Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1950’lerde erkek olarak yaşamak kolaymış... Böyle diyor ‘dış ses’; filmin ilk sahnesinde... Sanki başka zamanda zormuş gibi... Biz bir yandan telaşla toplanan genç, sarışın bir kadını izliyoruz. Bütün varını yoğunu bir bavula koyup kapatıyor hızla, kocaman gözleriyle onu izlemekte olan kızının da elinden tuttuğu gibi atlıyor arabasına terk ediyor evini, kocasını. Geride bırakıyor onu boğan hayatını ve yeni bir geleceğe doğru yelken açıyor.
Resimleri var bagajda, tek güvencesi onlar. İçlerine ruhunu koyduğu, kocaman gözlü çocuk tabloları... Biliyor ki kimsenin elinden alamayacağı tek şey bu; yeteneği... Ve bu oldukça çocuğuyla kendisine yeni bir hayat kurabilir.
Bir tek şeyi hesap etmiyor: Tek sahip olduğu şey pazarlama yeteneği ve şeytan tüyü olan üçkağıtçı bir adama aşık olabileceğini... Ondan sonrası, bu aşkın Margaret Keane’i yok etme öyküsü... Keane diye imzaladığı resimleri bütün dünyada kocasının adıyla (Walter Keane) ünlenirken, kendisi silinip gidiyor günden güne. “Sen ben ne fark eder?” diyor Walter, “Sen de Keane’sin, ben de... Sen evde sevdiğin şeyi yaparken ben dışarıda onları pazarlıyorum. Hem insanlar kadın ressamların tablolarını satın almak istemiyorlar.” Ve sonunda “Gerçeği söylersen seni öldürürüm”e kadar varıyor iş.
En yakınına, kızına bile “O büyük gözleri ben yapıyorum aslında” diyemeyen Margaret, yıllarını geçiriyor kapısını hep kilitli tuttuğu atölyesinde. Devamlı üretmeli, üzerinde hak iddia edemediği kocaman gözlü çocuklar çizmeli... Ve her zaman gölgede kalmalı. “Siz de ressam mısınız?” diye soranlara “Bilmiyorum” diyecek kadar kendine güveni yerle bir olmalı... O bile emin olamasın
asıl yeteneğin kimde olduğundan ki, baş kaldıramasın, sessizce işini yapıp otursun evde.
Ama işte hiçbir zaman geç değil. Yıl 2015. Walter Keane tarihin derinliklerine gömüldü gitti. Margaret Keane 88 yaşında ve hâlâ her gün resim yapıyor. Tim Burton son filminde onun öyküsünü anlatıyor, Amy Adams da şahane bir şekilde can veriyor. Bu arada Christoph Waltz’un da müthiş bir üçkağıtçı Walter olduğunu söylemeden geçmeyelim. ‘Büyük Gözler’ If İstanbul kapsamında yarın 13.00’te Fitaş Sineması’nda gösteriliyor ama biletleri çok önceden tükendiği için 17 Şubat Salı 22.00’de CKM Budak Sineması’nda ek seans kondu. Martta da gösterime girecek.
Margaret Keane’in uyanışıyla ‘mutlu son’a ulaşan bu öykü aslında bildiğimiz ve bilmediğimiz o kadar çok kadınınkine benziyor ki... Kendi özelliklerinin farkında olmadan, kendi yeteneklerine sahip çıkamadan yaşayıp giden, varlığını ‘aile’sinin varlığına feda eden ne çok kadınınkine...
Ne yazık ki bu söz orjinalinden daha doğru: Her başarısız kadının önünde bir erkek var.

Haberin Devamı

‘Ya aşık oldum ya kızamık’

Haberin Devamı

Yarın 14 Şubat ya, kırık ve yalnız kalplerin bir kez daha burkulma günü...
Yer gök kırmızıya bürünmüşken ‘Göbeğini sıkınca ‘Ay lav yu’ diyen peluş köpekleri parçalanana kadar sıkmak isteyenler’ için ‘Aşkın Canı Cehenneme’ diye bir kitap çıkmış Doğan Novus’tan. İçinde bir dolu ünlü ismin aşk hakkındaki sözleri, ayrıca en iyi beş yıkıcı aşk şarkısı, en iyi beş öfkeli ayrılık şarkısı - filmi, hayata devam için en iyi beş şarkı gibi listeler mevcut.
Eğlenceli bir kitap.
Birkaç özlü sözü seçelim bugünün şerefine:
“Hiçbir şey karşılıksız aşk kadar kaçıramaz fıstık ezmesinin tadını” Charles M. Schulz
“Midem bulanıyor, her yanım uyuşuyordu. Ya aşık olmuştum, ya da kızamık.” Woody Allen
“İnsanın ilk aşkı mükemmeldir, ta ki ikinci aşkıyla karşılaşana kadar.” Elizabeth Aston
“İnsan aşık olunca ilk önce kendini kandırarak başlar ve sonunda mutlaka başkalarını kandırır. Romantizm dedikleri şey bundan ibarettir.” Oscar Wilde
“Aşk bir iblistir. Aşktan başka kötü melek yoktur.” William Shakespeare
“Bir erkek hakkındaki fikri onun hak ettiğinden daha iyi olmayan hiçbir kadın aşık olamaz.” E.W. Howe
“Tristan ve Isolde zamanında öldükleri için şanslılar. Bir yılda sıkılırlardı o zavallılıktan.” Robertson Davies.