02.08.2017 - 17:10 | Son Güncellenme:
Bir Başka Dünyadan’da Schoulgin, Batılı gözüyle o başka dünyaya bakmakla kalmıyor, yer yer Batılı gözlemcileri de ironik bir biçimde eleştiriyor. Dahası, romanda çeşitli ülkelerden gelen yazarların öyküleri okunurken, Batı ülkelerinin neredeyse hepsinde şu ya da bu biçimde benzer durumlar yaşandığı gözler önüne seriliyor.
Kitaptaki, “Bizim için sarsıcı, evet, ürkütücü, korkunç görünen olaylar bu insanların günlük yaşamıydı. Çok yakında sizden ayrılacağız, ama yeni bir bilgi götürüyoruz yanımızda. Yalnız değilsiniz,” sözleri ise evrensel bir duygudaşlığın umut kıvılcımını tutuşturuyor.
Eugene Schoulgin’in Bir Başka Dünya hakkında düşünceleri:
Bu son kitabım Bir Başka Dünyadan da aralarında olmak üzere bütün kitaplarımda üzerinde durduğum konulardan biri beklenmedik durumlar karşısında neler yaşadığımızı anlatabilmek oldu. “Gerçeklik” adını verdiğimiz karmaşada varlığımızı güvende hissetmek için yalınlaştırmaya çalışırız. Doğrudan anlamadığımız ya da bize tanıdık gelmeyen düşüncelere, hayallere, eylemlere uzak dururuz. Alıştığımızdan farklı olana karşı duyulan bu içgüdüsel korku endişe yaratır. Yüzeysel bir korkudan çok önyargılarda, rahatsızlıkta ve öfkede kendini gösteren derin bir sezgi. Kafamızı kuma gömmek ya da aşırılara gitmek isteriz. Ama bakmaya, yüzleşmeye cesaret edersek bu endişe yanında içgörü, merak, bir tür arınma da getirebilir. Bizi yıkabilir ya da daha kendimizden emin, daha akıllı kılabilir.
Bu kitap bir yolculuk, bir keşif yolculuğu, çünkü başkahramanı yaşlı adam kendi yaşam bilgeliğinden eminken kitap ilerledikçe karşılaştığı toplumun onun ayaklarının altındaki zemini sarstığını, kafasını karıştıran bir gerçekliğin içine girdiğini fark eder. İstanbul’a gitme nedeninin aslında başta düşündüğünden farklı olduğu ortaya çıkar, aslında kitapta neredeyse her şey göründüğünden farklı anlamlar kazanırlar. İçinde karşı çıkamadığı duygular uyandıran kadın da onun sandığından başka biridir. Yazarın ilginç bulduğu Türkiye, âşık olduğu kent, etkilendiği, derin bir bağlılık ve hayranlık duyduğu ya da kimilerinden neredeyse nefret ettiği insanlar hakkındaki görüşleri karmaşık yollar izlerler. Türkiye kendinde bir roman ya da daha doğrusu sayısız küçük öyküler denebilecek bir ülke.
Edebiyatta ilkem bir metnin aynı zamanda değişik güç, hız, dil dengeleri barındıran bir kompozisyon olmasıdır. Yazar metnin içinde soluk alabilmeli ve metin asla ders verici olmamalı. En iyisi metnin kendinde bir dünya olması.