Cadde ‘Mösyö imam’ aşkın kitabını yazdı

‘Mösyö imam’ aşkın kitabını yazdı

24.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Hiç elini tutmadığı, öpmediği Fransız Katrin’e olan aşkını ‘Mösyö İmam’ adıyla kitaplaştıran Mehmet Oyan, bir din adamının gözünden karasevdayı anlatıyor

‘Mösyö imam’ aşkın kitabını yazdı

“Sevgilim!/ Sen oralarda kaldın ya,/ Benim içim kan ağlıyor,/ Mutluluk yok buralarda,/ Umutlar hiç yeşermiyor.”
Bu dizeler, emekli imam Mehmet Oyan’ın. Nam-ı diğer Mösyö İmam’ın... Fransa’da aşık olduğu Katrin’e yazılmış. Görevli olduğu Fransız kasabası Saint Dizier’de vurulduğu Katrin’e... Hiç elini tutmadığı, öpmediği Katrin’e...
Mehmet Oyan çok ilginç bir adam... Aklı fikri Fransız fimlerinde, Fransız edebiyatında. Beyaz pardösü içinde, elinde piposu, kulağında şansonlarla hayal ediyor kendini. Ama mesleğinin getirdikleri var bir de... Hiç de bu hayallerle örtüşmeyen. O da 43 yaşında, dört çocuklu bir aile babasıyken “Ben Fransa’ya gideceğim” diyor. 1997’de başlayan bu macera altı yıl sürüyor. Geride büyük bir karasevda bırakarak... Oyan’ın bu büyük aşkı ve Fransa anıları Doğan Kitap’tan çıkan “Mösyö İmam”da.

İmam oldunuz, evlendiniz. Gayet düzenli bir hayat... Sonra ne oldu?
Çok düzenli bir hayattı. Elif Şafak Hanım’ın “Aşk” romanının önsözünde şöyle bir benzetmesi var; “Nehre bir taş atarsınız, tıp diye bir ses çıkarır, nehir akar gider. Ama göle bir taş attığınız zaman o dalga etrafa yayılır, yayılır, yayılır” Benim hayatım bir göl gibiydi, o yüzden atılan taşın etkisi büyük oldu.

Size o sakin, durağan hayat yetmemiş ki 43 yaşında “Ben yurt dışına gideceğim” demişsiniz. Sizi tetikleyen neydi?
O biraz da Ankara’nın havasından kaynaklanan bir karardı. Ankara bürokrat şehridir, epey yabancı yaşar. Orada Avrupa’nın etkisi bence fazlaydı. Benim öğrenciliğimde sinemalarda orijinal filmler oynardı. Ben de severdim Ankara’nın mutena semtlerinde gezmeyi, Avrupa’da geziyorum gibi gelirdi bana. Okuduğum kitapların da etkisiyle hep Avrupa hayali kurardım. İlahiyat Fakültesi’nin son iki sınıfında bayağı bir gevşemiştim. Ama okulu bitirmesem Avrupa’ya gidemeyeceğimi de biliyordum, bitirdim.

Uludağ yamacında imamlık yaparken aldığınız ilk maaşla beyaz pardösü ve pipo alıyorsunuz.
Evet. Sinemanın ve romanların etkisi. Ben 8-9 yaşlarındayken çizgi romanlarla, sinemayla tanıştım.

Kendinizi konumlandırdığınız farklı bir yer var. O yerle mesleğinizin getirdikleri arasında çelişkiyi nasıl aştınız?
Hayallerde aştım. Başka türlü aşılmıyor. Halkımız imam deyince belli bir kıyafeti giyen, belli davranışları olan kişileri görmek istiyor. Hatta bir arkadaşım vardı, onun tipi daha uygun imamlığa. Kahvede oturuyorduk. Bir şeyler anlatırken etraftakiler bana da hocam diyorlar, ona da... Dışardan gelenlerden biri bana “Hocam, arkadaşınız imam, siz de herhalde öğretmensiniz” dedi.

“Bu nasıl imam?” durumu var...
Bazen tepki de görüyorum. Bazen bıyıklarım uzar biraz, hemen “Komünist bıyığı mı bıraktın?” derler.

