Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Siz bir yerde gölgesiz yaşamayı bilir misiniz? Gölgenizin olmadığını fark ederseniz çok korkar mısınız? Ben böyle yaşıyorum. Aslında bildiğim hiçbir şey yok! Nerede doğduğumu bilmiyorum, boşlukta gibiyim... Zaman zaman ölmeyi deniyorum, olmuyor. Ölüm bile bana yabancı bir dilde. Hiçbir cümle beni anlatmıyor!”
‘Anadil’, hani doğduğumuzda anamızdan duyduğumuz ninninin dili, ilk öğrendiğimiz sözcüğün dili... Birilerinin dünyaya gözünü açtığı anda sahip olduğu bir hakken, başka birilerinin kullanmak için mücadele etmesi gereken şey... Sevindiğimizde kahkahamızın, içimiz yandığında gözyaşımızın dili...
Başka dilleri ne kadar sular seller gibi öğrensen de, yaşadığın yere kök salıp yerleşsen de, “Duyduğun ilk sözcük yoksa yanında, öksüz gibi kalırsın” diyor Hediya. Bir ‘çenadengizi’ o. Kaybettiği umuduna doğru giderken dilini kaybetmiş bir ‘denizkızı’. Cümlesi kayıp artık, bu dünya onu anlamıyor. Zaman zaman Zazaca notlar yazıp bırakıyor şehrin çeşitli köşelerine. Sırf bir gün dilinden anlayan birinin eline geçerse, ‘onun için bildiği en saf dilde dua etsin’ diye.
Akşamlardan bir akşam, yolu ‘Eli’yle kesişecek. Denizsiz memleketten gelmiş, anasından “Önce hayal edebildiğin şeyin lisanını öğreneceksin” diye duymuş, topladığı kağıtlarda yazanları okuyup hayallerine bir dil arayan ‘Eli’yle.
Kısacık bir oyun; ‘Çenadengizi’. Destar Tiyatro’nun kurucularından yazar, yönetmen ve oyuncu Mirza Metin’in dört oyunluk
‘Anadil’ projesinin ikinci halkası. Ahmet Sami Özbudak, Galisyalı yazar Sechu Sende’nin ‘Galisyanca Konuşan İlk Bebek’ öyküsünden yola çıkarak yazmış metni.
Oyunun yönetmeni Aslı Öngören birbirini dilini kaybetmenin umutsuzluğundan tanıyan iki insanın bu küçücük ama çarpıcı hikayesini sapsade, süssüz püssüz, olanca çıplaklığıyla aktarıyor. İki yetenekli genç oyuncu; Emre Çağrı Akbaba ve Gözde Demirtaş derin bir ortak hüznün üstünü kahkahayla örterek itişip atışan ‘Eli’ ile ‘Hediya’ da
çok tatlı bir ikili olmuşlar.
Bazen bir konuda sayfalarca okuyup, saatlerce akademik tartışmalar yapabilirsiniz. Ama bir oyun 35 dakikada onların yapamadığını yapar, sizi yüreğinizden yakalar. ‘Çenadengizi’ böyle... Yarın ve 17 - 31 Mart’ta Beyoğlu’nda Şermola Performans’ta.

Haberin Devamı

Kadın oyuncular zormuş!

Haberin Devamı

M. Caner Alper ve Mehmet Binay ‘Çekmeceler’de bir kadın hikayesi anlatmayı seçmişler. Güzel. Üstelik bir erkek; yakınındaki bütün kadınlara şiddet uygulayan bir baba tarafından hayatı karartılmış bir kadın hikayesi. Bu da önemli tabii. Filmlerini 8 Mart haftasında gösterime soktular, toplumdaki namus algısıyla, erkekliğin baş tacı edilmesiyle, kadınların uğradığı tacizle, şiddetle, baskıyla, ayrımcılıkla dertleri vardı. Ne iyi. Peki bütün bunların üstüne ‘Milliyet Sanat’ta Şenay Aydemir’e verdikleri röportajda Caner Alper’in “Kadın oyuncularla çalışmak zaten zor” diye başlayan cümleleri cinsiyet ayrımcılığının ta kendisi olmadı mı?
Gözlerime inanamadım sahiden. “Hem güzel gözüksün istiyor”muş kadın oyuncular... “Hem ödül kazanmak istiyor”muş, “Hem salya sümük olsun istiyor”muş. Halbuki Taner Birsel’le çalışmak ne rahatmış. Ve filmde Tilbe Saran var, Nilüfer Açıkalın var, koca filmi sırtlanıp götüren Ece Dizdar var! Bu nasıl bir genelleme?
Erkek oyuncunun da zoru olur, kaprislisi olur, kadının da... Eminim o filmlerine müthiş değer katan, birbirinden yetenekli kadın oyuncuları mumla aratacak erkek oyuncular vardır. Üstüne üstlük bunu, muhtemelen gay olduğu için hayatında bir dolu toptancı önyargıyla, ayrımcılıkla savaşmak zorunda kalmış bir yönetmen söylüyor. Ne denir ki üstüne... “İnsaf” belki...