Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dostlar Tiyatrosu’nun ‘Ben Bertolt Brecht’i insanı çok eğlendirirken dirilten, tazeleyen, düpedüz gençleştiren bir müzikli oyun


“Ne olur olağan demeyin hemen
Her gün olup bitene
Kargaşanın egemen olduğu
Düzensizliğin düzen sayıldığı
Keyfiliğin yasalaştığı
İnsanın insanlıktan çıktığı bu kanlı çağda
Demeyin sakın ‘bunlar olağandır’
Demeyin ki değişmez bilinmesin hiçbir şey”

BU DÜZENDE TEK KURAL VAR...

Genco Erkal’ı kim bilir kaçıncı kez, “Bunlar olağan değildir” derken izliyorum sahnede. Farklı biçimlerde, farklı düşünürlerin ağzından sesini yükseltiyor yıllardır. Kendisinden çok gençler, aslında gençliğin özünde başkaldırı olması gerekirken uyum içinde, düzenin dümen suyuna giderken, o habire itiraz ediyor. Bazen Can Yücel’i ‘alet ediyor’ itirazına, bazen Nâzım Hikmet’i... Bazen de şimdiki gibi Bertolt Brecht’i...
Dostlar Tiyatrosu’nun ‘Ben Bertolt Brecht’i insanı çok eğlendirirken dirilten, tazeleyen, düpedüz gençleştiren bir müzikli oyun.
Genco Erkal, Brecht’in her biri altın değerindeki sözcüklerinden bir kolaj yapmış. Kurt Weill’ın, Hans Eissler’in, Paul Dessau’nun ve Sarper Özsan’ın notaları eklenmiş üzerine, Emin Fındıkoğlu tarafından düzenlenip piyanist Yiğit Özatalay’ın piyanosundan dökülen... Ve aralarındakine kimya mı diyeyim, yoksa ‘simya’ mı uygun düşer (Tesadüfe bakın ki, daha önce de ‘Simyacı’da birlikte oynamışlar), bilemediğim bir oyuncuyla, Tülay Günal’la birlikte çıkmış yola. Benim Oyun Atölyesi’nin ‘Jeanne d’Arc’ında, Dot’un ‘Böcek’inde, İstanbul DT’nin ‘Rita’sında izleme şansı bulduğum Günal’ın Diyarbakır ve Ankara Devlet Tiyatroları’nda da uzun bir geçmişi var. Çok iyi oyuncu olduğunu da, şarkı söylediğini de bilirdim ama izlediğim, beklentilerimin de çok üzerinde bir performanstı.

Haberin Devamı

Kimler tarafından, nasıl ve ne için...
Genco Erkal ve Tülay Günal bir buçuk saat sahnede tipten tipe giriyorlar, habire değişiyorlar, hatta Genco Erkal bir ara tüllü şapkasını takıp mama bile oluyor... Dans ediyorlar, koreografide ‘Süpernova’ mucizesinin yaratıcılarından Tan Temel ve Sernaz Demirel’in imzası var. Ve bütün bu baş döndüren ‘şov’ içinde Brecht’in sözleri hiç kaynayıp gitmiyor, tam tersi olması gerektiği gibi anlamını buluyor. Zaten nasıl bir şov içinde yaşadığımızı, kimler tarafından nasıl ve ne için idare edildiğimizi kahkahalar arasında kafamıza kafamıza vuruyor.
İlk gece bir de oyuncuların da hesaplamadığı büyülü bir an yaşandı: Brecht’in Gorki’den uyarladığı ‘Cesaret Ana’ için Sarper Özsan’ın yazdığı marşı bütün salon usul usul mırıldandı. “Gün gelir / Zorbalar kalmaz gider” diyen ‘1 Mayıs’ marşını...
Ve sonunda, uzun zamandır bu kadar derinden duymadığım bir ihtiyacı, çağı anlamlandırmak için dönüp dönüp kimi ‘kutsal kitaplara’ başvurmak gerektiğini hatırlattı bana ‘Ben Bertolt Brecht’. ‘Üç Kuruşluk Opera’nın unutulmaz şarkısını mırıldanarak çıkarken aklımda hep bu vardı... Muhtaç olduğumuz güç de, bilgi de, ışık da, umut da hep oralardaydı... “Vatan millet hep palavra / Savaşlar da bahane / Bu düzende tek kural var / Artmalı hep sermaye... Kapıların arkasında / Bölüşürler pazarı / Çıkarları çatışınca / Başlatırlar savaşı... İtişirler didişirler / Sürdürürler kavgayı / En sonunda birleşirler / Yerler yoksul hakkını...”

Haberin Devamı

Köpekbalıkları insan olsaydı
-Köpekbalıkları!... Köpekbalıkları insan olsaydı, küçük balıklara daha iyi davranırlar mıydı?
-Tabii! Köpek balıkları insan olsaydı, küçük balıklar için denizin dibinde sağlam sandıklar yaptırır, sandıkların içine her çeşit yiyecek koyar, her türlü sağlık önlemini alırdı. Çünkü sağlıklı ve besili balıkların eti daha lezzetli olur. Büyük sandıklar içinde okullar da bulunurdu elbette. Küçük balıklar bu okullarda köpek balıklarının boğazından nasıl geçeceklerini öğrenirlerdi. Kuşkusuz en önemli sorunlardan biri, küçük balıkların ahlak açısından eğitilmeleri olurdu. Küçük bir balığın kendini isteyerek feda etmesinin en büyük, en yüce erdem olduğu öğretilirdi bu okullarda. Köpek balıkları insan olsaydı, bir dinleri de olurdu. Bu din, küçük balıkların ancak köpek balıklarının karnında gerçek hayata kavuşacaklarını öğretirdi. (Bertolt Brecht)