Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Daha hayata gözünü açamadan katledilmiş bir genç kızın üzerinden götürülen bu sevimsiz pazarlıklar daha ne kadar sürecek? Ben her gün gazeteyi elime aldığımda biraz daha utanıyorum Münevver’in bakışlarından.
Aylar oldu kızcağız bir çöp konteynırında bulunalı. Aylar oldu katili - ya da katilleri - sırra kadem basalı.
Olay çözüleceğine daha da bulanıklaştırılıyor günden güne. Arabulucular çıkıyor ortaya... Böyle bir konuda ‘ara’ nasıl bulunur demeden, bir hayatı söndürmenin, bu biçim bir cinayetin, hatta zaten bir cinayetin ‘ara’sı neresidir diye sormadan...

Helal olsun
Kan parası
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Meblağlar dolaşıyor ortada, ‘kan parası’ deniyor adına, ‘hellallik’ ya da... Bir baba kızının başını ‘helal’ edermiş gibi...
Cem Garipoğlu kayıp, ailesi medyayı ‘olayı onları yıpratmak için gündemde tutmakla’, hatta hatta oğlanı korkutup gelmesine engel olmakla suçluyor.
Gazeteci Cüneyt Özdemir Münevver hakkında bir kitap yazmaya niyetlendiğini, babasının bundan pay istediğini söylüyor... Nasıl kanının donduğunu ve de...
Hangi paranın ne amaçla istendiğini bilmek mümkün değil. İhtimal, kızının adını yaşatacak bir okul, bir hastane hayal etmiştir baba Süreyya Karabulut. Hata etmiştir belki, belki oyuna getirilmiştir, bilmiyorum...
Tek bildiğim, hiç tanımadığım Münevver’in hesap soran bakışları neredeyse benim uykularımı kaçıracak durumdayken öz ana babasının güle oynaya “3 milyon Euro ver, kızımın başı da sana helal olsun” demesinin mümkün olmadığı.
Kolay, uzaktan bakıp hüküm vermek.

Suçlu baba mı?

Öyle bir noktaya getirildik ki, neredeyse faturayı ana babaya kesip çıkacağız işin içinden. Başladı zaten, vakti zamanında “Kızlarına sahip çıksalardı” diyen Celalettin Cerrah’a hak veren yazılar...
Yalan yanlış bilgi bombardımanı altında ‘gerçeği’ unutmamıza ramak kaldı. Hatırlıyorsunuz değil mi, ortada ta mart ayında öldürülmüş, kafası vücudundan ayrılıp çöp konteynırına atılmış bir genç kız var.
Bir de onun elini kolunu sallaya sallaya bir yerlerde gezinmekte olan erkek arkadaşı.
Sapla saman iyice karıştı. Kızın ana babasına yüklenmek değil burada hedef. Katilin ya da katillerin yakalanması.
Bir cinayet filmi değil izlediğimiz, pornografik detaylarla süslediğimiz, heyecan dozunu her daim yükselttiğimiz... Gerçeğin ta kendisi.
Ve böyle vahşi bir olayı bulandırmaya, onu yan öykülerle sulandırmaya çalışan, amacı bu olmasa da buna hizmet eden herkesin günden güne artan bir borcu var Münevver Karabulut’a.
Ve bunun ‘helalliği’ de olmaz...

Haberin Devamı

Helal olsun
Pembe gönlüm sende
Yaşasın, Ayça Şen’in kitabının ‘kızlar için’ olanı çıktı. Malum bu yaz, tulumlarımızdan sonra kitaplarımız da bir yol ayrımına geldi erkek cinsiyle.
Bütün plajlar Elif Şafak’ın “Aşk” romanıyla pembeye boyanır, şezlong başına yarım “Aşk” düşerken, erkekler o ‘feminen’ rengi ellerine yakıştırmadığı için gri kapaklısı basıldı kitabın.
Hoş ben hiçbir erkeğin elinde pembesini de grisini de görmedim ama muhtemelen işe yaramıştır bir pazarlama yöntemi daha olarak.
Buna karşılık hayatla, kendiyle, her şeyle dalga geçen halini, mizah duygusunu sevdiğim Ayça Şen bir ‘başyapıt’ çıkardı bu yaz. Adı “Hırs ve Ceza”.
Genellikle aşk acıları çekmesi, aklını evlenmekle bozması beklenen 30 yaşındaki bir kadına kitap yazdırıyor romanında Ayça Şen. Kahramanı Ece, işi gücü bırakıyor, annesinin evine yerleşiyor ve yazar olmak için gereken çile doldurma sürecine sokuyor kendini.

Kadın versiyonu

Parasız pulsuz halkın arasında dolaşmak, “Anna Karenina”ları, “Vadideki Zambak”ları devirmeye çalışmak bu çilenin aşamalarından sadece birkaçı. Çünkü düsturu, “Ne kadar acı, o kadar edebiyat”.
İlk birkaç sayfasından son derece eğlenceli olduğu anlaşılan “Hırs ve Ceza”yı henüz okumadım. Bir kere kapağı griydi. Ve fakat şimdi Ayça Şen süper bir hizmet daha yapmış, kitabın pembe kapaklı bir ‘kadın’ versiyonunu çıkartmış. Gene tam kendisine göre, zeki, çevik ve komik bir hareket yaptığını düşünüyor, Ayça Şen’i tebrik ediyorum. Pembe kapaklı “Hırs ve Ceza”yı merakla okuyorum...