Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

2010’un şubat ayında “Çok şükür hem hikaye anlatıp hem güldürebilen, üstelik bunu esprilerinin tamamını bel altından devşirmeden yapabilen bir film” diye yazmışım ‘Eyyvah Eyvah’ için. Şimdiki yazıma da “Çok şükür, bunu yapmaya hâlâ devam ediyor” diye başlamak isterim. Bütün “Birincisinde başardılar ama devamı da öyle gelir mi ki bakalım?” şüpheciliğimizle girdiğimiz ‘Eyyvah Eyvah 2’den yine ağız kulaklarda çıktık. Filmi sinema yazarlarıyla birlikte izledim ve şunu söylemek isterim ki, epey kahkahalı bir seanstı.
Senaryo yine Ata Demirer’e ait, yönetmen koltuğunda da birinci filmdeki gibi Hakan Algül var. Nerede kalmıştık hatırlayalım: Saf klarnetçi kardeşimiz Hüseyin, (pardon ‘Üseyin’, yani Ata Demirer), Geyikli’den kalkıp İstanbul’a hiç tanımadığı babasını aramaya gitmiş, orada şarkıcı Firuzan (Demet Akbağ) ile tanışıp maceradan maceraya koşmuştu. Sonunda, başları beladan kurtulmayan ikilimiz, Hüseyin’in babasını da alıp memlekete dönmüştü. Artık sıra, Hüseyin’in gönlünü kaptırdığı hemşire Müjgan’a (Özge Borak) açılmasına gelmişti.
Nitekim, ikinci film de yine şen şakrak, şarkılı türkülü bir açılışla bizi elinde yüzük, yüzünde şapşal bir ifadeyle sağlık ocağının kapısında dikilen Hüseyin’in yanına götürüyor. Fakat talihsiz gencimiz, Müjgan’a aşkını ilan etmeye her kalkıştığında başına bir iş açılıyor. Sonunda da aşılmaz bir kayaya, kızlarının kasabadaki yaşantısını görmek üzere İzmir’den kalkıp gelen anne-babaya (süper ikili: Ayşe Nil Şamlıoğlu ile Tarık Ünlüoğlu) tosluyor. Tahmin edileceği gibi, asker babada ‘çalgıcıya verilecek kız yok’.

Haberin Devamı

Gelen gideni aratmıyor

Ekip çok iyi
Sürekli Firuzan’la kafa kafaya verilip yapılan planlar, birbirini izleyen şanssızlıklar ve tabii ki mutlu son... Demet Akbağ ile Ata Demirer için bir şey demeye gerek var mı, ikisi bir arada yine şahaneler. Bunun dışında ‘Eyyvah Eyyvah 2’nin kadrosunda yine birinciden yadigar usta isimler var: Salih Kalyon, Tanju Tuncel, Meray Ülgen, Bican Günalan... Sonra İspanyol rolünde Teoman Kumbaracıbaşı, doktor Faruk’ta Murat Serezli gibi yeni ve başarılı eklemeler... Ne mutlu ki birinci filmde de ayrı bir paragraf açtığım Özge Borak’ın rolü burada daha fazla. Çünkü Borak, apayrı bir ışıltısı olan, çok yetenekli bir genç oyuncu.
Müzik, yine çok etkili bir unsur filmde. Altında Fahir Atakoğlu-Serkan Çağrı imzalarını görüyoruz ve takdir ediyoruz. Görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış’ı da ve sahiden başta Necati Akpınar olmak üzere bütün BKM ekibini de. Bizi, zevzeklikler yapmadan, küfürü, argoyu komedi malzemesi olarak kullanmadan, ona buna saldırıp, kadınları, eşcinselleri, muhtelif etnik kimlikleri aşağılamadan güldürdükleri, sinemada bir buçuk saat Ertem Eğilmez filmlerinin tadını yaşattıkları için... Ve son sözüm: Bir şey yıllarca 32 bölüm devam edecekse lütfen bu Recep İvedik değil ‘Eyyvah Eyvah’ olsun...

Haberin Devamı

‘Eleos’ Beyoğlu’na hoşgelmiş...

İstiklal Caddesi’nde, Tünel’e doğru bir Rum meyhanesi açıldı. Daha doğrusu Yeşilköylülerin yıllardır bildiği bir marka, bir ayağını Beyoğlu’na attı: Eleos. Yunanca ‘merhamet’ demekmiş, mekana dair hoşuma giden ilk şey.
Ardından beyaz ağırlıklı dekorasyonu geliyor, Tünel’deki Hıdivyal Han’ın ikinci katından Boğaz’a açılan manzarası, güleryüzlü, insanı boğmadan kibar ve ilgili garsonları, derinden gelen, sohbetinize mani olmayan müzik seçimleri ve tabii ki yemekleri...
Neredeyse her yediğimizi beğendik. Midye dolmasını, fasulye pilakiyi sıcak sunmalarına, keçi peynirli közde biberlerine, ızgara ahtapotlarına, ikram ettikleri közde mantar ve dereotlu kabak kızartmasına bayıldık. Bir tek köri sosuyla kalamarı birbirine yakıştıramadık, o da kusurdan bile sayılmaz.
Kahve fincanlarına kadar her şey ince düşünülmüş, özenli, yemek sonundaki meyve ve tatlı sunumları şık, işin tuhafı fiyatlar da makul. O kadar korkuyorum ki bunların ‘cicim ayları’ olmasından, bir dahaki gidişimde her şeyi değişmiş bulmaktan... Umarım öyle olmaz, umarım Beyoğlu’nun hoyratlığı, müşteriyi kazıklama üzerine inşa edilmiş kuralları, bu incelikli mekana sızmaz...