Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Protesto yürüyüşlerinin en renklilerinden biri, pazar günü yaşandı. Çoğu gazete bu sivil eylemin hakkını vermiş. Ama hepsi değil. Bazıları için ülkede yaprak kıpırdamıyor

Her durum kendi sonucunu yaratıyor, beklenmedik hallerden umulmadık hayırlı sonuçlar çıkabiliyor. Son dönemde başımıza gelen yasaklar, baskılar silsilesi de eylem refleksimizi güçlendirdi, ayağımızı meydanlara alıştırdı. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarıyla taşan bardak, artık tek bir damla dahi alamaz halde ve memleketin dört bir köşesinde yollar yürümekle aşındırılıyor.
Bir gün tutuklu gazeteciler için, ertesi gün nükleer santrallere, bir sonraki gün YGS skandalına karşı derken, protesto yürüyüşlerinin en görkemli ve en renklilerinden biri, pazar günü yaşandı. 22 Ağustos’ta yürürlüğe girecek ‘İnternet’in Güvenli Kullanımına İlişkin’ düzenlemeler, görülmedik bir dirençle karşılaştı gerçekten. Sivil toplum kuruluşlarından öğrencilere, siyasi partilerden ünlü sanatçılara her kesimden insan, hayatlarının ‘güvenlik çemberiyle’ çevrilmesine itiraz ettiler. Üstelik son derece zeki, esprili ve yaratıcı sloganlarla... Ve tabii eylem bütün gün ve gece boyunca sosyal paylaşım sitelerinden an be an aktarıldı.
Dün gazeteleri de heyecanla açtım, acaba nasıl verecekler, ne gibi başlıklar atacaklar... Neyse... Hakikaten, çoğu bu sivil eylemin hakkını vermiş, ana sayfadan duyurup içeride de sayfalarca yer ayırmışlar.
Çoğu ama... Hepsi değil. Tek tek saymayacağım, tahmin etmek zor değil, maaşallah kimi gazeteler için bu ülkede yaprak kıpırdamıyor. Onbinler sokaklara dökülse, “200 kişi toplandı” oluyor adı. Eğer illa söz edilecekse tabii... Tercihen, tamamen yok sayılıyor.
Tek tek büyüteçle arıyorum sayfalarını, İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, Bursa’da aynı anda insanlar yürürken bir gazetenin bunu görmezden gelmesi mümkün mü diye... İki satırlık notlar buluyorum en fazla. Haberin geri kalanı da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer’in “Sansür mansür yok” açıklamalarına ayrılmış zaten. Yani o yürüyenler de olmayan bir şeye kazan kaldıran bir grup meczup demek ki, bunu anlıyoruz haberden.
Komik olmaktan, güven kaybından filan çekinmiyorlar, anladım. Peki o özgürlüğün bir gün kendilerine de gerekebileceği de hiç akıllarına gelmiyor mu?

Öğrenci evlerini baştan yaratan program

TRT Okul kana-lında bir programa rastladım. Önce, Dot’un “Shopping...” ve “Malafa” oyunlarında izleyip aklıma yazdığım sunucusu nedeniyle takıldım... İbrahim Selim, çok yetenekli bir genç oyuncu. Programın adı, ‘Öğrenci Evi’. Ne geliyor aklımıza? Oradan buradan toplanmış birkaç parça eşyayla ‘dökülen’ bir ev.
Bu program, her hafta bir öğrenci evine el atıyor. Ya da yurduna... Ve orayı baştan yaratıyor.
Bunun için önce, öğrenciler, bir çekim yapıp kısa bir video yolluyorlar program ekibine. Videolar değerlendiriliyor, okul seçiliyor ve yollara düşülüyor. Artık Kırklareli mi olur, Zonguldak mı... Okulda, iki öğrenci takımıyla bir yarışma yapılıyor. İbrahim Selim, gördüğüm en matrak yarışma sunucusu. Kahkahalar arasında bitiyor yarışma. Biz bu arada üniversite öğrencilerimizin Nuri Bilge Ceylan’la Ferzan Özpetek’i ayırt edilebileceği güzel günlerin hayalini kuruyoruz, o ayrı.
Kazanan takımın evine ya da yurttaki ortak alanlarına ‘dalıyor’ ekip ve o mekanı tamamen yeniliyor. Halıdan koltuğa, perdeden aydınlatmaya... Ve mutlu son... Bugüne dek 26 öğrenci mekanı geçmiş ellerinden. Yüzlerce de müteşekkir öğrenci.
Çok sade bir fikirden çok hayırlı sonuçlar yaratan, izleyeni de eğlendiren, ruhu ve dili çok genç, özenli bir program, ‘Öğrenci Evi’. Perşembe akşamları 22.00’de. Hararetle öneririm.