Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Semih Kaplanoğlu'nun 'Yusuf' üçlemesi 'Bal' ile tamamlandı. Yönetmenin 'Bal' ile ilgili hedefi ise bir sonraki filmini yapmasını sağlayacak seyirci sayısına yani 150 bine ulaşmak...

Semih Kaplanoğlu’nun Altın Ayı ödüllü filmi 'Bal' sinemalarda! İsmiyle yapılabilecek bütün sözcük oyunları denendi. Perdeye ‘bal akıtıldı’, Berlin’de ‘bal ayı’ yaşatıldı, ‘ayı’, ‘bal’ aşkıyla ilgili her tür durumdan söz edildi. Bu durumda şansımı zorlamayıp dümdüz bir şekilde söylemek isterim ki Semih Kaplanoğlu’nun Altın Ayı ödüllü 'Bal' filmi bugün itibariyle sinemalarımızda.
Kaplanoğlu’nun beş yılına damga vuran ‘Yusuf’ üçlemesi 'Bal' ile tamamlanmış oldu. İlk iki halkayı, 'Yumurta' ve 'Süt'ü sevenler de sevmeyenler de merakla bekliyor, Berlin’de büyük ödüle layık görülen 'Bal'ı. Bu çok katmanlı, etkileyici filmin beni en çok çarpan yanı, baba - oğul arasındaki ilişki oldu. İlkokul birinci sınıf öğrencisi Yusuf’un bir türlü okumayı söküp, o hayatımızın ilk büyük travması olan kırmızı kurdeleyi yakasına takamayışı. Kekeleyerek okumayı denerken sınıfta alay konusu oluşu.

Haberin Devamı

ÜÇLEMENİN BALLI FİNALİ

Yeter ki önyargısız gidilsin
Öte yandan karakovan balcılığıyla uğraşan babasıyla birlikte, ormanda gezerken bütün ağaçları, çiçekleri, hangi çiçeğin daha ‘ballı’ olduğunu bilmesi. ‘Hayat bilgisinin’ belki okuldaki öğretmeninden bile kat kat ilerde olması.
‘Öğrenme’ meselesi üzerine uzun uzun düşündürüyor insanı hikaye. Nitekim Semih Kaplanoğlu kendi hayatında da öğrenme sürecinin ilkokula başlamasıyla sekteye uğradığını düşünüyor. Çoğumuzunki gibi... Ne zaman ki görerek, dokunarak, hayatımızın bir parçası olarak değil, kafamızda cetvelle, arkadaşlarla yarış için ‘öğrenmeye’ başlıyoruz, hayatın tadı da kaçıyor o zaman.
Küçük Yusuf’un o kurdele ve alkışlar uğruna çektiği sıkıntı eminim hepimizin çocukluğunda bir yerlerde saklı. 'Bal' filmi Erdal Beşikçioğlu, Tülin Özen ve onlardan aşağı kalmayan oyunculuğuyla koca adam bakışlı, küçük Bora Altaş’ın müthiş performanslarıyla usul usul o günlere götürecek izleyeni. Büyük bir sükunetle, itip kakmadan, zorlamadan... Yeter ki ‘önyargısız’ ve de ‘hadi biraz eğlenelim, gülelim, çıkınca da gördüğümüzü unutalım’ niyetini bir buçuk saatliğine bir kenara bırakarak gidilsin sinemaya.
Türk filmlerinin, sanatının dünyadaki başarılarından heyecanlanan bir izleyici olarak en basitinden, ben, öyle olmasını umuyorum. www.beyazperde.com sitesindeki ‘izleyici’ yorumu bu konuda umutlu olmamı zorlaştırsa da... Aynen alıyorum: “Sıkıcı üçlemenin 3 filmide geliyor. Yatmadan önce 5 dk bakılcak ve mışıl mışıl uyuncak bir üçleme.” Dünyanın hayranlığını kazanmış bir filme, yurdum insanı olarak ‘izlemeden’ layık gördüğümüz yorum budur.
Ne demeli... Semih Kaplanoğlu’nun 'Bal' ile ilgili hedefi bir sonraki filmini yapmasını sağlayacak seyirci sayısına, yani 150 bine ulaşması. Kıyaslamak abes ama 'Recep İvedik'in dört milyonu geçtiği bir ülkede hiç değilse Türk sinemasına en büyük başarılarından birini armağan etmiş 'Bal'ı izleyecek bir 150 bin kişi olmasıdır dileğimiz. Göreceğiz, ‘biz kaç kişiyiz...’