Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Olgunluk çağı’na ulaşmış, fakat şöhretini koruyan bir aktris; Maria Enders... Hâlâ peşinde röportaj için bekleyen gazeteciler, sıraya dizilmiş birkaç senaryo ve yüzüne bakmadığı reklam teklifleri var. Bir de bütün bunları düzenleyen genç asistanı...
Ünlü oyun yazarı ve yönetmeni Wilhelm Melchior’a verilecek ödülü almak üzere yoldalar, trende. Wilhelm, Maloja Sils Maria’da karısıyla münzevi bir hayatı tercih ettiği için ödülü almak sevgili oyuncusu Maria’ya düşüyor. Ona henüz 18’inde yeni yetme bir oyuncuyken ‘Maloja Yılanı’ adlı oyununda başrol vererek kariyerine parlak bir başlangıç yapmasını sağlayan Wilhelm’in yeri çok özel Maria’da.
Fakat daha tören yerine varmadan ölüm haberi geliyor yazarın. Oyununa ilham ve isim kaynağı olan yılan şeklindeki bulutlara bakan vadide yaşamını noktalamaya karar vermiş.
Gencecik bir kızken, orta yaşlı Helena’yı baştan çıkaran Sigrid’i oynayan Maria’ya ise adeta bir miras bırakmış: Bu kez yaşı gereği Helena rolünü...
Oyunun yazıldığı evde genç asistanı Valentine (Kristen Stewart) ile karşılıklı Helena ve Sigrid’i okumak, Maria’nın bütün dengesini alt üst ediyor. Nefret ediyor Helena olmaktan. İçten pazarlıklı, çıkarcı, patronu Helena’yı kendisine aşık etmek için şeytani planlar yapan Sigrid hâlâ daha makbul onun gözünde. Çünkü genç ve güçlü.
Helena ise olanca saflığı, inanmışlığı ve sevgisiyle yenik düşen taraf olduğu için hor görülmeyi hak ediyor ancak.

YAŞ ALMANIN DEĞERİ
Yönetmenliğini Olivier Assayas’ın yaptığı ‘Ve Perde Clouds of Sils Maria’ da Juliette Binoche’un müthiş performansıyla Sigrid kalmak isterken Helena’ya dönüşen Maria’yı, hayata dair bin bir düşünce arasında gidip gelerek izliyoruz.
Yılların, özellikle de bir kadın için bu kadar düşman kabul edilmesinin saçmalığını, Juliette Binoche’un o anlamlı yüzüyle hayat bulan Maria’nın aslında ne kadar; o yeni Sigrid olacak sansasyonlarıyla ünlü Hollywood yıldızı Jo-Ann’in (Chloe Grace Moretz) henüz pek çiğ güzelliğiyle kıyaslanamayacak kadar hoş bir kadın olduğunu, yaşla beraber bünyeye paha biçilmez değerler eklendiğini, bunların sadece gençlik ve tazelikle alt edilemeyeceğini...
Bütün sistemin genç olmak ve olabildiğince uzun süre öyle kalmak üzerine kurulduğu, yaş almanın oyun dışına atılmak anlamına geldiği bir devirde ve piyasada çok kıymetli, şiir gibi bir film; ‘Ve Perde’...
İster istemez de insana bizim altın değerindeki Juliette Binoche’larımızı düşündürüyor. Aslında gerçekten ‘en verimli’ çağlarında perdede, ekranda ikinci, üçüncü rollere, ‘esas kız ve oğlanların’ anneleri olmaya mahkum kalan ‘esas kadın’ oyuncularımızı...
Onlara da birer Olivier Assayas gelsin tez zamanda. ‘Orta yaş’ın anlatılacak çok hikayesi var. ‘Ve Perde’ demek için çok erken...

Haberin Devamı

20 YIL, 25 FİLM

Haberin Devamı

Yıllar ne çabuk geçmiş, BKM 20 yaşına gelmiş. 11 Kasım 1994’te Mıstık Sineması’nı tiyatro salonuna dönüştürerek kuruluşunu duyurmuş, ‘Otogargara’lar, ‘Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?’ler, ‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’lar bırakmış ardında.
Ve tam 25 tane de sinema filmi. Bunları bir araya getirdikleri bir katalog yayınlamışlar şimdi. ‘Vizontele’ ile başlayıp ‘Eyyvah Eyvah’lardan, ‘Beynelmilel’lerden, ‘Hokkabaz’lardan, ‘Kelebeğin Rüyası’ndan geçerek ‘İncir Reçeli 2’ye varan bir külliyat.
Ne oyuncular çıkmış BKM okulundan, ne yönetmenler ilk filmlerini çekmişler bu çatı altında.
Hem bu katalog, hem BKM’nin kültür hayatımızdaki varlığı kutlanmaya değer. Nice 25 yıllara...
Bence 25’inci yıl şerefine bir ‘Otogargara’ sahnelesinler, tam olsun.