Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çok kişisel Çeşme rehberi


Konaklamak için Alaçatı’yı tercih etmeyin. Denize gitmek için harcayacağınız vaktin ve naktin çok azıyla Ilıca’da denizin dibinde kalıp, dilediğinizde Alaçatı gecelerine katılabilirsiniz



En popüler olduğu zamanlarda gitmedim Alaçatı’ya. Aslında neredeyse Çeşme’ye de. Belki ‘yarım kan Çeşmeli’ olarak nüfus kütüğümün bulunduğu yerleri ünlü oldu diye ziyaret etmeyi kendime yediremediğimden. Fakat bu sene gözümü karartıp düştüm yola.
Korktuğum kadar kalabalık değildi, yalnız Alaçatı değil, tüm Çeşme yarımadası sandığımdan - hatırladığımdan çok daha güzeldi. Ama ben şimdi olsa başka türlü planlardım bu seyahati, o yüzden tecrübelerimi tatilini Çeşme civarında geçirmek isteyenlerle paylaşayım dedim. Dediğim gibi, çok kişisel bir rehber bu.

Haberin Devamı

Taksi de pahalı konaklamak da
Bir, konaklamak için Alaçatı’yı tercih etmeyin. Ödediğiniz para kaldığınız odaya değmeyecek. Evet, taş evler son derece sevimli, ama korkarım bizde ‘butik otel’; ‘az odam olduğuna göre olanlara en yüksek fiyatı çekebilirim’den başka bir anlam taşımıyor.
Üstelik Alaçatı’nın merkezinde deniz olmadığına göre, gündüz illa ki bir vasıtaya binip yakın bir koya gideceksiniz. Yeri gelmişken, Çeşme yarımadasında tercih edilmesi gereken mesleğin taksi şoförlüğü olduğunu belirteyim. Hem bir an boş kalmıyorlar, hem de taksi çok pahalı bir şey orada.
Diyeceğim o ki, Alaçatı’nın içinde kalıyorsanız her gün denize gitmek için harcayacağınız vaktin ve naktin çok azıyla Çeşme’de, Ilıca’da denizin dibinde kalıp, dilediğinizde Alaçatı gecelerine katılabilirsiniz. Ayrıca unutmayın ki buradaki lokantalar da ilk söylediğim anlamda fevkalade ‘butik’. Yani, Ege mavisine bürünmüş, son derece şık masalarda ağırlanacağınız kesin, ama gene yiyeceğiniz yemek vereceğiniz parayı karşılamayacak. Mutlaka bir Alaçatı kahvaltısı etmenizi, bir de yemek ya da içki için Agrilia’ya gitmenizi öneririm. Hele bahçede tango gecesiyse çok keyifli oluyor.

Peki nerede yemek yiyeceğiz
Oraların balığı meşhur ve de ‘böceği’. İşte üç öneri: Şifne’deki Ferdi Baba, Dalyanköy’deki Cevat’ın Yeri ve ben gidemediysem de çok methini duyduğum Çiftlikköy’deki Langusta. Hem deniz kenarında olacaksınız püfür püfür, hem sahici balık yiyeceksiniz, hem makul hesaplar ödeyeceksiniz.
Benim gitmeden önce birinci sorum, “Nerede denize girmeliyim?” idi. Gözümün önüne korkunç müziklerin çaldığı, jet ski’lerin kol gezdiği yerler geliyordu. Korktuğum başıma gelmedi. En sevdiğim iki yeri söyleyeyim: Çark Plajı’ndaki Alaçatı Resort ve Piyade Koyu’ndaki Seaside. Her ikisinin de denizi şahane, işletmeleri makul, kafanızı şişiren müzikler asla yok. Zaten işin en güzel yanı, Alaçatı’nın da hiçbir yerinde yok bu.
Bu yıl Babylon’un da taşındığı Aya Yorgi’de ise durum ne yazık ki pek iç açıcı değil. Paparazzi Beach, metrekareye en çok insan sığdırma sevdasından çekilmez bir hal almış.

Haberin Devamı

En büyük kabus
Çark Plajı’ndaki Süzer Otel’de yaşadık. Korktuğum her ne varsa orada mevcuttu. ‘Sen rahmetli oldun, güle güle yavrum’ gibi sözleri olan Türkçe pop eseriyle orada tanıştım. Su sporlarıyla yüzmeye çalışan insancıkların iç içe olduğu, gölgeden yana fakir, dip dibe şezlonglar, insana ters davranan elemanlar. Orada geçirdiğiniz gün boyunca ‘her şey dahil’ konaklayan otel müşterisi muamelesi gördüğünüz için istediğinizi değil onların uygun gördüğünü yiyip içme zorunluluğu da cabası.
Son olarak... Çeşme Marina’ya mutlaka uğrayın. İster akşamüstü içkisi için, ister yemek ya da sonrasında müzik dinlemek için bir dolu seçenek var. Babylon’un yeni performans merkezi Monk da bunlardan biri. Bir de Ilıca geceleri eşsiz, Yıldız Burnu’na doğru yürüyüp deniz kenarına sıralanmış masalardan birinde oturun, hayatın geri kalanını unutun...

İfo değil, Melek değil, Hümeyra
‘Beyhude’ albümü çıktığında ilk röportajımı yapmıştım Hümeyra’yla. Bir başka gazeteci genç kızın gelip, “Siz şarkı söylüyormuşsunuz?” diye lafa girdiğini anlatmıştı gülerek. Onun ‘hepsinden önce’ şarkıcı olduğunu bilmiyordu besbelli.
Ben, pikaba kendi kendine koyabildiği ilk plak, onun ‘Anlatamıyorum’ LP’si olan bir çocuktum. Bizim İfo teyzemiz filan değil, yüzünden önce sesini tanıdığımız, onunla beraber Karacaoğlan’ları, Orhan Veli’leri, Aşık Veysel’leri öğrendiğimiz Hümeyra idi o.
Benim hâlâ umudum varsa da ‘şimdilik’ müzik yapmıyor Hümeyra. Ama 12 Ağustos’ta Ossi Müzik’ten öyle bir CD çıkıyor ki, vaktinde Hümeyra kendi firmasından ‘-2’nin uğuruna inandığından - sadece 2222 adet bastığı, pek çok kişi için ‘yepyeni’ bir albüm bu: 1984 tarihli ‘Benim Şarkılarım.’
İçinde Nazım Hikmet’ten, Aziz Nesin’den, Refik Durbaş’tan şiirler, Esin Engin’e ait son derece sade ve yetkin düzenlemeler ve her zamanki gibi müthiş bir Hümeyra var.
‘İnsanlar gider, şarkıları kalır / Şarkılar var uzun, yüzyılları dolanır / Şarkılar var kısa, söylendiği yerde kalır / Şarkılar var, benim şarkılarım / Söyleyemem, içimde kalır.’ diyor Aziz Nesin. Dinleyince “İyi ki” diyor insan, “İçinde tutmamış Hümeyra bu şarkıları”. Bu şarkılar yüz yılları dolanır sahiden.