Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul, Film Festivali ile şenlenirken, tiyatrolarda da kaçırılmayacak işler oluyor. ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ ve ‘Kainatın En Hızlı Saati’ kaçırılmaması gereken oyunlar arasında


Tiyatromuzun yeni kuşak müjdelerinden Berkun Oya, santralistanbul’un yeşillikleri ortasında bir mekan açtı. Tiyatro Krek, bu yeni evinde üç oyun oynuyor dönüşümlü olarak ve biz şu an ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ haftasındayız. İnanın bu gerçekten ‘bambaşka’ bir şey.
Krek’in sahnesi tamamen camla kaplı. Bunun hem yalıtıma, hem de Berkun Oya’nın kafasındaki ses tasarımına hizmet edecek bir seçim olduğunu konuşmuştuk kendisiyle, ama ancak görünce anlıyor insan. Kulaklığınızı takınca, dünyayla iletişiminizi kesiyor, sadece sahnede olan biteni duyuyorsunuz. Oyuncuların fısıltılarını, buruşturup attıkları kağıdı, yere düşen kitabı, her şeyi.
Mekanımız genç bir çiftin salonu. Eve bir geliyorlar, kapı kırılmış, birileri girmiş ama hiçbir şey alınmamış. Bir yandan olayı çözmeye, bir yandan o sinir bozukluğuyla birbirlerini didiklemeye başlıyorlar. Daha doğrusu erkek (Bartu Küçükçağlayan) adım atmaya üşenen, bezgin bir tip olarak kız arkadaşını (Tülin Özen) sinir ediyor, o da onu didikliyor demek daha doğru. Diyaloglar çok çok gerçek, o yüzden de çok komik.
Derken ortaya ikinci bir çift çıkıyor. Başka bir ‘sosyal sınıftan’ bir kadın ve bir erkek (Öykü Karayel-Ozan Çelik). Ev sahipleri için tehlikeli iki yabancı, iki ‘öteki’. İrkiliyor, rahatsız oluyor, küçümsüyorlar. Ve belli bir noktadan sonra adının Orhan olduğunu öğrendiğimiz ev sahibi ve türbanlı genç kız arasında bir çarpışma, giderek bir yüzleşme ve neden sonra ‘tanışma’ yaşanıyor.
Gülümsemesi çoktan yüzünde donmuş olan seyirciyle birlikte Orhan da birini ‘sevmenin’ ne demek olduğu üzerine belki de ilk kez düşünüyor.
Çok da anlatmak istemiyorum, herkes kendi önyargılarıyla, ‘öteki’ bellediklerine dair peşin hükümleriyle, gündelik klişeleriyle gitsin, onların bir bir nasıl çatırdadığını görsün. Oyuncuların hepsi çok iyi, ama ille de Öykü Karayel. O “Zaten güzel şeyler hep bizim tarafta oldu” diyecek, siz onu uzun süre unutamayacaksınız.

Burada da güzel şeyler oluyor


Beyoğlu’nda Barselona pastanesinin ikinci katında bir tiyatro salonu var. Birer diziye kapağı atmak yerine ne hikmetse tiyatro yapmak gibi bir işe kalkışan gençlerin, 0.2’nin yeri burası. Habire yeni oyunlar hazırlıyorlar. ‘17.31’, ‘Bazı Sesler’ ve ‘Korku Tüneli’ sürerken, bir Philippe Ridley oyunuyla, ‘Kainatın En Hızlı Saati’yle çıktılar ortaya. Eyüp Emre Uçaray sahneye koymuş, Korhan Soydan, Güçlü Yalçıner, Banu Çiçek Barutçugil, Halide Eşber, Barış Gönenen ve Iraz Yöntem oynuyor.
Aynı evde yaşayan bir tür ilginç çift, bir doğum gününe hazırlanıyor. Aslında bir ‘vücut güzeli’ olarak koltuğunda oturan genç adam (Korhan Soydan) buyuruyor, ona hayran olmak gibi bir handikapa sahip olan zavallı ‘kölesi’ (Güçlü Yalçıner) çalışıyor. Anlıyoruz ki genç olan 30’larında ama 18 görünmenin, ‘sonsuz gençliğin ve güzelliğin’ peşinde, öbürü ise zaten hiç güzel olmamış, kaybedecek bir şeyi yok. Partiyse, doğum günü sahibinin göz koyduğu, ergenlikten yeni çıkan bir çocuğu ağa düşürmek için düzenlenmekte. Gelgelelim, küçük misafirin karnı burnunda nişanlısı gelip bütün planı bozuyor.
Philippe Ridley’in teksti çok incelikli, çok çarpıcı. İyi de sahnelenmiş. Oyunculuklar her zaman bu teksti taşıyacak yeterlilikte olmasa da ortalama bir düzey tutturuluyor. Çok başarılı bir performans sergileyen Güçlü Yalçıner ve göründüğü andan itibaren parlayıp oyunu ele geçiren Iraz Yöntem bunun dışında. Onun Selçuk Yöntem’in kızı olduğunu söylemekte beis yok, babasının gölgesinde kalmayacak bir yeteneği var. Ve her şeyden önemlisi Beyoğlu’ndaki o küçük salondan heyecan verici işler çıkıyor, gözden kaçırmayın.