Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnsan bazı şeylerin önemini başına gelmeden bilemiyor. Birkaç yıl öncesine kadar fizyoterapi benim için spor yaparken bir yerini inciten tanıdıklarımın muhatap olduğu bir daldı. Ne kadar hayati olabileceğini tahmin etmezdim...

Maalesef yaşadığımız talihsizlik, ailemdeki çok ciddi bir sağlık sorunu, işini iyi yapan bir fizyoterapistin birçok fonksiyonunu kaybeden bir insanı yeniden yürüyen, elini kolunu kullanabilen biri haline getirebileceğini öğretti. Aynı şekilde işinde ehil olmayan birinin de hastaya kalıcı zararlar verebileceğini... Nörolojik hastalar, engelliler, yoğun bakım hastaları var ellerinde. Hafife alınacak bir şey değil.

Haberin Devamı

Hal böyle olunca, bir haftadır Twitter’da kopan fırtınaya da duyarsız kalamadım... Türkiye Fizyoterapistler Derneği’ nin (TFD) bir derdi var. YÖK’ün ilan ettiği lisans tamamlama programının Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümünü de kapsaması.

Bu ne demek? İki yıllık sağlık ön lisans bölümlerinden mezun olan öğrencilerin ‘uzaktan eğitim’ metoduyla lisans tamamlayıp dört yıl bu dalda okumuş, uygulamalı dersler almış, pratik yapmış Fizyoterapi ve Rehabilitasyon mezunlarıyla aynı konuma gelmesi demek.

TFD, eylem hazırlığında

Bu şekilde sağlık personelinin eğitim seviyesinin ve özlük haklarının yükseltilmesinin amaçlandığı söyleniyor ki buna kimin itirazı olabilir? İyi ama hastanın özlük hakları ne olacak?

Ben, bizzat yaşadım ve gördüm ki fizyoterapi, insanla birebir temas gerektiren bir dal. Ve TFD’nin açıklamasında belirtildiği gibi uzaktan eğitimle değil, okuyarak da değil, basbayağı pratikle öğrenilebilecek meslek. Uzaktan eğitimle birçok şey olabilirsiniz; işletmeci, iktisatçı, ne bileyim, şimdi kimseyi de ayaklandırmak istemiyorum ama okuyarak, izleyerek öğrenilebilecek bir sürü meslek var.

Ama insan sağlığını bu derece yakından ilgilendiren ve elle yapılan bir iş, bunlardan biri değil.

TFD, eylem hazırlığında. Fizyoterapistler imza kampanyaları başlatmışlar, seslerini duyurabilmek için. Sağlık ise hepimizin ortak meselesi. Duyarsız kalmayalım...

Haberin Devamı

Şirin kızın zaferi

Romantik yaz dizilerinin en tatlılarından ‘İlişki Durumu Karışık’, en çok o ufacık tefecik (1.55’miş boyu), hafif tombulca, ‘esas kız’ özelliklerini ters yüz eden başrol oyuncusu Seren Şirince’yle dikkat çekiyor.
UZAKTAN FİZYOTERAPİ
Etrafında iki dalyan gibi delikanlı var; ‘Can’ (Berk Oktay) ve ‘Murat’ (Pamir Pekin), karşısında sarışın ve endamlı ‘Elif’ (Eda Ece), fakat o fındık kurdunun (Şahane kayınvalidesi Nurseli İdiz’in deyişiyle ‘cüce’nin) öyle bir ışığı var ki, olay tamamen onun etrafında dönüyor.
İlk başta ‘bu sakarlıktan aşık olunacak bir kadın çıkar mı?’ gibi bir yazı yazmıştım, geri alıyorum.
Renkli ve eğlenceli bir tip
‘Ayşegül’ zarifçe salatasını tırtıklayan, sivri topuklar üzerinde süzülerek yürüyen, asla komik durumlara düşmeyen bir kadın değil; komik, dobra, açıksözlü, ağzı doluyken konuşan, salya sümük ağlayan, kedi gibi kanapeye kıvrılıp uyuyan, kanlı canlı, yaşayan bir kadın. Hele morali bozulunca gece vakti domatesli pilav, turşu ve yoğurt üçlüsüne yumulması beni benden alıyor.
O kadar renkli ve eğlenceli ki, iki yakışıklı adamın da ona vurulması kimseyi şaşırtmayacak; nitekim ‘Murat’ çoktan abayı yaktı, ‘Can’ da pek yakında soğuk bir sarışınla hayatın geçmeyeceğini anlayacak belli ki...