Cadde Serkan Çayoğlu ile keyifli bir röportaj

Serkan Çayoğlu ile keyifli bir röportaj

27.04.2015 - 11:08 | Son Güncellenme:

Dizi oyuncusu Serkan Çayoğlu ile yapılan keyifli bir röportajı siz değerli okuyucularımazla paylaşmak istiyorum. Çayoğlu hakkında bilmedikleriniz ve daha fazlası haberimizde. Çayoğlu, hayalini "Dünyada görmediğim yer kalmasın istiyorum!" şeklinde özetledi. Dataylar haberimizde...

Serkan Çayoğlu ile keyifli bir röportaj

Ekranda ilk gördüğümde Kanal D'de yayınlanan uyarlama format Zeytin Tepesi'nde bütün çekingenliğiyle zor bir rolün altından kalkmaya çalışıyordu. Zeytin Tepesi'nin sadece sekiz bölüm süren yolculuğundan sonra Serkan Çayoğlu'nu başka hikayelerde göreceğimden emindim çünkü meslek böcülerinin pek önemsediği, "ekran ışığı"na sahipti. Kamera ona döndüğünde izlemek, izlemek, izlemek istiyordunuz.

Çok kısa bir süre sonra da yaz dizisi olarak evlerimize konuk olan ama kışın asık yüzlü işleri arasında da parlamadan duramayan Kiraz Mevsimi'nde Ayaz olarak karşımıza çıktı. İlk bölüm yayını bittiğinde sosyal medyada "Serkan'ın kaşı gözü" minvalli hesaplar açılmaya başlamıştı bile.. O günden, bu güne hız kesmeden son sürat, 13-35 yaş aralığındaki genç televizyon seyircisinin kalbinde taht kurmaya devam eden Serkan Çayoğlu ile keyifli sabah sohbeti ettik. Buyrunuz!

Haberin Devamı

Hava pırıltılı değil. Griye dönük. Hatta yağmurlu.. Çok güzel bir bahçede kahvaltı, sabah ışığı altında sohbet, güzel fotoğraflar çekme hayalim Miko tarafından engelleniyor. Ama moralimi bozmuyorum. Taş Fırın'dan sıcak çıkmış simitler, eski kaşar, çay ve ID Kızları'nın sonsuz neşesi var; daha ne olsun? Serkan tam söz verdiği saatte kapıdan içeri giriyor. Herkesin yüzünde bir gülümseme oluşuyor. "Serkan geldi.." sesleri eşliğinde karşılıyorlar. Herkes sarılıyor. Daha ilk adımda ofisten içeri bir samimiyet abidesi girdiğini fark ediyorum. Ekranda göründüğü kadar yakışıklı. Cazibesi ve yakışıklılığı bir mercek yanılsaması değil anlayacağınız. "Sabah erken saate randevu veriyorum gün bana kalsın istiyorum ama gece yorucu set olunca da pişman oluyorum" diyor. Gülüyoruz. Kahvaltı ediyoruz. Bilgisayarımı açıp, işim varmış gibi yaparak onu gözlüyorum. Malum, "ilk izlenim" yazacağım bu röportajın sonuna, malzeme topluyorum..

Bir süre ve birkaç bardak çaydan sonra röportaj için başka bir odaya geçiyoruz. Heyecanlıyım. Nadiren izlemediğim dizinin oyuncusu ile röportaja giderim. Bu röportajı yapmak da aslında taş gibi İclal Tuna'nın hakkı ama ne yazık ki o İstanbul'da yaşamıyor. İclal'i çocuğun 7/24 her türlü kahrını çeken anne, kendimi de akşam eve elinde çikolata ile gelen baba gibi hissediyorum. Bu cümleyi bir kez de yüksek sesle kurup, röportaja başlıyorum.

