Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bize de bir kahraman gerek



Essen’in 80 yıllık sinema salonu Lichtburg da yıkılıp alışveriş merkezine dönüşme tehlikesi yaşadı. Ama Essen’liler sinemalarını kurtardılar


Bir şehir düşünün, küçük bir şehir, bir sinema salonu var, kendisinden daha ünlü. Halkı onunla gurur duyuyor. Ve en sevdikleri şey onu yıkılmaktan nasıl elbirliğiyle kurtardıklarını anlatmak...
Essen’de pek çok kişiden dinledim 1928 yılında inşa edilen Lichtburg Sineması’nın hikayesini. Almanya’nın ilk ve en büyük sineması. İçeri adımınızı attığınız anda ‘tarihin kokusu’nu alıyorsunuz, ama bu köhnelik alamına gelmiyor hiç. Aslına uygun şekilde yenilenmiş, ne kadar gurur duyulsa az bir salon. İçim cız ediyor, aklımda bizim Emek Sineması.
2001 yılıymış Lichtburg Sineması yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında. Bildik bir senaryo, “Yıkalım, yerine alışveriş merkezi yapalım.” Fakat işte orada bir kadın var, yürekli bir kadın, ismi Marianne Menze, Lichtburg Sineması’nın yöneticisi. Halkı öyle bir örgütlüyor ki, yüzlerce mektup gidiyor Essen’lilerden Meclis üyelerine,“Sinemamızı yıkamazsınız” diyen. Art arda bağışlar geliyor, medya konuyu sürekli gündemde tutuyor. Sonunda bu küçük kentten çıkan büyük sese kulak vermemek imkansız hale geliyor ve devlet de ekstra fonlar aktarıyor Lichtburg Sineması’nın restorasyonu için.
Marianne Menze, “Karar mercii konumundaki insanların kafasına sinemanın bir şehrin yaşam kalitesi için ne kadar önemli olduğunu soktuk” diyor. Nitekim şimdi birçok filmin Avrupa galası burada yapılıyor, Avrupa Film Ödülleri bu salonda veriliyor, Menze, gişe ve ‘sanat’ filmlerini dengeleyen bir program hazırlıyor, böylece sinemanın ayakta kalması sağlanıyor.

Haberin Devamı

Lichtburg bize örnek olmalı
Emek Sineması’nı kurtarmak için de Türkiye’de alışık olduğumuzdan çok daha fazla ses çıktığını biliyorum. Az çok sonuç alındığını da. Ama eksiğimizin ne olduğunu da... Bir, halkın sesine kulak tıkamayan yöneticiler tabii, iki, Marianne Menze gibi işe sahip çıkan yürekli kişiler... Belki bir vakıf...
Lichtburg Sineması örnek olmalı bize... Dünyanın her yerinde sermaye sanatı satın almaya, yok etmeye kalkışabiliyor ama görüyoruz ki bu savaşı kazanmak da mümkün...


Türk filmleri görücüye çıktı
Hikayesini anlattığım tarihi Lichtburg Sineması, Türk Filmleri Haftası’na ev sahipliği yaptı bu hafta boyunca. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkıları ile Türk Sinema Vakfı (TÜRSAV) tarafından gerçekleştirilen İstanbul/Pecs/EssenRUHR Sinemasal Buluşma - 2010 Projesi’nin bir ayağı bu etkinlik.
Açılışı “Mahpeyker/Kösem Sultan” ile yapıldı, ardından Derviş Zaim’in “Nokta”, Durul - Yağmur Taylan Kardeşler’in “Vavien”, Reha Erdem’in “Kosmos”, Çağan Irmak’ın “Karanlıktakiler” ve Nezih Ünen’in “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” filmleri gösterildi. Selda Alkor, Derya Alabora, Settar Tanrıöğen, Suavi Eren, Erdem Akakçe, Damla Sönmez, Gökhan Mumcu da gösterimlerde hazır bulundular.
Şimdi sırada, kasım ayında İstanbul’da düzenlenecek Alman Filmleri Haftası var. Gönül isterdi ki o hafta da Lichtburg’un kaderdaşı Emek Sineması’nda yapılabilsin. Sinemanın bir kentin, bir ülkenin, aslında dünyanın yaşam kalitesi üzerinde nasıl etkili olduğu bir kez daha görülebilsin... İstanbullular da kurtardıkları sinemalarıyla övünebilsin... Çok şey mi istiyoruz bilmem ki...