Gündem Bienal daha da ‘büyük’

Bienal daha da ‘büyük’

22.05.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Venedik Bienali 57. Uluslararası Sanat Sergisi tüm görkemiyle başladı. Büyük boyutlu eserler ve sanatı merkeze alan seçkisiyle ‘Yaşasın Sanat’ teması altında izleyicileri bekliyor

Bienal daha da ‘büyük’

İki ana mekânı Giardini ve Arsenale’deki ana sergisinde 51 ülkeden 103’ü ilk kez bienale katılan 120 sanatçı, bu yıl ilk kez katılan Antigua ve Barbuda, Kiribati ve Nijerya’yla 86 ülke pavyonuyla en önemli sanat olaylarından Venedik Bienali 57. kez başladı. 26 Kasım’a dek sürecek ve büyük, kocaman, dev eserlerle izleyicileri karşılayan bienalin başlığı ‘VIVA ARTE VIVA’ yani ‘yaşasın sanat’. Venedik Bienali başkanı Baratta, ‘bir araştırma alanı’ olarak tanımladığı bienalin bu yıl her zamankinden çok diyaloğa açık olduğunu belirtiyor. Hümanizmden ilham alan bienal bu yıl ‘sanatı merkeze alan ve ona verilen önemi’ vurgulayan bir gezinti alanı. Bu yılın küratörü Paris’teki Centre Pompidou’da uzun yıllardır çalışan, daha önce Fransa ve Belçika Pavyonları’nın küratörü olarak bienale katılan Christine Macel. Ömrü Paris’te, çalışma hayatı da Pompidou gibi bir büyülü mekânda geçmiş birinin sanatı böylesi merkezde görmesi şaşırtıcı değil.

Haberin Devamı

“Rolü kritik”

Bu sebeple bienal metninde hoş görülebilecek şekilde sanatçıların üstlendiği toplumsal sorumlulukları hatırlatıyor. Macel, “Sanatçının rolü, sesi ve sorumluluğu her zamankinden kritik” diyor. Altından kalkılabilir bir iddia mı bu, bilinmez. Sanatın kendisini dert edinmek adına, üç yan etkinlik düzenleniyor. Bunlardan biri ‘ÇIN’ ile bienalde yer alan Cevdet Erek’in de katıldığı Açık Masa. İkincisi ‘Artist’ Practices Projects’. Burada sanatçılar sanatlarını açıklayan videolar sergiliyor. Üçüncüsü ise Walter Benjamin’in 1931’de yayımlanan makalesiyle aynı başlığı taşıyan ‘Unpacking My Library’ yani ‘kütüphanemi boşaltmak’. Sanatçılar bu kapsamda kitaplarının bir listesini paylaşıyor.

Haberin Devamı

56. Sanat Bienali’nde Marx’ın ‘Kapital’inin satıldığı bienal dükkânında bu yıl da Benjamin eserini bulabileceğinizi belirtelim. Yani hiç okuyanla okumayan bir olur mu, diyor bienal, “Ama hemen okuyabilirsiniz bir şey kaybetmediniz,” diye de ekliyor. Bienalin sunduğu tek kolaylık da bu değil. Bu yıl ana sergi belli kavramlarla dokuz pavyona ayrılıyor, gezmesi daha kolay. Renkler Pavyonu, Müşterekler Pavyonu, Sanatçılar ve Kitapların Pavyonu, Zevkler ve Korkular Pavyonu, Zaman ve Sonsuzluğun Pavyonu, Dünya Pavyonu, Şamanların Pavyonu, Dionizyen Pavyonu, Gelenekler Pavyonu… Arsenale’de ziyaretçiler ‘müşterekler pavyonu’nda dünyayı farklı bir yer hâline getirme hayalini kuran sanatçıların denemelerini videolar eşliğinde görebilir, Ernesto Neto’nun örgü çadırında oturup iyileşmenin gücünü hissedebilirler. Hale Tenger’in rengârenk balonlarını izlemek ve Nevin Aladağ’ın şehirde avare dolaşan müzik aletlerini dinlemek de burada mümkün. Sanatın rolü buralarda buluşuyor: İyileşme ihtiyacı, dünyadan yardım arama, hayaller... Sonra iyileşemeyenler, bir türlü hiçbir güçle acısına çare olunamayanlar. Alman Pavyonu’nda Anne Imhof’un ‘Faust’unun tutsakları gibi...

Safiye Ayla da var

Bu iki arayışlarda gidip gelen sergi izleyiciyi Kader Attia’nın sesle inşa ettiği odasına getirip bırakıyor. Küçük siyah ekranlarda Safiye Ayla’nın aralarında olduğu şarkıcılar şarkı okuyor. O ne içli şarkı okumalar… Hepsi ‘Muhsin Bey’ filminde Muhsin Bey’in hayran olduğu tutuşla tutuyor mikrafonları. Attia onlardan ödünç aldığı bu müzikal estetiğe borcunu da yan tarafta kapsamlı bir araştırma sunarak ödüyor. Burada Zeki Müren ve Bülent Ersoy’a da rastlamak şaşırtıcı değil. Biraz ileride Kyoto’nun karlı dağlarından Teksas’a taşınan ve burada değişime uğrayan maymunlara bir miktar kâr veren sanatçı Shimabuku ise gözlemlerini paylaşıyor ve soruyor “Kar maymunları karı hatırlar mı?” Memleket hasreti üzerine doğadaki en yakınımız olan maymunlardan ilhamla düşünerek bienali dolaştığınızda gözünüze mülteciler, kültürel göçler, belleğin inşasıyla ilgili işlerin çarpmaması elde değil. Giardini’de ise düşünmekten yorulanları Lee Mingwei’nin ‘When Beauty Visits’ işi karşılıyor. İçinde Japon balıkları, hoş su sedaları olan huzur içinde bir bahçe burası. Eserin tamamlayıcısı olan performans kapsamında sanatçı gelip bir hediye bırakıyor izleyicinin eline ve “Tekrar güzel bir şey görürsen aç” diyor. Peki, tekrar güzel ne göreceğiz? Birkaç örnek vermeyi deneyelim.

Haberin Devamı

Güzelliğe, görsel estetiğin yazılı kurallarından arınmış fakat tekerlekli sandalyeyle sergi gezecekleri düşünme nezaketiyle başka bir form kazandırmış Cevdet Erek’in ‘ÇIN’ eserindeki hassasiyetle kavuşabilirsiniz. Yahut Yunan Pavyonu’nda bilimsel bir dilemmayı detaylarıyla sunan George Drivas’ın ‘Laboratory of Dilemmas’ eserine benzetebilirsiniz. Veya Avusturya Pavyonu’nda Erwin Wurm’un ‘One Minute Sculptures’ serisini inceleyebilirsiniz. Eserdeki heykellerin üstünde yazan talimatlara uyarak devrilmiş bir kamyonun üzerine çıkıp sakince durup, Akdeniz’e bir bakış atabilirsiniz. Bienale gitmeye gerek yok elbette, denize bakmak yeterince güzel deyip sanatçının o meşhur kritik rolünü bizzat da üstlenebilirsiniz. Nasılsa ‘hava bedava, bulut bedava’, deniz de öyle...