Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fazıl Say’ı anlamak

Fazıl Say’ın Ömer Hayyam’ın dizelerini paylaşmasının nasıl ‘halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama’ sayılabildiğini anlamaya çalışıyorum

Bu sabah Fazıl Say imzalı bir açıklama buldum posta kutumda. Nasıl bezgin ve üzgün olduğu o birkaç satırdan anlaşılıyordu. “Müzik hayatımı bu ülkenin kültürünü, tarihini, ruhunu anlamaya çalışarak geçirdim” diyordu, “Kara Toprak, Hezarfen Ney Konçertosu, İstanbul Senfonisi gibi eserlerim, dünyanın dört bir yanında seslendiriliyor. Buna dayanarak Anadolu kültürünün tanınmasında az çok benim de katkım var desem, herhalde yanlış bir şey söylemiş olmam.”

Haberin Devamı

Kendisini sadece burada değil,

Salzburg ve Prag’da da dinleme şansı bulmuş, o kendi eserlerini seslendirir ve ortalık alkıştan yıkılırken o müzisyenle aynı ülkeden, Türkiye’den gelmiş olmakla gurur duymuş biri olarak içim acıdı. “Beklentim, beni yargılamadan önce biraz da olsa müziğime zaman ayırıp toplumumuzun değerleri üzerine aslında ne hissettiğimi anlamaya çalışmanız” diyordu sözlerinin sonunda. ‘Anlamaya çalışmanız.’

Bense anlamaya çalışıyorum; Fazıl Say’ın Ömer Hayyam’ın dizelerini paylaşmasının nasıl ‘halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama’ sayılabildiğini... Anlamıyorum ama deniyorum. Öte yandan diyorum ki mesela, bir kadın için “Anası olacak kişinin suçunun cezasını niye bebek çekiyormuş? Anası kendini öldürsün” demek, diyebilmek, toplumun yarısını alenen aşağılamaktır. Peki, siz anlıyor musunuz?

Not: Andante dergisi Fazıl Say’a destek için bir imza kampanyası başlattı. www.andante.com.tr adresinden imza metnini okuyabilir, info@andante.com.tr’ye mail atarak siz de kampanyaya katılabilirsiniz.

Bir bu eksikti AMK!

“Bir Zaytung haberi herhalde” diye baktım ilk gördüğümde, doğru olacağına ihtimal vermedim. Halbuki neye şaşırıyorsun artık? Sözcü grubu, Fotogol’ün yerine yeni bir spor gazetesi çıkarıyormuş, adı AMK. Çok dahiyane! Açılımı da var, süper: ‘Açık, mert, korkusuz’ demekmiş efendim, kimi kandırıyorlarsa?!

Reklamları dönüyor; muhtelif sloganlar, önünde ve sonunda ‘AMK’. Sanal jargona aşinaysanız, zaten ne demek olduğunu biliyorsunuz ‘AMK’nın. Değilseniz, içinde “Argoda kadın cinsel organına verilen bir sözcüğün geçtiği küfürdür” diyeyim, siz anlayın. Olmadıysa, sokağa çıkın, iki erkek konuşurken kulak kabartın. Muhtemelen bir cümle içinde üç kez duyacaksınız, uzun halini.

Haberin Devamı

Yeni spor gazetesi, “Herkesin futboldan soğuduğu bir ortamda, ortamı ısıtma iddiasında.” Neden soğudu herkes futboldan peki? Giderek artan şiddet dilinden, küfürden, kıyametten... Hal böyleyken, en kadına yönelik küfrü isminize yerleştirerek mi ısıtacaksınız ortamı, bilemiyorum.

Ama sahiden gerçeği yansıtan bir sloganı var: “Türkiye’nin spor gazeteciliğinde yeni bir boyut.” Eh, doğru söze ne denir? Bugüne kadar bir kadın organından isim yapmayı akıl eden olmamıştı...

Bu da mı halk değil?

İstanbul Şehir Tiyatroları’na sezonun son günlerinde yapılan yönetmelik ‘sürprizi’ ve onu takip eden tartışmalarda ‘karşı tarafın’ en büyük argümanlarından biri, ‘tiyatronun halktan kopukluğu’ olmuştu. ‘Sen duruşunla, sahnelediğin oyunlarla halkına uzak olursan, olacağı buydu’... O zaman da sormuştum, “Şehir Tiyatrosu’nun hangi oyununa gitsem tıklım tıklım dolu, onlar kim?” diye... Ama tiyatroya sahip çıkmaya çalışanlar seyirci, yani ‘halk’ değil de, oyuncularla bir grup ‘seçkinci’ kimseymiş gibi bir algı yaratılmaya çalışılmıştı. Şimdi, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın yaz oyunları başladı ve seyirci her gece bir ses çıkartıyor. ‘Lüküs Hayat’ta yakalarındaki “Susmuyoruz” kartları ve karanfillerle dile getirmişti duygusunu, ‘İstanbul Efendisi’ndeyse oyunun sonunda “Susmuyoruz” yazısı, seyircinin arasından dev harflerle yükseldi. Kimse örgütlemeden, kimse onlardan bunu istemeden... Merak ediyorum: Bu da mı halk değil?