim üst seviyelere çıkmamız gerekiyor, kabul.. Ama gazeteci arkadaşlarımızın da bu seviyeye çıkması gerekiyor” diyerek atarlanıyor. Bu sözün Türkçesi şu: “Ben Barcelona gibi dünyanın en büyük takımına transfer oldum. Siz de eleştirilerinizi yaparken hele bir bu seviyelere gelin!”

Kusura bakmasın ama, çocukça bir değerlendirme! Türkiye’de Barcelona seviyesinde futbol oynayan bir Arda’mız var, çok şükür... Ama L’Equipe, La Gazzetta dello Sport, Kicker gibi spor dünyasının doruklarındaki gazete ve dergilerde sürekli yazı yazabilecek çapta en az 15 spor gazetecisi sayarım ben.. Arda ile bizim meslektaşların farkı şu ki, futbolun evrensel bir dili var... Arda Çin’de de oynar, İspanya’da da... Bizim Türkçemiz, tüm güzelliğine rağmen evrensel değil. Bu arada 15 spor gazetecisi arkadaşımın, Mehmet Demirkol dahil, en az iki dil bildiğini, o dilleri de Türkçe’deki ustalıklarıyla kullanabildiklerini belirtmeliyim.

Haberin Devamı

Özgün tarzımız yok

Yakın geçmişte Rüştü Reçber, “Beni eleştirenlerin Barcelona’da oynamaları gerekir” demişti, gülmüştüm... Emre Belözoğlu da kendisini eleştiren futbol yorumcusu ağabeyi için, “Beni eleştirenlerin kariyeri benim kariyerimin gerisinde” diye bir ahkam buyurmuştu. Elbette kariyer, ayıp örten bir yorgan değil.

Bir de şu “kaos futbolu” tartışması... Evet, aynen Mehmet Demirkol’un dediği gibi... Ortalığı karıştırıp rakibin oyununu bozarak, arada denk getirip gol ya da goller atarak başarıyoruz. Temel bir oyun felsefemiz, sistemimiz, devamlı ezbere sayılacak yerleşik onbirlerimiz, ekolümüz yok! Her turnuvaya belirsizliklerle başlıyor, kaotik futbolla yetenek, fırsat ve şansı dengeleyip bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

Haberin Devamı

Kendi adıma bu oyundan hiç de şikayetçi değilim. Daha bir süre böyle devam edeceğiz. Ama yine de bugünkü Arda’lı, Hakan’lı, Gökhan, Oğuzhan, Olcay’lı; Şener, Caner, Ozan, Volkan, Burak’lı yenilenmiş kuşaktan çok umutluyum.

Seni de seviyorum Arda... Haydi, biz işimizi yapalım, sen de topunu oyna!

İyi ki kulüpler var, iyi ki futbol var!

Ercan Güven, Milli Takım’ın “biz” kavramını, “biz” duygusunu nasıl başarıyla yeşerttiğini çok güzel anlatmış dün... Hem de en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde. Bu başarının, her türlü saha sonucundan çok daha kıymetli olduğunu ortaya koymuş, eline sağlık! Oradan hareketle bir başka plana geçiyorum: Selçuk’un attığı penaltı golünün sevincine... Prag tribünlerinde bir avuç Türk’ün arasında kulüp formalarını giyen kardeşlerimiz de vardı... Selçuk golü attığında sevgiyle, sevinçle kucaklaştılar. Dikkat edin o delikanlılara... Biri Fenerbahçeli, biri de Trabzonsporlu. Gol sevincini paylaşırken, aralarındaki rekabeti, çekişmeyi, şu 3 Temmuz sürecinin ağır yükünü bir yana atıp... Kucaklaşıyorlar işte... İyi ki futbol var, iyi ki kulüpler var. Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü onlar... Sağcı-solcu, genç-yaşlı, çoluk çocuk, kadın-erkek aralarındaki tüm farklılıkları aşarak, futbolun sevgisiyle coşarak en acı günlerimizde bile bizi ayakta tutuyorlar, bravo! (Teşekkürler H.Doğan GÜNEŞ)

Haydi Arda, topunu oyna