Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Hadi canım, hadi gel artık kaç gündür uykusuzsun. Beni yalnız gönderme yatmaya...”
Yanımdaki pek sevgili sinema yazarı arkadaşım kıkırdıyor. “Hey allahım, adam orada deney yapıyor, kadının derdi, ‘beni yalnız yatırma...’ Hayat bu işte...”
“Usta”yı izliyoruz. Çok sıcak, çok ‘bizden’, hoş detaylarla örülü bir film. Bahadır Karataş’ın ilk filmi ve itiraf etmeliyim ki yönetmen reklamcılıktan gelme olunca bu ‘sahicilik’ daha da çarpıcı geliyor bana. Satış yok, samimiyet var.
Yetkin Dikinciler ile Şevket Çoruh tamamen zıt karakterlerde ama birbirine müthiş bağlı iki çocukluk arkadaşını oynuyorlar ki bu kadar mı keyifli olur izlemesi. Sonra Tomris İncer, Fadik Sevin Atasoy, Hasibe Eren, Emre Karayel... İyi kadro, iyi oyunculuk... Bir de aradaki mesaj kaygılı diyaloglar sınırlı tutulsaymış tadından yenmeyecekmiş.

“Ya uçak ya ben”

Neyse ben tekrar girişteki duruma dönüyorum. Film, kendisini bir pırpırlı uçak yapmaya adamış, gecelerini atölyede ‘icadı’ üzerinde çalışarak geçiren motor ustası Doğan’ın hikâyesini anlatıyor. Günlerce uykusuz kalmış, bu yüzden dükkân geç açılmış, kümes kapısını onarmadığı için kedi gelip civcivleri kapmış, bunlar fani konular Doğan için. Varsa yoksa uçağı.
Ama bütün hoşluğu da burada zaten, onu özel yapan bu inançlı, inatçı hali. Nitekim, karısından duyduğu “Yapamayacağını biliyordum zaten” cümlesi yetiyor dünyasını başına yıkmaya. İnanılmamak mahvediyor onu.
Halbuki karısı için ortada hepsi hepsi bir metal yığını var, kendisine değişilen. Ne anlıyor adam geceler boyu bu oyuncakla uğraşmaktan, asla aklı ermiyor. “Hadi canım, gel de uyu”dan ibaret kurduğu empati. Sonunda da “Ya ben ya uçak” noktasına geliyor dolayısıyla...
Bu ne kadar sık rastlanan bir kadın hali ama değil mi... Adamın hayatta sevdiği ne varsa onları rakip saymak... Araban mı ben mi, maç mı ben mi, işin mi ben mi, hobin mi ben mi... 

Hayata ipotek konmaz

Hele hele Doğan gibi bir merakı, tutkusu olan bir adamsa karşısındaki, yandı. Onu ondan vazgeçirene, o işe ayrılan zamanların tümüne el koyana kadar huzur yok iki tarafa da.
Bu derece gönülden bağlı olduğu bir şeyden koparılan insanın ne derece tatsızlaşacağı, artık o tanınan, sevilen adam olmayacağı hesap edilmez ama. Ancak yaşanırsa görülür. Filmdeki gibi... Eğer siz de sevgilinizin, kocanızın hayatının tüm alanlarını ele geçiremediğiniz için tedirgin olanlardansanız, bir düşünün derim. Onu sadece kendinize ayırıp yoksullaştırma yolunda verdiğiniz çabayı kendinizi zenginleştirmeye ayırsanız her şeyin ne kadar farklı olabileceğini...
Yeni bir şey öğrenmeye, bir şey yaratmaya siz de tüm gönlünüzle verirseniz kendinizi, bu tutku tüm hayatınızı değiştirecektir zamanla. Görürsünüz ki kimseye “ya uçak ya ben” denmez... Herkesin kendi hayallerini, tutkularını, coşkularını yaşadığı, sonra getirip karşısındakiyle paylaştığı ilişkidir güzel olan.  Ve bir insan tutkusunun peşinden gidebiliyorsa sevmeyi de bilir, yaşamayı da... Doğru insandır o.

Haberin Devamı

Lokal Anestezi...Lokal Anestezi diye bir program yapılıyor Babylon’da. Ne isim vereceğimi bilemedim, bir sunucu, bir de konuk oluyor, tabii ki seyirciler de... Sohbet muhabbet, aslında bir tür talk show ama kamera yok. Yayınlanmıyor, o anda izliyoruz, gülüyoruz, söylüyoruz, oyunlar oynuyoruz, her şey olup bitiyor. Güzelliği de burada.
Aslında mucidi ve de sunucusu Erim Özşen iki yıldır çeşitli mekânlarda yapıyormuş bu işi. Şimdilerde Foster’s sponsorluğunda, soğuk bira eşliğinde Babylon sahnesine kuruyor ‘stüdyosunu’. Özşen esasen radyocu ve sahneye müthiş hakim. Genelde alışık olduğumuz sürekli kendi konuşan sunuculardan değil.
Ben Şevval Sam’ın konuk olduğu güne denk geldim, üç saatlik şarkılı türkülü, çok keyifli bir sohbet oldu. 11 Mayıs’ta Yalın olacakmış “Lokal Anestezi”nin konuğu, konserden çok farklı, konukla yüz yüze olabildiğiniz, özel geceler oluyor, meraklılarına duyurulur...