Cadde “Sanatların en zoru yaşama sanatıdır”

“Sanatların en zoru yaşama sanatıdır”

08.10.2012 - 19:10 | Son Güncellenme:

Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, 2012’de 40’ıncı yaşına bastı. Olgunluk çağını ‘Beni Yeniden Sev’, ‘Asi Kuş’ ve ‘Kaplumbağa’ oyunlarıyla kutlayacak tiyatronun kurucusu Ali Poyrazoğlu’yla Milliyet Sanat dergisi konuştu

“Sanatların en zoru yaşama sanatıdır”

İlk ne zaman ruhunuzdan geçti tiyatro?
Beş yaşımdayken tiyatroya götürdüler beni, ‘Hamlet’ oynuyordu. Hamlet’in babasının ruhu çıktı. Ben “Hortlak çıktı” diye ağlamaya başladım, korktum. Korkuyu yenmem gerektiğini düşündüm. Düşüncem sistemli değildi tabii. Çocuk korkar, kurcalar. Bir de ben icat çıkaran bir çocuktum. Bana söylenen 10 laftan dördü, “İcat çıkarma”ydı. Normal akışın, düzenin dışında olmak, fark yaratmak istedim. Çocukken de yazardım, çizerdim. Beş yaşında okumaya başladım. Korkumu yenmek için evde tiyatro kurdum. Kuklalar, bezler yaptım. Gittiğimizde gördük ki, tiyatro kırmızı perdenin arkasında olur. Kırmızı kadife perde bizde yemek masasının üzerinde var, ben de masanın altına girdim. Orada bir çocuk tiyatrosu kurdum. Süper bir prodüksiyon hazırladım, Broadway halt etmiş. Afrika çölleri için bahçeden kumlar taşındı, yapraklar koparılıp ağaçlar, palmiyeler yapıldı. Bilet sattım sonra; müteşebbis bir özel tiyatrocu olarak. Annem, babam, iki kardeşim, evde çalışan Yeter Hanım. Köpeklerimiz vardı, onlara parayla satamadık tabii. İlk temsil başladı, babam uyudu. Annem babamı dürttü habire. Erkek kardeşim sıkıldı gitti. En iyi köpekler seyretti. Oyun bitip perde kapanınca kıyamet kopardılar, ayağa kalkıp tepinip alkışlamaya başladılar. Gala gecesi büyük başarı ama ertesi akşam kimse gelmedi. “Oyun var, haydi gelin” deyince, “Biz seyrettik o oyunu, her akşam aynı şeyi mi seyredeceğiz?” dedi babam. Ben de bunun üzerine turneye çıkmaya karar verdim. Akraba evlerine gidiliyordu gece yatısına. Ben alıyordum kuklalarımı, torbalarımı. Yemek bitince giriyordum masanın altına.

Haberin Devamı

Babanızın tepkisi uyumak mı oldu ilerleyen süreçte de?
İş ciddiye binip meslek seçme yaşım gelince karşı çıktı. Eczacı olmam isteniyordu. Tıbbi bir aileyiz, ben de eczanede çalışıyordum yedi yaşımdan beri.


Ufak da olsa vazgeçiş süreci yaşamadınız mı hiç?
Yok. Birinci sınıftayken, ikinci sınıflar Reşat Nuri Güntekin’in ‘İstiklal’ini yapıyordu. Ben de katıldım, Fransızca bildiğim için tercüman rolünü oynadım. Tabii daha sonra aile karşı çıkınca, eczacı olmak için İsviçre’ye gittim. Döndüm, konservatuara gittim. Ama çok şanslı bir çocuktum. Benim dönemimdeki hocalar Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Tecer, Ercüment Behzat Lav, Max Meinecke. Dönem arkadaşlarım da müthiş. Sema Özcan, Müjdat Gezen, Erdal Özyağcılar, Nilgün Belgün, Deniz Türkali, Mustafa Alabora...

Haberin Devamı

Bir gün ülkenin en bilinen oyuncuları olacağınıza dair hayal kuruyor muydunuz ?
Avusturyalı önemli bir tiyatrocu ve tasarımcı Max Meinecke dedi ki, “Paris Konservatuarı’nı birincilikle bitiren biri şu an kasap. Bu meslekte ileride kimin şöhret olacağı, kimin fark yaratacağı, kimin dikkat çekeceği belli olmaz.” Nitekim beraber okuduğumuz Melisa Gürpınar yazmayı seçti, Oğuz Demircioğlu yönetmenliği seçti, sonra da gazeteci oldu. Metin diye bir arkadaşım tıp fakültesini bitirdi, doktor oldu. Yani adamın dediği doğru çıktı. Ama isim yapmış olmak önemli değil, isim yapmamış iyi oyuncular da vardır.


