Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birini sevmeyebilirsiniz, yaptıklarına çok kızabilirsiniz ama bir felaketi şenliklerle kutlamayı anlamak mümkün değil
İbrahim Tatlıses vuruldu, twitter’da o saat bir “İnsan sevmediği kişinin başına böyle bir iş geldiğinde oh olsun demeli midir - diyebilir mi, buna hakkı var mıdır?” tartışması başladı. Tatlıses’in hayatına girmiş, zamanında ayağından vurulmuş, ağzı burnu kırılmış kadınları hatırlatanlar - ki haksız değiller, herkesin aklına ilk gelen birkaç şeyden biriydi bu - ama hatırlatmakla kalmayıp zil takıp oynayanlar... Üstelik o kadınlar, haberi alır almaz koşa koşa hastane kapısında nöbete durmuşken... Çocuklarının babasının iyi haberlerini beklerken... Siz kim oluyorsunuz ki o zaman?
Birini sevmeyebilirsiniz, yaptıklarına çok kızabilirsiniz, yaşamdaki duruşunu hiç onaylamayabilirsiniz, ama gene de onun vurulmasını, canına kast edilmesini, bir ölümü, bir hastalığı şenliklerle kutlamayı anlamam mümkün değil.
Bu konuda ilk kez biriyle tartıştığımda, söz konusu olan benim çok üzüldüğüm bir ölümdü. Ahmet Kaya’nınki. Bir internet sitesinde çalışıyordum ve saatlerimiz geçti, “İyi oldu bölücüye” benzeri kullanıcı mesajlarını ayıklamak için. “Kimdir bunlar, nasıl insanlardır, kimliklerini saklayarak sayıp sövmek kolay tabii” derken çok yakınımdaki bir iş arkadaşımdan aynı tepkiyi gördüm. Sevinmişti Ahmet Kaya’nın bu sürgünde, bu ani, bu vakitsiz ölümüne. Onun düşüncelerini paylaşmıyordu, onu onaylamıyordu, öyleyse ‘oh olsun’du ‘bölücüye’.
“Kimse için, hiç kimse için böyle bir şey söylemeye hakkın yok” derken kendimi de sorgulamıştım. Üzülmeyeceğim durumlar olabileceğine, ama hiçbir ölümün arkasından gülüp oynamayacağıma karar vermiştim. Kimin su testisi, nerenin su yolu olduğuna karar vermek benim işim değildi. Kimsenin felaketine sevinilmezdi.
Öyle de devam ediyorum. Benim sevdiğim, inandığım birilerinin başına kötü bir şey geldiğinde “Oh olsun” diyecekleri susturma hakkımı saklı tutmak için.

Sizin masalınız nasıl biterdi?
“Nerede olurlarsa olsunlar, hangi işi yaparlarsa yapsınlar, yürekleri her zaman ve her yerde yarım ve kırık bıraktıkları tiyatro sevdası için atan...’Tiyatro Formül’ün kurucuları Alev Aykent, Sedat Küçükay ve Özcan Alpar böyle anlatıyorlar, onları bir araya getiren ortak paydayı. “Yarım ve kırık kalmış tiyatro sevdası...”
Ben, bu sevdanın belli adımlarına tanık olmuş bir izleyiciyim. Üçlüyü bir araya getiren Taner Barlas Mim Tiyatro’da 1980’li yıllarda izlediğim oyunlar, hâlâ hatırımdadır...
Onlar o gün bugündür tiyatroya çeşitli oluşumlar içinde devam ettiler ama benim onları yeniden yakalamam, bu yıl sahneledikleri ‘Öldün, Duydun mu?’ adlı oyunla oldu. Son yılların başarılı tiyatro insanlarından Yiğit Sertdemir’in imzasını taşıyan trajikomik bir oyun bu. Sahnede boğazına kadar örtülü bir adam var, kıpırdayamıyor, konuşamıyor. Derken iki taraflı kırmızı/siyah ceketiyle bir adam beliriyor yanı başında... “Rahat olun” diyor, “Size neler olduğunu anlatacağım...Gerçek şu ki, siz öldünüz...”
Kısa zamanda anlıyoruz ki adam (Özcan Alpar) intihar etmiş, başında Masalcı (Sedat Küçükay) ile Ebe, yani Tanrı, ya da Tanrıça (Alev Aykent) ve niyetleri de ona hayatını baştan sona anlatıp doğrularını, yanlışlarını göstermek... Çocukluğundan başlıyor, önemli adımlarının üzerinden bir bir geçerek ona kahramanı olduğu masalı tekrar yaşatıyorlar. Tiyatro Formül, Sertdemir’in kendi kurduğu Altıdan Sonra Tiyatro’yla da sahnelediği oyunu Özcan Alpar’ın rejisiyle seyirciyle buluşturuyor. Masalcı ile Tanrı, aynı zamanda ‘ölü’müzün yaşam öyküsündeki önemli anları canlandırıyorlar, bu da oyuna dinamizm getiriyor. Ayrıca bir de ihtiyar adam karakteri eklemişler oyuna, onda da Ümit Aksoylu’yu izliyoruz.
19 Mart’ta Maltepe Türkan Saylan, 23 Mart’ta da Caddebostan Kültür Merkezleri’nde sahnelenecek oyun, size kendi hayatınızın masalını da düşündürüyor... Belki tekrar yaşayacak olsanız, sonunu farklı yazacağınız masalınızı... Finalse tam bir sürpriz, söylemedi demeyin...