Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir kadın kucağında minnacık hasta kedisiyle feribota binmiş. İDO görevlisi hap kadar şeye kafayı takıp onu ille evcil hayvanların taşındığı bölüme almak istemiş. Kadın, “Kedi hasta. Orada üşütür” diye itiraz etmiş. Küçücük zaten, bir aylık var yok.
Sonunda iş görevlinin kadını polise teslim etmekle tehdit etmesine kadar varmış. Yok artık! Ne diyecekti acaba? “Kurallara uymuyor bu kadın, komiserim” ihtimal... Hayvan sevmeyen insanların otoriteyle böyle bir bağları var.

VAHŞi OLAN HAYVAN MI


Evlerine kaçak kat çıkarken kanun nizam tanımazlar, ama üç tane yavru köpek onların gözünde bütün ‘huzuru’ bozmaya yettiğinden hemen ‘kanunun’ kollarına sığınırlar, “Belediye yetiş, kurtar bizi bu canavarlardan!”

‘Çoluğunuzu çocuğunuzu yerler’
Yandaş sağlamak için de tehditler, türlü felaket senaryoları. “Böyle küçük ve masum göründüklerine bakmayın, büyürler çoluğunuzu çocuğunuzu yerler. Kuduzdan vebaya her tür musibeti yayarlar mahalleye.” Salla gitsin, AIDS yayıyor desen de inanacak birini bulursun nasıl olsa.
Bu görevli de konuyu kendisini protesto eden diğer yolculara, “Bunu kabul ederseniz yarın vahşi köpekler gelir. Buna razı mısınız?” diye sormaya kadar getirmiş. Nasıl bir fantezi bu, acaba? Feribotun kapılarını zorlayan sokak köpekleri falan mı hayal ediyor, bilemiyorum. Ama ‘vahşet’ konusunda iki çift lafım var.

Avlayan, yaralayan, öldüren insan
Dünyalar güzeli bir aslanı, ‘spor olsun diye’, hem de dünyanın parasını ödeyerek avlayan, insan. Nesli tükenen caretta caretta’ları ayağına taş bağlayıp ölüme terk eden insan. Akdeniz foklarını taşla sopayla yaralayan, sokak köpeciklerine tecavüz eden, kedilerin derisini yüzen, kuyruğunu kesen insan.
Hadi hepsini geçtim, kendi türünü; bir hiç uğruna; iktidar, para, hırs uğruna çoluk çocuk demeden, gözünü kırpmadan katleden insan...
Ama vahşi olan hayvan, öyle mi?

Haberin Devamı

‘BEŞ KARDEŞ’E EKRANDA YER YOK

‘Beş Kardeş’ bitiyor. Onur Ünlü’nün bir türlü şu ekrana sığdırılamayan dizisi... Her güzel şey gibi bitiyor. Kışın binbir emek ve umutla başlamış, rating yarışına yenik düşmesin diye altıncı bölümde geri çekilmişti, yazın devam etmek üzere.
Etti de... Şu kavgadan, savaştan, kinden nefretten yorulmuş bünyelerimiz için bir tatlı huzurdu. Yıpratmıyordu izleyeni. Birbirini seven insanların yaşadığı, ‘düşman’ların bile birbirinin zor gününde hemen yardıma koştuğu bir mahallenin masalını anlatıyordu. Bugün son. 13’üncü bölüm, kesin final.

Makus kaderimiz
Aynı ekibin ‘Leyla ile Mecnun’unu koruyan, TRT’nin rating yarışından uzak, bu anlamda ‘güvenli’ sularıydı. Özel kanalların bir tanecik ‘farklı’ sese tahammülü yok. Halbuki bunu da izleyen hatırı sayılır bir kitle var, niye yok sayıyorsunuz onları?
Bakın, şu ekranlara her tür saçmalık, birbirinin aynı öyküler, tek numaraları kasları olan, oyunculukları henüz staj aşamasında ve muhtemelen orada da kalacak olan yetenek fukarası oyuncular, orta zekalılar için aşk senaryoları, her tür meyvenin kokusu, tadı sığdı da, bir tane naif hikayeye, sahici insanlara, şahane oyunculara yer kalmadı. Bu da bizim makus kaderimiz...