Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İtalya’nın önemli turistik ve ticari şehirlerindendir Milano... Her mevsim dünyanın dört bir yerinden insanlar bu şirin şehrin gizli kalmış cennetlerini görmeye gelirler. ‘Moda ve tekstil fuarlarının Avrupa merkezi’ demek, çok doğru olur mu bilemem ama ‘bu ürünlerin tedarik noktası’ dersek, doğru olur. Tarihi eserlerinin zenginliği ve görkemi, bu şehri turistik açıdan da bölgenin en rağbet gören şehirlerinden biri yapmaktadır. Şüphesiz ki buradaki en önemli yapıt, dünyanın en büyük bu tarzdaki katedrali olan Duomo di Milano’dur. Yine Avrupa’nın tarihi ve en eski alışveriş merkezlerinden olan Galleria Vittorio Emmanuelle II ziyarette ilk sırayı alan yerlerdendir. Arkasından gidilen noktaysa yine dünyanın sayılı ve en büyük opera binalarından biri olan Scala’dır.
Şehirde ne yenir?
Bunu sormadan önce, bir kere kesinlikle çok güzel kahve içilir. Her yerde güzel kafeler bulmak mümkün, oturup meydanları, tarihi anıtları ve heykelleri seyrederek (eğer hava da şansınıza güzelse) bir fincan kahve içmek, tadına doyulmaz bir aktivitedir. Daha sonra sizlere Via Procaccini’deki Pizzium’a gitmenizi tavsiye ediyorum. Bu pizzacıda İtalya’nın meşhur tatlarıyla yapılan pizzaların dışında, vejetaryen hatta vegan pizza bile bulabilirsiniz. Sonraki adresinizinse mutlaka San Rafaele’deki Cioccolat Italiani isimli dondurmacı olması gerekir. Zaten dondurmanız elinizde yürürken, kendinizi çarşıda pazarda buluyorsunuz. Mesela ben yollarda yürürken, ‘İstanbul’ sloganıyla irkildim.
Ödül verilmesi gerekir…
Nespresso markasına ait dükkanlarda, kahvelerinin yeni çıkan aromasının adını ‘İstanbul’ koymuş olmaları dolayısıyla, bütün civar ve çok büyük bir camekan, sadece ‘İstanbul’ ismi verilen yeni kapsüller için ayrılmış durumdaydı. İçeri girdiğimizde uzun bir kuyruk vardı. “Ne kuyruğu?” diye sorarsanız, bu ‘İstanbul’dan esinlenilmiş kahveleri almak içindi, diyebilirim size...
Başarılı Kültür ve Turizm Bakanımız dostum Mehmet Nuri Ersoy’a sesleniyorum: Nespresso’ya bir tanıtım ödülü verilebilir diye düşünüyorum. Böylece belki bir gönüllü ticari tanıtım atağı yaratmış oluruz.
Akşam için güzel bir adres…
Milano’nun yeme-içme eğlence caddelerinin bulunduğu Brera bölgesinde bulunan Osteria della Musica’nın restoran kısmına bir dostumun tavsiyesiyle gittik. Yerimize oturmamız pek kolay olmadı, sıraya geçmek, içeri girmek ve oturup yemek yemek, her şey için beklemek gerekiyor. Restoranın 2010’dan beri yöneticiliğini yapan, neredeyse her lisanı az da olsa konuşan tipik bir İtalyan Samuel Maledi’yi tanıyınca, işler neyse ki kolaylaştı.
Başlangıçlarda günlük gelen kuşkonmaz ve çeri domatesle sunulan burrata’yı, taze enginar kızartmayı, porcini mantarı ve gorgonzola peynirli polenta’yı masada paylaştık. Porsiyonlar iri olunca, ara sıcak almak yerine, ana yemeğe geçtik. Burada sadece üç seçenek var: Ortaya gelen dana etinden yapılan ızgara et ve kişiye özel pişen levrek veya fırında somon balığı... Son olarak da ‘köylü işi’ diye tabir edilebilecek bir pizza, yani bol malzemeli hatta biraz Napoli tarzında...
Arkadan size sormadan bir kayık tabak getiriyorlar, içinde düşünebileceğiniz her türlü İtalyan tatlısı mevcut. Tam bir ziyafet oluyor yani. Bu tabaktaki lezzetler de her hafta değişiyormuş. Milano’da iyi yemek için doğru adrese ulaşmak lazım, çok pahalı lokanta yerine, benim seçimlerim, genelde halk tipi ve lokal tatlardan oluyor.