Fransa’ya kadar aşık oldunuz mu?
İlkokul birinci sınıfta yan sandalyede oturan bir kız vardı. Kim inkar ederse etsin o yaşlarda başlıyor. Sonra ilkokul sonda oldu, lise çağında oldu.

Flört ettiniz mi?
Hayır, etmedim. Uzaktan.

İnsan sevdiğine dokunmak ister.
Olur tabii olur da, iş cinsel boyuta vardığı zaman biraz değişiyor gibi... Kadını cinsel obje olarak görmek gibi oluyor. Tabii o da olmalı da... İşte...

İlk elini tuttuğunuz kadın eşiniz mi?
Evet. O da 20 yaşındaydı, ben de. Görücü usulü evlendik. Elini tuttum, sevdim, sevgi sonra daha da ilerliyor.

Karınıza aşık oldunuz mu?
Aşkın da dereceleri var. Evet oldum. Oldum da... Daha düşük frekansta. Birisi vardır, bir gün görmeseniz deli olursunuz. Birisi vardır, aşıksınızdır ama birkaç gün görmeseniz bir şey olmaz.

Fransa’da yaşadığınız kasabada bir mağazada garsonluk yapan Katrin’e aşkınızın frekansı çok mu yüksekti?
Evet. Birdenbire oldu. Aşk birdenbire olur. Ben aksine inanmıyorum. Aşk bir anda çarpılmaktır. Ben de çarpıldım. Ben kafede oturuyorum, o servis yapıyor. Gözü gözüme değdi ve bum, patladı...

Ya sonrası?
Aslında aramızda bir şey yaşanmadı, öyle cinsel bir şey filan.

İçinizde o aşkı nasıl büyüttünüz?
Bilmiyorum. O zaman eşim, çocuklarım Türkiye’deydi. Yalnızdım. Şu da var. Şimdi aşık olacağım deseniz olamazsınız. Ben ilahi bir vergi olarak görüyorum.

Çok iddialı bir anlatımınız var kitapta. Bence çok hoş ama bir din adamının ağzından çıktığı için epeyce eleştirilebilecek sözler. Mesela “O, Tanrı gibi benzeri olmayan tekti”.
Şairlerden biri şöyle demiş, “Meydana atılan kurtulamaz seng-i kazadan”. İnancım onun tek olduğuydu. Tek olan da tanrıdır.

Katrin size karşı ne hissediyordu, biliyor muydunuz?
Bazı şeyler anlaşılır. Kadınların bazı hareketleri vardır, anlarsınız hislerini.

Siz eşinize nasıl anlattınız bunu?
Bir gün otururken sohbet arasında bahsettim, ama bu kadar ilerisini değil. Böyle biri vardı, beğendim filan...

Tepkisi ne oldu?
Uzun zaman konuşmadı benimle. Sonra da “Katrin’in yerinde olmak isterdim, bütün kadınlar Katrin gibi sevilmek ister” dedi. Kitabı yazarken de izin istedim eşimden bu aşkı yazmak için. “Böyle gizemli bir aşkın gizli kalmasına gönlüm razı gelmez” dedi.

Siz de kitabı eşinize ithaf edip özür dilediniz: “Beni dil ucuyla değil, yürekten affetmeni dilerim. Elimde değildi. Amansız bir hastalığa yakalansaydım yine bana kırılır mıydın?”
O da bunu amansız bir hastalık gördüğü için affetti.

Haberin Devamı

‘TARKAN’A ŞARKI BESTELEDiM
Katrin için şiirler yazmışsınız, onları bestelemişsiniz.
Evet, besteyi İbrahim Tatlıses’in okumasını istiyorum. Müziğe çok ilgim var. Hatta Şeyh-i Sanan hikayesi var kitabımda, onu bir opera eseri şeklinde bestelemek istiyorum. Sözleri hazır, melodilerin bazıları da hazır.

Nota bilginiz var mı?
Yok. Mırıldanıyorum, teybe alıyorum. Bütün sahneleri, dekorları hayalimde hazır. Koro, solo, her şey tamam aklımda. Size şaka gibi geliyor ama önümüzdeki yaza festivale yetiştirmeyi düşünüyorum. Bir de opera bestecisi imamınız olsun! İki de pop şarkısı besteledim, biri Tarkan için.