Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ateşi soğutalım, küllenmeye bırakalım derken bir de baktık ki Fatih Terim, sorunu derin dondurucuya kaldırmış.

Arda, Burak, Selçuk yine kadroda yok. Gökhan Gönül zaten tedavide olduğu için Konya ve Reykjavik’e çağrılması söz konusu değil.

Yine de iki önemli gelişme dikkat çekiyor: Birincisi, Milli Takım’ın en sorunlu bölgesi olan savunma göbeğine uzun süredir dışarıda kalan Ömer Toprak’ın yeniden çağrılması... Hazır Gökhan Töre yokken, sanki bir fırsat oluşturuluyor. Geçmişte Gökhan-Hakan-Ömer’in İstanbul’daki otel odası kavgası hatırlandığında, “Gökhan varsa gelmem” diyen Ömer Toprak’a davetiye çıkarılması ilginç... Çünkü Ömer’in geçmiş maçlarda sırf takıma katılmamak için sakatlık raporu gönderdiği, sonradan bunun başka bir futbolcunun raporu olduğu biliniyor. Böyle bir durumda ilkelerle gerçekler birbirine uymuyor... Bu durumu açıklamak da Fatih Hoca’ya düşüyor.

Haberin Devamı

İkinci önemli gelişme, Caner Erkin’in durumu... Önce kadroya çağırılmıyor. Ancak sakatlığı süren Hasan Ali Kaldırım’ın ilan edilen aday kadrodan çıkarılması üzerine, Caner’e “milli davet” gidiyor. Bu olay, Fatih Terim’in 5 futbolcuyla ilgili olarak “kapıları sürekli kapatma” kararı almadığını, sorunu derin dondurucudan parça parça çıkarma olasılığını akla getiriyor.

Haydi güncel gelişmelerin, söylentilerin, laf taşımaların ötesinde başka bir yerden soruna bakalım: Milli Takım’da ve bazı kulüplerde öteden beri varlığı bilinen “futbolcuya dayalı düzen”, sonunda anlaşılıyor ki sürekli başarı vaat etmiyor. Yıldız oyuncu hele de başarılıysa, otoritenin sınırlarını zorluyor, gerekirse çatışmayı göze alıyor. Kamuoyunun desteğini sağlayarak, medyanın ilgisini köpürterek güç kazanıyor futbolcu. Ve tabii arkadaşları da... Kulüp takımlarında da Milli Takım’da da “kıdemli ağır abiler” dönemi başlıyor. Kadroya katılan gençler de o ağır abilere biat ederek geleneğin bir parçası oluyorlar. Haydi, geçmişe dönüp sadece bir örnekle yetinelim:

Ersun Yanal’ın artık pivot santrfor dönemi kapandı, diyerek Hakan Şükür’ün yerine alternatif oyuncu ve taktik arayışı, medyanın da desteğiyle Hoca’ya ağır bedeller ödetti. Günün birinde bir de baktık ki Ersun Hoca uçmuş... Kimse bu olaya karşı ilkeli bir duruş göstermedi, sağlam bir tavır sergilemedi. Sonrasını biliyorsunuz, 2002 Dünya Kupası’nda Hakan Şükür ve arkadaşları, 3 kişiyi hedefe koyarak tüm medyaya karşı adeta gemileri yaktı.

Haberin Devamı

Her neyse, bunları unutmadan bir kenara koyalım ve olaylara bir de “hocalar - futbolcular” arasındaki iktidar çatışması penceresinden bakalım. Türkiye maalesef bu yanlıştan kendini tümüyle kurtaramadı. Fatih Terim’in yaptığı, futbolcuya yerini, önemini ve haddini bildirme eylemidir.

Bu eylem Arda’nın Barça’daki uluslararası yıldız statüsüne tırmanışına denk geldi. Dolayısıyla egolar büyüdü, kontroldan çıktı. Neyse ki utanılacak skandal boyutuna taşınmadı. Yine de sadece tarafları değil, medyada olayla ilgili yorum ve program yapan bazı uzmanları ve yazarları da çatışır hale getirdi bu sorun. Bize de üzüntüsü kaldı.

Peki bu sorun çözülemez mi? Elbette çözülebilir. Bu ülkede çözüm kararlarını hep devletin en üst katından bekleme alışkanlığının yerine; kurumların, camiaların içinden çıkacak merhum Süleyman Seba gibi saygı gören akıl ve vicdan sahibi kişilerin gösterişten uzak arabulucu, uzlaşmacı tavırları devreye girebilir. Peki böyle insanlar var mı? Umarım vardır!.

Haberin Devamı

Toprak hattı

Ömer Toprak’ın dönüşüyle ilgili şöyle bir bilgi aldım: Efendim Ömer’in sakatlık raporu tamamen Bayer Leverkusen doktorlarının işgüzarlığına dayanıyormuş. Ömer, Milli Takım’a kendisinden habersiz, kulüp doktorlarının başkasına ait rapor gönderdiğini daha önce bildirmiş. Uzun süredir Milli Takım’da görev beklediğini de sık sık beyan etmiş. Bunu da bir dip notu olarak yazalım.

Vur abalıya!

Terim - Arda sorununu bir fırsat olarak değerlendirip alttan alttan kazanın ocağına odun taşıyanlar da var. Onların asıl amacı TFF’de yönetimi ele almak. Bugünkü pozisyonda bu iş olanaksız... Ama Terim’i TFF’den koparırlarsa... İktidar yolları açılır (mı)! Kaç kafada kaç tilki dolaşıyor. Sayamıyorum!

Şenol Güneş’in eli

Mario Gomez, Fiorentina’daki makus talihini Beşiktaş’ta yendi. Beşiktaş’ın en iyi parçalarından biri oldu. Attığı 26 golle herkesin sevgisini kazandı.

Gökhan Töre de o şampiyonluğun ortaklarından biriydi... Sağ - sol her iki kanata, ortada derinlemesine adam geçerek Beşiktaş’ın rakip ceza alanına yerleşmesini sağlayan bir kahramandı.

Gökhan, West Ham United’a gitti. Haftalardır tek asistle idare ediyor. Başarısız ve etkisiz oyunu alay konusu olup şarkılara yansıdı..

Mario Gomez de nazlandı, burun kıvırdı, Beşiktaş’ı bekletip samimiyetsiz beyanlarıyla zaman kaybına yol açtı. Wolfsburg’da 5 haftadır tıkı yok!

Oysa onlar Beşiktaş’ta en parlak mücevherdiler. Galiba Şenol Güneş’in elinden ayrılınca karardılar... Ben böyle bakıyorum.