Cadde SOKULLU’YU SADRAZAM YAPMAK..

SOKULLU’YU SADRAZAM YAPMAK..

05.12.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bir adam düşünün, tam iki buçuk saat boyunca bir odanın içerisinde hiç susmadan konuşuyor. 21’inci yüzyılın en önemli düşünürlerinden, dünyada en çok hayranı olan Marksist, filozof ve kültür eleştirmeni Slavoj Zizek, Türkler’in nerede yanlış yaptığını yorumladı. “Çok fazla hoşgörülüydünüz! 16’ncı yüzyılın sonunda bizden birini, sanırım Sokullu Mehmet Paşa’ydı, sadrazam yapmanız aptalcaydı.” Zizek, bu söylediklerine rağmen umut vermeyi ihmal etmedi: “İleride merkez İstanbul olacak, kibirli olun!”

SOKULLU’YU SADRAZAM YAPMAK..

Neyse ki hiç sıkıcı değil Zizek. Konuşurken sürekli espri yapıyor, Avrupa’nın ikiyüzlülüğünden giriyor, internetten çıkıyor, özgürlükten bahsederken Fransız psikiyatrist Jacques Lacan’a atlıyor, siz neye uğradığınızı anlamadan bir anda onun canlandırdığı tiyatro sahnesinin nesnesi oluveriyorsunuz. Yani Zizek için ‘cümlenin sonu’ diye bir şey yok. Çünkü her laf bir teoriye, her fikir bir hikayeye, her hikaye bir sonuca ve her sonuç da tekrar bir başka teoriye bağlanıyor. İşte tam da bu yüzden Zizek’in Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bir derslikte bir grup gazeteciye özel olarak verdiği ve Zizek’i Türkiye’ye getiren Encore yayınları tarafından 1 saat olarak tasarlanan basın konferansı, yaklaşık 2 buçuk saat sürdü!

Haberin Devamı

“İki kadının arasında yargıç olmak zordur”
Arada söz alıp “Birkaç dakika Türkçe konuşmamın sizin için sakıncası var mı?” diye soran yayınevi görevlisine “Aksine hoşuma gider, çünkü o zaman benden ‘bu idiotun kitapları işte bunlar’ şeklinde bahsettiniz mi diye güzel bir şüpheye kapılabilirim” diyor. Zizek’e soru sormak için iki kişi aynı anda el kaldırdığımızda “İki kadının arasında yargıç olmak her zaman zordur” deyip kime söz vereceğine karar veremiyor. İlerleyen saatlerde kendisine “Bir saati çoktan geçtik” diyen görevliye aniden “Sen hiç Stalin okudun mu? Komünistler yorulmaz!” diye çıkışıyor! Peki kalıplaşmış her türlü düşünceye karşı koyan Zizek ne anlatıyor? Bunun için de bir zahmet aşağıdaki yazıyı okumanız gerekiyor:

Haberin Devamı

“Twitter kullanmıyorum”
Buradan sizin vasıtanızla duyurmak istiyorum, ne Twitter’daki ne de Facebook’taki Zizek’ler ben değilim. Bu durumdan nefret ediyorum çünkü özellikle Twitter’daki “Zizek speaks” (Zizek konuşuyor) adlı kişi beni o kadar iyi taklit ediyor ki herkes onun ben olduğunu zannediyor. Bu gibi durumlarda keşke Stalinist bir lider olsaydım da KGB ajanlarını bu adamların peşine taksaydım diye düşünüyorum. (Gülüyor.) İyi yönünden bakarsak Twitter’da benim adıma konuşanların bile iyi bir yan etkisi olabilir. Çünkü insanlar Twitter’daki kişi gerçekten Zizek mi değil mi değil mi diye şüphe etmeye başladıklarında kendilerine sunulan şeyi düşünmüş ve sorgulamış olacaklar.

