Daha önce hiç gitmediğim Sahne Hal’in kapısından içeri girer girmez elime bir mektup tutuşturdular, Zeyno Pırıl diye birinden bana gelmiş; üzerinde “Sevgili Gülüm” bile yazıyor! Daha kapıdayken başıma bir şeylerin geleceği belliydi yani. “Hayırdır inşallah” dedim ama, kâr etmedi

21 Hazİran’da ne olmuştu

‘Parti’ oyununu izlemeye gelen diğer seyircilerle beraber benim de elime tutuşturulan mektup, sözde eski arkadaşım olan Metehan’ın nişanlısı Zeyno Pırıl’dan geliyormuş. İzmir’de sürpriz bir bekarlığa veda partisi yapmak istiyormuş Zeyno; Metehan’ın eski arkadaşlarını topluyormuş. Ben de davet edilenlerden biriyim, hem eğlenip hem de geçmişi yad etmeye çağrılıyorum. Uçak masraflarını da Zeyno karşılayacağına göre, neden gitmiyorum? Yanımda, kendisine yazılan aynı mektubu okuyan arkadaşıma, “Sen gidecek misin?” diye sorduğumda, “Ne gideceğim ya! Metehan’ın ağzını burnunu dağıtmıştım yıllar önce, o pisliğin yüzünü bir daha görmeye dayanamam” cevabını alıyorum... O zaman fark ediyorum ki, bizimle beraber, aralarında Uğur Yücel, Türkü Turan gibi isimlerin de olduğu ‘havalı’ seyirciler, yan yana oturmuşlar, bayağı konsantre olmuşlar, gözlüklerini bile takmışlar, harıl harıl kendi mektuplarını okuyorlar. Daha oyun başlamadan hepimiz kendi senaryomuzu yazıyoruz, gidip gitmemeyi düşünüyoruz, bir deliliğin içine sürükleniyoruz. Bu arada salondan da neşeli sesler yükseliyor. Dans eden kadınlı-erkekli bir grubun alkışlayan, şarkı söyleyen sesleri...

Gizemli posta kartı
Velhasıl, davete icabet etmiş bulunduk. Sahne, Metehan’ın İzmir’deki evinin salonuna açıldı... Seyirci de Metehan’ın salonuna girdi, sandalyelere kuruldu. Dans eden, eğlenen, neşeli arkadaşların partisine dahil olduk bir anda. İlk dakikalarda her şey tıkırındaydı. Metehan, İsmail, Müge, Pınar, Zeyno ve Hakan kendi hallerinde eğleniyorlardı. Ne zaman ki posta kutusunda, üzerinde “21 Haziran’da ne olmuştu?” yazan kartı buldular; yavaş yavaş delirmeye başladılar. Önce Hakan hatırladı 21 Haziran’da ne olduğunu; sonra diğerleri... 10 sene önce yine böyle bir günde, bir kızı öldürüp havuzun dibine gömdüklerini... Hatırladıkça birbirlerini suçladılar, yaraladılar, tartıştılar... O kartı gönderenin kim
olduğunu, daha da önemlisi aralarından biri olup olmadığını çözmeye çalıştılar.

Apar topar bitti
Huzur içinde başlayıp çok derin bir huzursuzlukla biten ‘Parti’; metniyle, fikriyle, sahnelemesiyle, her şeyiyle farklı ve etkileyici bir oyun. Seyirciyi sahneden soyutlamıyor; tiyatronun ‘ağdalı’ tuzağına düşmeyip repliklerini gündelik hayattan alıyor. Güzel sorular soruyor. Her oyuncunun performansı çok etkileyici, sahici. Ama beni en çok etkileyen şey, bunların hiçbiri değil; oyunun sonunda yaşadığım hayal kırıklığı oldu. Mümkün mertebe ipucu vermeden şöyle anlatayım... Sanki biri karşımıza geçip şöyle dedi oyunun sonunda: “Valla biz nasıl toparlayacağımızı bilemedik arkadaşlar, kusura kalmayın. Zaten çok da geç oldu, haydi bize müsaade, iyi geceler!”

Soluksuz izleniyor
2.5 saate yakın uzunluğuna rağmen nefes almadan izlediğim, birbirlerine yumruk atarken “Durun yapmayın!” diye araya girmek istediğim, epey korktuğum, gerildiğim ve bu kadar da kendimi yiyip bitirdiğim bir oyun, sonuna geldiğinde beklentilerimi çok yükseltti haliyle. Fakat karşılığını bulamadı... Buna rağmen izlenmeli mi? Kesinlikle... İyi oyunculuk, güzel prodüksiyon, tıkır tıkır işleyen bir tempo var. Mutlaka görün; lakin
araya çıktığınızda yaptığınız “Sence sonunda ne olacak?” muhabbetinde, beklentilerinizi düşük tutmanızı tavsiye ediyorum.

Haberin Devamı

KOCAMUSTAFAPAŞALI SEMAVER’E DiKKAT!

Haberin Devamı

Ben ilkokula giderken Kocamustafapaşa’daki Çevre Tiyatrosu’nun önünden geçerdik her sabah. O zaman parlak, neonlu ışıkları “Çevre! Çevre!” diye yanıp sönerdi. Çok sık tiyatroya götürülen bir çocuk olmama rağmen, nedense bir kez bile yolumuz düşmedi Çevre’ye. Kısmet bugüneymiş! Artık neon tabelası yok ama hâlâ aynı yerinde, 40 senedir sapasağlam ayakta duruyor. Yaşlı sahnesi, yapışık koltukları, epeydir onarımdan geçmediğini gizlemiyor. Ama sevdim ben burayı. Hele yeni sahipleri Semaver Kumpanya gibi ‘ağır’ oyuncuları içinde barındıran bir ekip olunca... ‘Leyla ile Mecnun’ ekolünden Serkan Keskin ve Sarp Aydınoğlu burada... ‘Kayıp Şehir’de Zeynep’i canlandıran Şebnem Hassanisoughi burada... Sibel Altan, Hakan Atalay, Sezin Bozacı, Merve Dağlı... Tiyatroyu burjuvadan alıp orta sınıf bir semte taşımalarıyla bile takdiri hak ediyor bu ekip. Semaver’in iki oyunu sahneleniyor bu ara. Biri ‘Metot’, diğeri de ‘Bir İnfazın Portresi’... ‘Metot’u görmedim ama çok beğeniliyor, mutlaka izlemek gerek. ‘Bir İnfazın Portresi’niyse geçen hafta izledim. Devlet eliyle sanat yönetimini eleştiren, ayakları yere basan bir oyun... Sezon bitmeden izlenecekler arasına almalı.
Yalnız dikkat: Serkan Keskin’i ‘Leyla ile Mecnun’da İsmail Abi rolünde izlemeye alışkın seyirci, bu oyuna ‘gülmek-eğlenmek’ beklentisiyle gitmesin. Serkan Keskin, ‘ağır’ bir karakteri canlandırıyor. Bu ‘ağırlık’ açık seçik belirgin olmasına rağmen, salonda illa ki gülmek isteyen bir kitleyle karşılaştım ben. O kadar utandım ki gereksiz kahkahalardan. Kimbilir bir oyuncu açısından nasıl tahammül edilemez bir şeydir...

Haberin Devamı