Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen pazar sabahı ekrana kitlendim kaldım. Ülke TV’de yayınlanan Meksika Sınırı’na... Sırrı Süreyya Önder’di konuk. Senaryo yazarı, yönetmen, müthiş bir entelektüel olduğunu bildiğim, hatipliğine de bir kez daha hayran kaldığım...
O konuşurken kanal değiştirmek şöyle dursun, kağıt kalem alıp sürekli not tutmak istiyorsun. Her cümlesinden bir şey öğrendiğin yetmezmiş gibi çok da eğleniyorsun. Not tutarak bu keyfi kaçırmak istemediğim için kulağımı dört açtım, dinledim.
Sadece sinema değil sohbet konuları, edebiyat, müzik, mizah, hiçbir şey kurtulmuyor elinden Sırrı Süreyya Önder’in. Meksika Sınırı’nın üç sunucusu da (Selahattin Yusuf, Tarık Tufan, İsmail Kılıçarslan) konuklarının lafını hiç kesmeden, saygıyla ve yerinde paslarla yönetiyorlar programı. Zaten onların da gözlerinde aynı hayranlık okunuyor siyaseten hiç aynı yerde durmadıkları aşikar olan bu ‘usta’ya karşı.

Bühtan bühtan üstüne...

Zekânın zekâtı
Sırrı Süreyya Önder çok da yürekli bir adam olduğu, dilinin kemiği bulunmadığı için kanalın çizgisiymiş, seyirci hassasiyetiymiş, hiç takılmadan gönlünden geçtiği gibi konuşuyor ve samimiyet her şeyin üstesinden geliyor sonuçta.
İki üç saati bir dolu altı çizilesi cümle, yeni sözcük, şiir, hikaye öğrenmiş olarak tamamlıyorum. “Sanat, mizah, bunlar zekanın zekatıdır. Bunlardan mümkün olduğunca nasiplenelim” diyor, artık dayanamayıp kağıda kaleme sarılıyorum. Rasih’ten okuduğu gazeli de kaçırmıyorum...
“Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne / Urma zahm-ı sineme peykân peykân üstüne...” diye başlayıp “Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkına / Eylemişler Rasih’e bühtan bühtan üstüne...” diye bitiyordu. Önemli not: Müjgan kirpik, peykan ok, bühtan ise iftira demek...

Hikâyeleri olmak
Cumartesi programın tekrarına bu kez üç kız arkadaş rastgeldik, gene gözümüzü ayırmadan, ağzının içine bakarak izledik Sırrı Süreyya Önder’i. “Bazı insanlar nasıl konuştukça bir büyü oluşuyor etraflarında” dedik.
Aynı anda Beyaz Show’da dizilerden seçme bir yıldız karması mevcuttu; Bergüzar Korel’den Kıvanç Tatlıtuğ’a... Baktık baktık, ııh, gitmiyordu muhabbet bir türlü. Anlatacak hikayeleri olması insanın ve onları aktarmayı bilmesi, başka bir şeydi o. Nasiplenmek gerekti. Biz gene attık kendimizi Meksika sınırına.