Üzgünüm Maria hastanede
İnsanlar bana bazen şu zavallı soruyu sorarlar: Ne zaman kendinizi gerçek anlamda özgür hissettiniz? Benden “Sokakta komünist gösterilere katıldığım zaman” gibi yanıtlar beklerler. Ancak kendimi gerçekten özgür hissettiğim tek bir an hatırlıyorum:
16-17 yaşlarındayken bir gün evde telefon çaldı, açtım, yanlış numaraydı, telefonun ucundaki ses “Maria orada mı?” diye sordu. O anda ona “Üzgünüm, Maria hastanede ve az önce kalp krizinden öldü” demek istedim, bunu deme özgürlüğüm vardı. Böylece küçük çaplı bir felakete yol açabilirdim, hiçbir sorumluluk almadan istediğimi söyleyebilirdim. Ama tabi ki bunu yapmadım.

“Dünya sıfır noktasına yaklaşıyor”
Bildiğiniz gibi radikal liberaller ne yaparsanız yapın mutlak özgürlük isterler. Ancak burada önemli olan şu: Örneğin internette ahlakı nasıl sağlayacaksınız?
Eski etik normların bize yetmediği bir çağa giriyoruz. Birçok alanda, ekolojiden, entelektüel mülkiyete kadar sıfır noktasına yaklaşıyoruz. ‘İnsan olmak ne demektir?’den başlayarak her şeyi yeniden tanımlamalıyız.

Zizek’ten Cadde yorumu: Ben zaten hep böyle şeyler okurum!

SOKULLU’YU SADRAZAM YAPMAK..

Aynı zamanda sıkı bir popüler kültür eleştirmeni olan Slavoj Zizek’e Milliyet’in Cadde gazetesini gösterdik. Zizek, CADDE’yi inceledi! Sayfaları çevirirken “Çok hoşuma gitti, renkli ve hoş bir gazete. Ben zaten hep bu tür şeyler okurum” dedi.

Zizek’ten Avrupa’ya Freudyen analiz:
“Was will das Weib?”*
Freud’un bir sözü vardır: Was will das Weib? Yani *“Bir kadın ne ister?” der. İşte bu sözü bugün Avrupa için söylemek gerek: Avrupa ne ister? Kendisi de bilmiyor. Kültürel bir blok mu olmak istiyor? Yoksa sadece ekonomik bir birlik mi olmak istiyor? Sosyal demokratik refah devletleri topluluğu mu olmak istiyor? Tüm bu soruların cevabı işin içine Türkiye girince daha da yoğunlaşıyor. İtiraf etmeliyim, Türkiye ile ilgili bazı hususlarda Avrupa’ya katılıyorum, insan hakları konuları, Kürt sorunu, vs. gibi konularda Türkiye’nin yapması gerekenler var. Ama öte yandan AB kim ki bunu söylüyor? Tamam, Türkiye ne yapıyor diye bakalım ama kendimize de bakmayı asla unutmayalım. Kürtler konuşuluyor ama ya Orta Avrupa ülkerlerinde Romanlar? Onlar neden konuşulmuyor?

Avrupa’nın ikiyüzlülüğüne çok kızıyorum
AB, bu konuları Türkiye’ye her hatırlatışında, kendi içerisindeki bazı ülkelerde mutlaka çok daha kötü bir durum yaşanıyor. Örneğin Polonya’da 3-4 yıl önce homoseksüellere karşı korkunç bir ayırımcılık ve anti-gay kampanya oldu. AB o zaman neredeydi? İşte ben tüm bu ikiyüzlülüğe çok kızıyorum. Sizin burada sahip olduğunuz entelektüel standardın Avrupa’da da olmasını isterdim. Batı Avrupa’nın en büyük sorunu entelektüel olarak her geçen gün daha kötüye gitmesi. Bugün ABD bile Avrupa’dan daha ilginç bir yer haline geldi.

Avrupa’nın en büyük fiyaskosu: Saraybosna
Avrupa bugün krizde. Bunun karşısında sizin kibirli olmaya her türlü hakkınız var. Avrupa size öğretmen rolünü oynayacak pozisyonda değil. