Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıllar önce iş seyahati dolayısıyla gittiğim Lizbon’da küçük, müzikli ve Porto şarabı sunulan bir lokantada ilk defa fado dinlemiştim. Siyah tüller içerisinde makyajsız genç bir kadın, adeta yaşıyor gibi söylüyordu. Eşi balığa gitmiş, dönmemiş. Dul kalmış ve bu duruma ağıt yakıyordu. Salon loştu, çıt çıkmıyordu. Çatal-bıçak sesi bile yoktu, tıpkı Porto’da gittiğim 1968’den beri açık olan Casa da Mariquinhas gibi...

İsteğim tekrar o geceyi yaşayabilmekti, fakat bu yeni tecrübem beni çok şaşırttı. Rezervasyon sorununu bir dost aracılığıyla aştıktan sonra,
15 masalı bu şirin mekana gittik. Tam sahnenin karşısına oturduk ancak resim ve video çekmek yasaktı. Bu da bana biraz hayal kırıklığı yaşattı.

Haberin Devamı

Başlangıçlarda gelen Portekiz ve İspanyol peynirlerinin olduğu tabak, şık ve gösterişliydi. Sıcak meze olarak sarımsaklı, otlarla süslenmiş mantar sote aldık. Servis elemanımız Ana Margarida, yemeği masanın ortasına koyup doğrudan sahneye yöneldi. Işıkların kısılmasıyla fadosunu söylemeye başladı ve salonda bulunan başta biz ve mekana yabancı herkes epey şaşırdı. Ardından ana yemek olarak, bizim mücvere benzeyen karışık sebze kızartması ve bölgenin değişmez balığı olan morina ızgara istedik.

Dünyada genelde müzikli restoranlarda yemeğin her zaman başarılı olmadığına dair bir kanı var. Buradaysa mutfak şefi ve aynı zamanda eski bir fado sanatçısı olan Sandra, bu ön yargıyı yıkmış. Her şey az ve öz. Ana yemeğimizi yerken garsonumuz Paul sahnedeydi. Anladım ki herkesin ilk görevi, şarkı söylemek. İkinci göreviyse temizlik dahil diğer bütün işleri yapmak. Gidilip, görülmeli diye bu bölümü noktalıyım.

Turizm cenneti

Portolular nehir, şarap ve fadoyla şehirlerini adeta ayağa kaldırmışlar. Her yerde turistlerin hayatını kolaylaştıracak imkanlar düşünülmüş. Yollarda neredeyse hiç polis görmüyorsunuz ama şehirde trafik dahil her şeyde ciddi bir disiplin sağlanmış. Dört yıldızlı bir otelin kahvaltısı bizdeki lüks otellerden daha başarılı. Fiyatlar, makul düzeyde. Bodrum misali uzun bir sahil şeridi var. Fakat hiç kimse size illa “Buyrun” demiyor, menü göstermiyor veya rahatsız etmiyor. Turistik alışveriş mağazalarında pazarlık yok. Şehrin tarihi kesimi genelde yokuş ve iniş çıkışlarla dolu. En güzel ve modern binalarından biri, 2005 yılında inşa edilen opera binası. Her Portolu size bu binadan bahsediyor çünkü dünyada ilk beş müzik sarayı arasında gösteriliyor.

Haberin Devamı

Havaalanı, düşünemeyeceğim kadar modern ve muntazam bir konumda. THY’nin Porto’ya her gün seferi var. Beş saatlik uçuşta hem gidiş, hem de dönüşte bütün koltuklar doluydu. Tur gemileri Douro Nehri’nde günlük, haftalık ya da saatlik olarak sizi gezdiriyor. Konforlu ve kabinli olanlarla Fransa ya da Almanya’ya gidip, uzun nehir gezileri de yapabiliyorsunuz. En tercih edilenin, içerisinde öğle yemeği ve Douro Vadisi’nde Porto şarabı tadımı yapılan tekneler olduğunu gördüm. Kısacası Porto, şehirdekilerin de katkısıyla tam bir turizm cennetine dönüşmüş.

ROTADA YENİ BİR SEÇENEK: PORTO