Kültür Sanat Böyle mi olacaktı?

Böyle mi olacaktı?

05.11.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

II. Abdülhamid’in saray ressamı yaptığı, padişahı devirenlerin ise yüzüne bile bakmadığı ressam Fausto Zonaro’nun İstanbul’daki 20 yılını anlattığı anıları, 84 yıllık bekleyişin ardından basıldı.

Böyle mi olacaktı

Fausto Zonaro için görkemli Yıldız Sarayı günleri bitmiş, memleketi İtalya’ya adeta kovulmuş, buradan götürdüğü resimleri gemide mahvolmuştu. Osmanlı’nın yeni yönetimiyle haklarını alma mücadelesi veriyordu. Neredeyse 400 sayfalık anılarının bu son bölümlerinde geriye bakıp şöyle yazıyor: “Ben ki irade-i şahane ile göreve getirilmiş, on beş yıl hükümetin verdiği aylığı almış; hiçbir ücret ödemeden, Padişah’ın mülkü olan evde oturmuş; Hükümdar tarafından sivil rütbelerle, sayısız nişanla onurlandırılmıştım.”
Sloganlaştırmak gerekirse: “Böyle mi olacaktı?”
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl/ Fausto Zonaro’nun Hatıraları ve Eserleri”, Osmanlı sarayının ressamları arasında belki de en çok tanınanı olan bu oryantalist İtalyan’ın anılarını içeriyor.
Torununun çocuğu Cesare Mario Trevigne’nin yazdığı önsöze bakılırsa, Zonaro anılarını 1924’te tamamlamış ve en ufak detaya kadar düşünerek basıma hazır hale getirmiş. Ama yayımlanması için biraz süre geçmesi icap etmiş: 84 yıl. Üstelik kitap genel olarak İtalyanlar için yazılmış olsa da kader onu yine İstanbul’a atmış; açılış YKY tarafından ve Türkçe yapılmış.

İstanbul’da evlendi
1854’te doğan Zonaro, önce duvar ve inşaat ustalarının yanında çıraklık yapar, sonra ressam olmaya karar verir. Okuduğu kitapların etkisiyle merak saldığı İstanbul’a ayak bastığında yıl 1891’dir. Bir yıl sonra, İtalya’da tanıştığı ve İstanbul’a beraber geldiği Elisa Pante ile evlenir.
Ustalığının, çalışkanlığının ve doğru insanlarla tanışmasının (özellikle İstanbul’daki diplomasi çevrelerinin ve Osmanlı sarayından üst düzey bürokratların saygı duyduğu bir sanatçıydı) sonucunda, Padişah II. Abdülhamid tarafından 1896’da ‘saray ressamı’ olarak görevlendirilir.
Bu unvanla geçirdiği 13 yılın ardından, Padişah’ın tahttan indirilmesinden bir süre sonra onun da görevine son verilir. Özellikle “Hücum”, “Ertuğrul Süvari Alayı Köprü’de”, “Rufai Dervişleri” gibi eserleri ile tanınan Zonaro, daha sonra yerleştiği İtalya’nın San Remo kentinde 1929’da ölür.
Pek çok anı kitabı/ otobiyografi gibi bu da sadece bir kişinin hayatını anlatmaktan daha fazlasını yapıyor. Zonaro; dönemin ‘seçkinlerinin’ yaşam tarzları, Saray’da işlerin yürüme biçimleri, İttihat ve Terakki’nin etkinliğinin artışı, II. Abdülhamid’in tahttan indirilip sürgüne gönderilişi ile ilgili bilgi verici gözlemlerini rahat okunan bir üslupla anlatıyor.

“Her şeyi yok et”
O şatafatın içinde pek çok tuhaflığı ve komikliği barındıran Saray’dan gülümseten anılar da var: Örneğin, Padişah’ın kızı Refia Sultan’ın portresini yaparken kafasını kendisine doğru çevirmesini istediğinde “Bana bak güneş” demesi gerektiğini öğrenmesi.
Veya bir tablonun, fazla büyük olduğu için istediği yere sığmaması üzerine II. Abdülhamid tarafından bulunan çözüm: “... Padişah Hazretleri bana ince bastonuyla testere işareti yapıp gülümseyerek ‘Kopsun biraz!’ diyor.”
Sanatı hakkında hem İstanbul basınında hem de dışarıda çıkan övgü dolu gazete yazılarına hatırı sayılır bir yer vermiş Zonaro. Zaten kitabın genel tonuna bakınca da kendisinden son derece hoşnut bir adamın portresi çıkıyor karşımıza; resimlerine ve kişiliğine yeterince değer veren İstanbul’u da İstanbulluları da çok seviyor. Bu sevgi sadece mesai arkadaşlarına karşı değil üstelik, Saray dışındaki halk hakkında konuşurken de gayet sıcak ifadeler kullanıyor.
Zonaro, İttihat ve Terakki’cilerin iktidarı ele geçirdikten sonraki yaklaşımını “Karar verilmişti: Eski yönetimle ilgili her şey yok edilmeliydi” diye anlatıyor.
Sonunda kendisi de bu dümdüz edici yaklaşımın kurbanlarından biri oluyor.