R: Repo zamanını bana ayırdın, teşekkür ederim. Altı gün mü settesin?
SÇ: Beş gün aslında ama bazen sahneler yoğun olunca altı güne de çıkıyor. Biz ekip olarak çok çalışalım ama iki gün dinlenelim mantığındayız. O yüzden çoğunlukla iki gün repo yapma şansımız oluyor. İki gün çok daha iyi geliyor. Bir gün tamamen dinleniyorsun, ikinci gün de yeni bölüme yoğunlaşıyorsun. Ekip artık oturdu. Eğer hava şartları sorun çıkarmazsa genellikle hızlı çekiyoruz ve beş günde bitiriyoruz. Ama dün gece set biraz geç bitti. Çok zor bir sahne çektik. Zaten sesim de o yüzden kısıldı.

R: Önce sosyal medyadan gelen sorulardan seçtiklerimle başlamak istiyorum. İlk soru, Rabia'dan: Hayatında en korkarak aldığın karar neydi?
SÇ: Korkarak.. Aklıma ilk anda net bir örnek gelmiyor ama genelde bütün kararlar risktir. Korkarak aldığım bir karar değil de çok düşünerek aldığım kararlar oldu. O da mesela..

R: Türkiye'ye gelişin mi?
SÇ: Yok. Türkiye'ye gelişim bir anda oldu. Çok büyük kararları genelde çok düşünerek ya da korkarak almıyorum. Türkiye'ye gelme kararım mesela şöyle oldu. Son sınavımı verdim üniversitede..

R: Ne okuyordun?
SÇ: Ekonomi. Son sınavımı verdim. Daha sonuçlar gelmemişti ama bir tatile ihtiyacım vardı. Aynı zamanda aklıma oyunculuk dersi almayı koymuştum. Sınavı verdim, ertesi gün kendimi Türkiye'de buldum. Daha da geri dönmedim. Burada derslere başladım. Ama zor ve korkutucu bir karar değildi benim için... Zor olan Türkiye'ye geldikten sonra Almanya'yı bırakmaktı. O gerçekten zor bir karardı.

R: Ben de tam bunu sormak istiyorum. İnsan Almanya gibi bir yeri bırakıp neden Türkiye'ye gelir?
SÇ: Kendimi burada çok daha iyi hissediyorum. Almanya'da Karlsruhe'de doğdum sonra Nürnberg'de yaşadım. Orada okudum. Neden burada daha mutluyum? Eğer standartları, sistemli olmayı, kuralları seviyorsanız Almanya yaşamak için ideal bir yer ama eğer gençseniz ve hayattan beklentiniz sadece yaşamsal "standartlar" değilse o zaman sıkıcı gelebiliyor o yaşam tarzı.

R: Maceracı ruhlar..
SÇ: (Gülümsüyor) Maceradan çok farklı kültürleri tanıma merakı... Üniversite zamanında da neredeyse bütün Avrupa'yı gezdim. Modelliğe de başlamıştım. Çok keyifliydi. Başka şehirlerde yaşamak, o şehir insanlarını, alışkanlıklarını tanımak, onları anlamaya çalışmak sizi çok zenginleştiren bir şey. O yüzden de buraya gelirken hiç zorluk yaşamadım. Zorluğu sonradan buraya yerleşirken, "Tamam artık Almanya'yı tamamen bırakıyorum" demek oldu. O kararı almak açıkçası zordu. Ailem orada, arkadaşlarım orada, bütün anılarım orada... Her şeyden vazgeçtim benim büyüdüğüm odam, yatağım orada.. Zor bir karardı.. Ama atlattım.

R: Hiç mi gitmiyorsun?
SÇ: Gidip gelmeye çalışıyorum ama Kiraz Mevsimi başladıktan sonra pek zaman bulamadım. Bir kez gittim o da ikinci bölümden sonraydı galiba. Ailem ve arkadaşlarım geliyorlar sık sık..

R: İkinci soru Bahar'dan: İlk konuştuğunda hangi kelimeyi söyledin?
SÇ: Muhtemelen "anne" demişimdir, bilmiyorum. Anneme sormam lazım bunu..

