Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

ATV’nin herkesi şaşırtan bir kararla birinci bölümünü yılbaşı akşamı yayınladığı ‘Yeter’, aile içi şiddeti işliyor. Dizi, karısı (Pelin Karahan) ve oğluna psikolojik ve sözel şiddet uygulayan ünlü bir cerrahın (Yurdaer Okur) hikayesi.

Aile içi şiddet deyince genelde aklımıza gelir ve eğitim seviyesi düşük aileler geliyor ama araştırmalar bu sorunun çok daha yaygın olduğunu gösteriyor. Yani şiddet olması için gecekonduda oturmak gerekmiyor, dizide olduğu gibi bu bir villada da yaşanabiliyor. Üstelik de başarılı, ünlü ve saygın bir cerrah tarafından yapılabiliyor. Yani ‘Yeter’, şiddet konusunda hassas bir noktaya temas ediyor.

Haberin Devamı

Diğer bir yanlış inanış da, şiddet uygulayanların psikolojik sorunlar yaşayan, problemli insanlar olduğu. Örneğin, ‘Yeter’de de Yurdaer Okur’un başarılı şekilde canlandırdığı beyin cerrahı Yekta, soğukkanlı bir katil olabilecek psikopat bir karakter gibi çizilmiş.

Oysa şiddet uygulayanların birçoğu ‘normal’ diyebileceğimiz, arkadaşımız, komşumuz ve iş arkadaşımız. Günlük hayatta duygusal, merhametli ve ‘iyi insan’ dediğimiz kişiler. Böyle insanlar nasıl şiddet uygular demeyin. Her üç kadından ikisi fiziksel ya da psikolojik şiddet görüyor! Bu şiddeti uygulayanlar da; kocalar, babalar, abile ve sevgililer. Kadın cinayetlerinde, tecavüz vakalarında ‘iyi hal’ indirimini kapanlar hep böyle ‘iyi’ insanlar işte.

Kadın cinayetleri nasıl haber yapılmalı?

FilmMor, medyada kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin nasıl gösterilmesi gerektiğine dair bir kılavuz hazırladı. Bence sadece haberciler değil, dizi yapanlar da dikkat etmeli. Bazı bölümleri şöyle:

Bir kadın, herhangi bir kişi tarafından ‘kadın olduğu için’ öldürülmüşse bu adli bir olay değil, bir ‘kadın cinayeti’dir. Buradaki asıl soru, “Erkek olsa öldürülür müydü?” sorusudur.

Kadın cinayetleri 3’üncü sayfa haberi değildir. Haberde duygusallaştırma, dramlaştırma öğeleri, cinselliğe dair imalar, magazinel yaklaşımlar ve cinayet ayrıntılarına yer verilmemelidir.

Cinayet kadınların hayatıyla meşrulaştırılmamalı. “Cinayeti hak etmiş mi?” diye soran / sorduran detayları, kadınların özel hayatları değil şiddet zihniyeti teşhir edilmeli.

Haberin Devamı

Faili anlamaya, aklamaya ve korumaya çalışan gerekçelere yer verilmemeli. Cinnet, öfke, kıskançlık, iflas, aşk, öfke ve işsizlik değil erkek şiddeti!

Yalnızca ‘cinayet’i değil, kadın cinayetlerini önleme çalışmalarını, yöntemlerini, buna dair mücadeleyi de haberleştirmeli.

Son bir ekleme de ben yapayım. Lütfen filmlerde, dizilerde kadın karakterler kendisine şiddet gösteren, tecavüz eden ve öldürmekle tehdit eden adamlara aşık olmasın!

‘AYNI’ EKRANIN BAŞINDA, ‘AYNI’ ÜLKENİN ÇOCUKLARI…
Televizyon dizilerindeki şiddet sahnelerinin çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini yazmak isterdim. İnsan o günleri de özler mi, özlermiş demek ki. Şimdi durum daha kötü. Evlerde ailece akşam yemeği yenirken, çocuklar ödevlerini yaparken haber bültenleri izleniyor. Bütün haber bültenleri çatışma, ölüm ve şehit cenazeleriyle açılıyor. Beyaz bayraklarıyla sokaklarda dolaşan yaşlı kadınlar, evlerde ölümden kaçmaya çalışan çocuklar.
Ülkenin diğer bölgelerindeki çocuklar bu görüntüleri izlerken ne düşünüyor, ne hissediyor? Yaşadıkları ülkedeki bu görüntülere ne anlam veriyor? Bu şiddet görüntüleri onların taze belleklerinde nasıl izler bırakıyor? Bunları düşünen, konuşan, bu konuda tedbir alan kimse var mı?
Daha da trajik olanı çatışma bölgesindeki çocuklar. Çatışma ve bomba sesleri arasında evlerini siper almış çocuklar, televizyon karşısında dizileri, eğlence programlarını izlerken ne hissediyor?
Televizyonda izledikleri aşk hikayeleri, eğlence programları ve yılbaşı coşkusuyla kendi yaşadıkları hayatı düşündüklerinde nasıl bir sonuca varıyorlar?
Aynı ülkede yaşadıkları bu çelişkiyi nasıl anlamlandırıyorlar?
Onlar bu çatışmanın ne sorumlusu ne de tarafı. Onlara bu soruların yanıtlarını kim verecek?