Kimlerden neler öğrendiniz?
Ulvi Uraz’dan çok şey öğrendim. Tiyatrosunun bir okul olduğunu düşünürüz, maalesef şimdi adı pek anılmıyor. Çok emek vererek bir sürü genç oyuncu yetiştirdi ve hepsi fark yarattı: Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan, Tolga Tigin, Ercan Yazgan, ben... Çok farklı bir adamdı, gençleri desteklerdi. O yüzden genç oyuncular her zaman tiyatromda, televizyon işlerimde benim için önemli olmuştur. Hem onlara bir şeyler öğretmiş, hem de onlardan öğrenmişimdir. Yıldız Kenter’den tiyatronun disiplin işi olduğunu, okumak gerektiğini ve aydın yurttaş olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Şiirden, romandan anlamanın, sosyoloji, psikoloji, felsefe okumanın gerekli olduğunu öğretti hocalarımız. Muhsin Ertuğrul’dan, Beklan Algan’dan, Tunç Yalman’dan, Vasfi Rıza Zobu’dan çok şey öğrendik.

Haberin Devamı


Siz neler yapardınız?
Tiyatroda yaşardım ben. Devlet dairesi gibi sabah 9.30’da gider, çayı orada içerdim. Ya prova izler, ya tiyatronun kütüphanesinde kitap okurdum.


Nasıl bir eksiklik hissedip, kendi tiyatronuzu kurma sorumluluğunun altına girdiniz?
O zamanlar çılgınlıktı tiyatro kurmak. Büyük kriz vardı, İstanbul’da 30 tane profesyonel tiyatro vardı. Her çocuk evde büyür, sonra kendi evini kurmak ister. Ne şekilde var olabileceğini, farklı takımın içinde nasıl performans göstereceğini merak eder. Ben de farklı şeyler yapmak istedim, yaptım da. Bizim tiyatroda birçok tür oyun oynanır. Komedi, dram, trajedi, tezli oyunlar... Bütün bunların birbirini tamamladığını düşünürüm. Önemli olan
bir oyunun izleyenlerin zihnine nasıl yerleştiği. Benim oyunlarımın tutmasının nedeni odur. Hem gündem yaratan, hem girilmemiş dünyalara giren, o dünyadaki karakterleri canlandırmaktan, seyirciyi de o dünyaya taşımaktan korkmayan bir tiyatroyuz. Oyun izlerken gülmüş, eğlenmiş, düşünmüş ama manen de zenginlenmiş, zihninde sorularla çıkmış seyirciler yaratmaya çalıştığım için tiyatrom tazeliğini korudu.

Haberin Devamı


Önce iyi bir tiyatrocu musunuz, yazar mı, yönetmen mi?
Ben iyi bir tiyatro seyircisi ve kitap okuyucusuyum. Ve birinci sınıf aşçıyım, çok iddialıyım. Bunun dışında oyuncuyum, her şeyi oyunculuğa borçluyum. Sanatların en zoru yaşama sanatıdır. Hepimiz yaşama sanatının usta oyuncuları olmak için çırpınıyoruz. O zaman doğrudan sanatla ilgilenmeliyiz ve sanatın bizi değiştirmesine izin vermeliyiz.

Büyük pişmanlıklarınız var mı?
Yok. Güzel oyunlarda güzel oyuncularla oynadım. Çok büyük ve keyifli bir macera benim tiyatro hayatım.


Tiyatro ego işi midir?
Dengede tutulması gerekir. Ben
kontrollü bir insanım. Egomu bir kenara atıp net biçimde kendimi ortaya koyup yüzleşebilirim hatalarımla. Hatalarının üniversitelerinden mezun olmuş, bu yüzden de geniş ve engin bilgi sahibi olmuş bir adamım.

Haberin Devamı

Sosyal medyada egonuzun yüksek olduğundan bahsediliyor.
Ne biliyorlar, gelmişler egomu mu incelemişler? Atıyorlar. Bütün bunlara karşı değişmez kuralım var: Benim arkamdan konuşuyorsa birileri, önden gittiğim içindir. En güzel cevabı vereyim Özdemir Asaf’ın ağzından: “Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.”

Özel tiyatro dünyanın en zor işi. Batıyorsun, çıkıyorsun, memleket çalkantılı. Ama ben inatçı bir laz olduğum için, direndim hep. Tiyatromu 40 yıldır bir gün bile kapatmamış olmakla iftihar ediyorum.

Röportajın tamamı Milliyet Sanat dergisinin ekim sayısında.