R: Kdrtbykn (Adı Kader olsa gerek) sormuş: Karadenizli olduğunu söyledi, neresinden acaba?
SÇ: Babam Giresun, Alucura'dan, annem Gümüşhane Şiranlı. Babam 7-8 yaşındayken Almanya'ya gidiyor. Annem de babamla evlenince geliyor.

R: Kirazcı Kız da, "göbeği yok ama göbek adı var mı?" demiş.
SÇ: Yok..

R: Pekii.. Son soru da Mihaella'dan, hayat mottosu nedir?
SÇ: Benim hayat mottom aslında "There are many open windows but not much time" Hayat kısa ve karşına birçok kapı çıkacak ama doğru olanı sen seçeceksin..

R: Güzelmiş. Bu arada Kirazcanlar'dan çok soru geldi ama ben içinden bunları seçtim. Peki, Türkiye'ye geldiğinde de modelliğe devam ettin mi?
SÇ: Hayır. Modelliği Avrupa'da yaptım. Türkiye'de tek bir iş yaptım. Bir markanın yüzü oldum. Onun dışında model olarak iş yapmadım çok fazla.

R: Oyunculuk nasıl başladı?
SÇ: Üniversite zamanında arkadaşlarla kendi aramızda bir grubumuz vardı. Biri yazar, diğeri sahneye koyar ve kalanlar da oynar. Öyle başladı. Yani "küçüktüm ve oyuncu olacağım hayalleri kurarak büyüdüm" diyemem. Oyunculuk bende üniversitede başladı. Türkiye'ye geldiğimde de ders almaya başladım. Çalıştığım Hocalar da, "Geliştirmen ve çok çalışman lazım ama gözlerinde oyunculuk ışığı var" dediler. Ben de o gördükleri ışığı parlatmak için elimden geleni yaptım hâlâ da yapmaya devam ediyorum.

R: Kimlerden ders aldın?
SÇ: Dolunay Soysert ve Bahar Kerimoğlu ile çalıştım. Workshoplara katıldım.

R: Çok dillisin yani birden fazla yabancı dil biliyorsun. Çok da gençsin. Yurt dışı hedeflerin var mı? Kaç dil biliyorsun?
SÇ: Almanca ana dilim aslında.. İngilizce de var. Fransızca ve İtalyanca öğrendim. Şu anda o şehirlerde 1-2 ay yaşasam bunları da ana dilim seviyesine çıkarırım. Yurt dışı hedefine gelince neden olmasın? Demin de dediğim gibi hayatta pek çok açık kapı var...

R: Sinema filmi var mı ufukta?
SÇ: Şu anda yok çünkü vakit yok. Sezon bitince çok az bir ara verip hemen ikinci sezona başlayacağız. O yüzden bu yaz sinema yok ama çok istiyorum. İlk fırsatta olucak inşallah..

R: Sizin diziyi her hafta izleyip yorumlayan raninitv yazarı İclal Tuna.. O da bazı sorular hazırladı. Onları sormak istiyorum. Ayaz artık Sürpriz Sanatları konusunda literatüre geçti. Serkan sürprizleri sever mi, nasıldır bu konuda?
SÇ: Ben daha çok sürpriz yapmayı severim. Ah Ayaz ya.. Ayaz gibi bir adam var mı dünyada? Gerçekten bilmiyorum. Genç kızlar öyle bir adamı hayal etsinler ama bence çok da umutlanmasınlar derim.. Her hafta yeni bir sürpriz ama öyle böyle değil.. Ayaz ve sürprizleri konusunda kendi aramızda da şakalaşıyoruz sette. Sanat Yönetmenimiz var. Evde izlerken eşi, "Bak gördün mü, Ayaz neler yapıyor?" dediğinde, "Onları ben yapıyorum" diyormuş mesela.. Ayaz tam bir Masal Prensi.. Aslında onun var'olabileceğine inanmak ve umut etmek de lazım.

R: İclal'in sorularından devam ediyorum. İstanbul'u gezme fırsatın oldu mu? Romantik bir gün ya da gece geçirmek istesen nereyi seçerdin?
SÇ: Çocukluğumdan beri İstanbul'a geliyorum. İstanbul'u biliyorum yani.. Her yaz gelirdik. Romantik bir an yaşamak istersem de.. İstanbul'da en çok sevdiğim şey güzel bir havada vapurla karşıya geçmek hatta Boğaz'da her iskeleye uğrayarak gezmek.

R: Dilenci Vapuru deriz biz ona..
SÇ: İşte o.. Boğaz'ı tek geçerim. Beni çok rahatlatan bir şey. Hiçbir yere değişmem. O kadar şehir gezdim benzer bir hissi yakalayamadım. Dünyada eşi benzeri yok..

R: İkizin varmış.
SÇ: Evet var. Çift yumurta ikiziyiz. Erkan benden 6 dakika büyük ve bununla da çok övünür. Fiziksel olarak da, karakter olarak da birbirimize hiç benzemeyiz. O babama benzer, ben daha çok anneme benziyorum.

R: Almanya'da mı yaşıyor?
SÇ: Evet.

R: Nasıl bir his ikiz sahibi olmak?
SÇ: Çok güzel bir his. Ancak çocukken bunu pek anlayamıyorsun. Özellikle de anne-baba ayrım olmasın diye her şeyi eşit ve ortak dağıtıyorsa.. Sevgiyi, giysileri, oyuncakları.. Mesela bana bir oyuncak alınıyorsa ona da istediği bir oyuncak alınır ama aynı değerde. Biri küsmesin, diğeri aman ağlamasın diye.. Çocukken pek farkına varamıyorsun ikiz olmanın ne demek olduğunu, kıymetini bilemiyorsun doğal olarak ama, büyüdüğünde... O zaman muhteşem bir duygu.. Zaman zaman konuşuyoruz bu konuyu ve "keşke yine aynı şeyleri giysek" diyoruz. O günleri özlüyorsun çünkü.. İkiz olmak kardeşlikten çok öte bir his. Senin bir parçan. O şu anda evlendi. Kendi ailesini kurdu. Şimdi gülerek anlatıyorum ama ilk anda kabullenmekte zorlandım. Tam olarak anlatması çok zor bir duygu..

R: Yakında amca da olacaksın demektir..
SÇ: İnşallah..

R: Kirazcanlar caps yapıyorlar, bakıyor musun onlara? Aslında gelen sorular arasında en çok "bizim yazdıklarımızı görüyor mu?" sorusu vardı. Görüyor musun?
SÇ: Hepsini görüyorum. Twitter'ı takip ediyorum.

R: Ama kimseyi favlamıyorsun..
SÇ: Evet. Çünkü birini favlasam ve diğeri gözümden kaçsa çok üzülürüm. Eh, haliyle herkesle etkileşime girmek de çok büyük mesai istiyor. O yüzden sessizce takip ediyorum, ama her şeyi görüyorum.

R: Diyelim Emmy ya da Golden Globe kazandın, ilk teşekkürü kime ederdin?
SÇ: Aileme, menajerime, yapımcıma, yönetmenime, bütün ekibe teşekkür ederdim.

R: Bu sene sana Altın Kelebek gelir mi acaba?
SÇ: Bilmiyorum..

R: Yabancı dizi izliyor musun?
SÇ: İzliyorum. İkinci kez Breaking Bad izlemeye başladım. Bayılıyorum o diziye.. Dexter izledim, Game of Thrones izliyorum. Vakit buldukça takip etmeye çalışıyorum. Ama en çok sevdiğim dizi sanırım Breaking Bad.. Oyunculuklar çok iyi.. Ders gibi..

(Burada röportaja ara verip, uzun uzun Breaking Bad konuşuyoruz. Sigara içiyorum. O kullanmıyor. Rahatsız etmekten çekindiğim için az içiyorum. Set geç bitmiş. Siz bu akşam izleyeceksiniz çektiği sahneleri. Yorgun. Sesi kısık. Gözleri şiş ama bütün nezaketiyle her sorumu cevaplıyor.)

R: Boş zamanlarında neler yapıyorsun? Sana kalan iki günde röportajlar ve çekimlerden vakit kalırsa tabii..
SÇ: Arkadaşlarımla vakit geçirmeye calışıyorum. Onun dışında gezmeyi severim. Bir Cafe'de oturmayı, kitap okumayı severim.

R: Basına hiç yakalanmıyorsun, nerelerde geziyorsun?
SÇ: Açık adres vereyim mi? (Gülüyoruz)

R: Yok yok verme ama, sokakta rahat yürüyemediğin de bir gerçek..
SÇ: Evet.. Biraz zor oluyor.. Gittiğin yere bağlı elbette ama, zor oluyor..

R: Bu arada çok şıksın. Spor giyinmişsin. Dizide hep kumaş pantalon, takım elbise dolaşıyorsun ama bu tarz da yıkılır!
SÇ: Benim tarzım böyle ama Ayaz'ın karakteri de o tür kıyafetleri kaldırıyor.

R: Gelelim, neredeyse herkesin merak ettiği soruya. Özge ile sevgili misiniz?
SÇ: Özge ile çok iyi arkadaşız. Çok iyi anlaşıyoruz. Sette neredeyse bütün sahnelerimiz birlikte ve daha çok onunla zaman geçiriyorum ama sevgili değiliz.

R: Peki sevgilin var mı?
SÇ: Yok..



R: 25 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
SÇ: 25 yıl sonra kendimi nerede gördüğümü hiç düşünmedim. Gelsin görelim diyorum, ama "nerede görmek isterim" onu söyleyeyim. Çok iyi bir oyuncu olmuşum. Yurt dışında da çalışmışım. Ailem olmuş. Rahat bir yerde yaşıyorum ama birçok ülkeyi de gezmişim. Hayallerimi, aklımda olan her şeyi yapmışım. Çünkü idealimde sadece Türkiye yok. Bir yıl gidip Amerika'da yaşamak sonra Londra'da, Paris'te yaşamak gibi hayallerim var. Küba'yı görmeyi çok istiyorum. Büyüdükten sonra da, hâlâ çocuğum çünkü bir ailem olur. Çocuklarım olur.

R: Evlenmek istiyorsun yani.. Kesin Yengeçlik var sende..
SÇ: Yükselenim Yengeç.. Şu anda düşünmüyorum ama dediğim gibi büyüdükten sonra bir ailem olsun istiyorum elbette..

R: En sinir bozucu huyun ne?
SÇ: Eleştirmem.. Arkadaşlarım çok şikayet eder bu huyumdan. Önce kendimi ama her şeyi eleştiririm. Mesela araba kullanırken elinde telefon varsa uyarırım hemen. O telefonu elinden bırakana kadar uyarırım mesela..

R: Gece kuşu musun, gündüz mü?
SÇ: Kesinlikle gündüz.. Sabah kalkar kahvaltımı yaparım. Vaktim olursa spora giderim. Sonra gün başlar. Ama geç kalkarsam, saat 12'de ya da 2'de filan kendimi mutsuz hissederim.

R: Düzenli hayat seviyorsun o zaman?
SÇ: Olduğu kadar. Şartlar müsaade ettiği sürece..

R: Setin olmasa bildiğin akşam belli bir saatte yatıp sabah erkenden kalkmaca yani..
SÇ: O kadar değil. Belli bir saatte mutlaka yatarım tarzında değil de gündüz ışığında ve günü yaşamayı seven türdenim. Galiba biraz da yetişme tarzıyla alakalı. Almanya'da hafta içi akşam belli bir saatten sonra yapacak bir şey yoktur. Herkesin işi gücü olduğu için 12'den sonra sokakta kimseyi bulamazsın. Hafta sonu ise sabahın ilk ışıklarına kadar gezmek istiyorsan gezersin. İstanbul öyle değil. Her gün hafta sonu gibi..

