Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Moda Deniz Kulübü, 1935 yılında Atatürk’ün kararıyla deniz sporlarının ve çağdaş yaşamın geliştirilmesi amacıyla kurulmuş ve gayesinden bugüne kadar hiç sapmamış bir kulüp. Kızım Aylin de uzun yıllardır kulübün üyesi olarak faaliyetlerde bulunuyor. Bu yıl da kulübün genel müdürü Ayhan Alpakın, gastronomi etkinlikler serisi düzenledi. Yiyecek - içecek ve eğlence alanındaki birçok faaliyetini takip ettiğim Morfi Menahem’in danışmanlığıyla ünlü mutfak şeflerini kulübe davet edip, tadım menüsünü üyelerinin beğenisine sunuyorlar. Ben de geçtiğimiz hafta Çeşme’de adeta kapalı gişe müşteri ağırlayan, İstanbul’da da kış mevsimi için bir mekan açan Kemal Demirasal’ın tadımına katıldım. Servis bana Chaine De Rotiseur yemeklerini hatırlattı. Keşke olsa... Moda Deniz Kulübü’nün kapısına bir Chaine De Rotiseur arması yakışır.

Haberin Devamı

TARİHİ MODA DENİZ KULÜBÜ

Demirasal’ın parmak ısırtan başarısı
Şimdi gelelim Kemal Demirasal’ın enteresan bulduğum kısa hayat hikayesine...
34 yaşında olan kahramanımız, ekonomi okuyup sörf ticaretine başlamış. Zaten babası da milli sporcu. 80’lerin sonuna doğru ablası, annesi, babasıyla hayatlarını sörfle devam ettirmek için Çeşme’ye taşınmış ve bu sporun eğitimiyle profesyonel olarak ilgilenmişler.
2010 yılında yiyecek - içecek alanındaki merakı dolayısıyla bir nevi gastronomiye geçiş yapıp, Alaçatı’da Barbun adında bir restoran açmış. Kendine özgü mezeleriyle ün bulmuş restoranda ana yemeği pişiren şef, tabağı hemen alıp servis elemanı beklemeden misafirin önüne kendisi koyuyor. Daha sonra Barbun’la yetinmeyerek yeni bir arayış içerisine giriyor ve avangard mutfakla tanışıyor. Bunun üzerine farklı ülkelere seyahatler yapıyor ve öğrendikleriyle daha özgün yemekler pişirmeye başlıyor. Ve 2012 sonunda Alancha projesini Alaçatı’da bir kartal yuvasında başlatıyor. Buradaki amaç; belirli bir menü oluşturmadan bölge pazarında bulunan taze sebzelerden spontane yiyecekler oluşturmak ve aynı gün tüketmek. Daha sonra Türkiye’nin her bölgesinden malzemeler getirtmeye başlıyor ve bunları lokal malzemelerle harmanlıyor.

Şimdi gelelim Moda Deniz Kulübü’ndeki muhteşem tadıma. Öncelikle fine dining restoranlarda bile alışmadığımız şekilde şık ve tadım yapmasını çok iyi bilen bir gruba hizmet verildi. İlk olarak Maitre d’hotel’den Doğan Sezek ve ekibi, tarhana çorbası servisini aynı anda bir çok masaya yaparak ilgi uyandırdı. Uşak tarhanasından yapılan çorba, isot ve nane yağıyla bezendirilmişti. Arkadan etli çiğ köfte, hamur kıtırı, taze baharatlar ve turşu suyu geldi. 50’ye yakın misafire aynı anda çiğ köfte servisi yapmak mümkün olmadığından biraz kurumuştu. Benim tercih ettiğim tatlardan birisi, koçbaşı nohut humusuydu. Keşke üzerine konulan yağ biraz daha ölçülü olsaydı.

Ana yemeklerden birincisi adından da anlaşılacağı üzere tam bir İstanbul’a özgü halk yemeği balık ekmek uskumru. Yeşil soğan kreması, marul, kırmızı soğan ve roka yağıyla değişik bir tarzda sunuldu. Son olarak dana kaburga geldi. Uzun saatler hafif ateşte pişirilen kaburga, sebze püresi ve fırın sebzeler, portakal yağıyla servis edildi. Tek kelimeyle muhteşemdi.

Arkadan tüm arkadaşlarım, “Baklava gelmesin yiyemeyiz” dediler ama kalkmadan herkesin tabağına göz attım; hepside boz fıstık kreması, baklava kıtırı ve fıstık tozuyla sunulan tatlıyı silip süpürmüşlerdi. Tüm yemekler Kavaklıdere’nin en üst kalite şaraplarıyla eşleştirilmişti. Bu tip faaliyetler sayesinde Moda Deniz Kulubü gün boyu dolu oluyor.