Bir kadın kucağında minnacık hasta kedisiyle feribota binmiş. İDO görevlisi hap kadar şeye kafayı takıp onu ille evcil hayvanların taşındığı bölüme almak istemiş. Kadın, “Kedi hasta. Orada üşütür” diye itiraz etmiş. Küçücük zaten, bir aylık var yok.
Sonunda iş görevlinin kadını polise teslim etmekle tehdit etmesine kadar varmış. Yok artık! Ne diyecekti acaba? “Kurallara uymuyor bu kadın, komiserim” ihtimal... Hayvan sevmeyen insanların otoriteyle böyle bir bağları var.
‘BEŞ KARDEŞ’E EKRANDA YER YOK
‘Beş Kardeş’ bitiyor. Onur Ünlü’nün bir türlü şu ekrana sığdırılamayan dizisi... Her güzel şey gibi bitiyor. Kışın binbir emek ve umutla başlamış, rating yarışına yenik düşmesin diye altıncı bölümde geri çekilmişti, yazın devam etmek üzere.
Etti de... Şu kavgadan, savaştan, kinden nefretten yorulmuş bünyelerimiz için bir tatlı huzurdu. Yıpratmıyordu izleyeni. Birbirini seven insanların yaşadığı, ‘düşman’ların bile birbirinin zor gününde hemen yardıma koştuğu bir mahallenin masalını anlatıyordu. Bugün son. 13’üncü bölüm, kesin final.
Makus kaderimiz
Aynı ekibin ‘Leyla ile Mecnun’unu koruyan, TRT’nin rating yarışından uzak, bu anlamda ‘güvenli’ sularıydı. Özel kanalların bir tanecik ‘farklı’ sese tahammülü yok. Halbuki bunu da izleyen hatırı sayılır bir kitle var, niye yok sayıyorsunuz onları?
Bakın, şu ekranlara her tür saçmalık, birbirinin aynı öyküler, tek numaraları kasları olan, oyunculukları henüz staj aşamasında ve muhtemelen orada da kalacak olan yetenek fukarası oyuncular, orta zekalılar için aşk senaryoları, her tür meyvenin kokusu, tadı sığdı da, bir tane naif hikayeye, sahici insanlara, şahane oyunculara yer kalmadı. Bu da bizim makus kaderimiz...