R: Tertipli misin, dağınık mı?
SÇ: Kesinlikle temizim. Ama titizlik hastası değilim. Ama düzen meraklısı da değilim. Canım istemiyorsa toplamam ortalığı bırakırım, "artık bunları toplama zamanı geldi" diyene kadar bırakabilirim.

R: Evden çıkmadan önce mutlaka yaptığın bir şey var mı?
SÇ: Kahve içmek. Hiç düşünmeden cevap veririm buna..

R: Şimdi burdan kalkıp evine gitsek, buzdolabını açsak ne buluruz?
SÇ: Peynir, domates, zeytin buluruz.

R: Ev yemeği?
SÇ: Bulamayız. Çünkü ya dışarda yiyorum ya da sette yiyorum. Canım çok ev yemeği çekerse teyzelerim var onlara gidiyorum.

R: Çocukluğundan hatırladığın bir anın var mı bizimle paylaşabileceğin? Yaramaz mıydın?
SÇ: İkiz olduğumuz için genelde biri başlayınca diğeri gerisini getirir. O yüzden yaramazlık tek başına üstleneceğim bir kavram değil. Biri sakin kalırsa diğeri de sakin kalır. Annem zor baş edermiş bizimle.. Hep anlatır. "Biriniz başlayınca arkadan diğeriniz de başlardı, durduramazdım" der. Çocukluk anıma gelince nedense ilk aklıma bu geldi. Erkan'la kavga etmiştik. Aldı kül tablasını fırlattı. Dudağıma geldi, kanadı birazcık. Ve Erkan birden bire ağlamaya başladı. Ben hiç ağlamadım ama o ağladı.

R: Ah üzüldü tabii kuzum yaa..
SÇ: Evet.. Beni öyle görünce çok üzüldü ve ağlamaya başladı...

R: Zor mu dizi şartları?
SÇ: Açıkçası zor.

R: Bir de sizin dış sahneniz çok..
SÇ: Çok.. Kışın çok acısını çektik. Hava buz gibi. Herkes kalın giysilerle, eldivenle ama biz ince bir gömlek ceketleyiz ve mesela ağır sahneler çektik. Ormanın içinde hortumla su tutup yağmur yağdırıyorlar. İncecik gömlek var. Suyu yiyorsun o soğukta titremeni de yenerek sahneni tamamlamaya çalışıyorsun. Basit iş gibi görünüyor ama ağır sahnelerimiz çok.. Daha iki gün önce Öykü ile kafamızdan aşağıya su döktüm. Ekip montla dolaşıyordu. Onlar izlerken üşüyorlardı. Suyu döktün, bitmedi. Tekrarı var. Onun yakını, benim yakınım.. Hele kışın.. Kız Kulesi'nde bir sahne çektik. Sağ kulağımı hissedemez hale geldim soğuktan ve rüzgardan.. Çok zor iş. Sevmeden yapılmaz.

R: Kiraz Mevsimi'ne karar verdiğinde başka teklifler var mıydı?
SÇ: Vardı ama menajerimle konuştuk, değerlendirdik ve buna karar verdik.

R: Çok da iyi olmuş bence..
SÇ: İsabetli bir karar oldu, evet..

R: İkinci sezon olacak mı, olacaksa neler olacak?
SÇ: Muhtemelen olacak. Yapımcımız da, kanal da istiyor. Önümüzde 10 bölüm var. Önce onu bitirmeye odaklıyım seneye neler olacak hep birlikte göreceğiz.

R: Bu sezon çok iddialı giren işler mutsuz oldu. Kiraz Mevsimi güzel bir iş. Şahsen sezon arasını çok iyi değerlendirir ve yeni sezona bomba gibi döner diye bekliyorum.
SÇ: Evet gerçekten güzel bir iş. Biz çok sevdik, seyirci sevdi. Başarılı oldu. Bu da bir klasiktir ama biz sette gerçekten çok mutluyuz. Çok iyi bir ekibimiz var. Hepimiz çok iyi arkadaş olduk. komik gelecek sana ama beş gün çalışıyoruz. Yorgunum. Artık dinlenmem lazım diyorum. Repo veriyoruz. İlk gün tamam. Ertesi gün de tamam. Bazen benim repom üçüncü güne uzuyor mesela, o zaman "Hadi artık sete gideyim" diyorum.

R: İlk kamera deneyimin?
SÇ: Kuzey Güney'de küçük bir sahnem vardı. Sonra da Zeytin Tepesi..

R: Sana deseler ki Serkan, Ayaz için bir sahne yaz. Ne yazardın?
SÇ: Ayaz'ın yaşamadığı ne kaldı ki? Düşünüyorum. Yaşamadığı hiçbir şey kalmadı ki yazayım. Ağladı, sevindi, kavga etti.. Her durumu yaşadı.. İlk başlarda nasıl bir adamdı, şimdi nasıl bir adam. Çok büyük bir değişim yaşadı.

R: Kaldı ki dramada bu karakter değişimi kıymetli bir durumdur.
SÇ: Evet. Ayaz benden ne kadar uzaklaşırsa kaldı ki çok benzer noktalarımız da var; oynaması o kadar keyifli hale geliyor. Çünkü o zaman araştırıyorsun, çalışıyorsun, arıyorsun vereceği tepkiyi ve o süreç çok zevkli. Sonuç olarak Ayaz her şeyi yaptı. En iyi arkadaşıyla kavga etti. Hatta bu bölümde izleyeceksiniz Ayaz en iyi arkadaşına ne yapıyor...

R: Galiba bir tek ölüm acısı yaşamadı..
SÇ: Doğru.. Babası o çok küçükken ölmüştü. Doğru.. Sonra gerçek babasını buldu zaten.. Bir tek ölüm acısı yaşamadı. Onu da yaşamaz inşallah!

R: Yaşamaz inşallah! Göreceğiz.. Pekii benim sorularım bitti. Keşke şunu sorsaydın diyeceğin bir şey var mı?
SÇ: Sormadığın bir şey kalmadı bence..

R: Sarkı söyler misin, sesin güzel mi?
SÇ: Evde şarkı söylerim, Sesim çok kötü değildir ama elime gitar alıp şarkı söyleme deneyimim olmadı. Ama nefeslilere merakım var. Babamdan geçti galiba bu yetenek de. Babam eline hangi enstrümanı alırsa on dakika sonra çalmaya başlar. Ben de kaval çalarım. Dilsiz kavaldan ses çıkartmak çok zordur derler. Elime aldım ve çaldım. Nota bilmem ama..

Röportajı bitirdik. Çok yorgun olmasına rağmen saatlerce zaman ayırdı, Periscope kaydını yaptı. Saatlerce sohbet edebileceğiniz kadar huzurlu bir ses tonu, yüzünden eksik olmayan bir gülümsemesi var. Elbette fotoğrafcan bir kişilik olmadığım için sadece üç kare çektim. Serkan ofisten ayrıldı. Yağmur hızlandı. Diğer randevumun saati gelene kadar İD ofiste biraz daha vakit geçirdim ve düşündüm. Bu gibi durumlarda sanki kendimi sıkça tekrar ediyormuş gibi hissediyorum. Serkan gibi genç adamlarla tanıştıkça dünyanın ileride çok daha güzel bir yer olacağına dair inancım, umudum güçleniyor. İşini aşkla yapan, daha iyi olmaya odaklanan, bu iyi kalpli genç adamlar ve kadınlar dünyayı çok daha yaşanır bir yer haline getirecekler. At fav'a!

Böye işte..
R.

Kaynak: Ranini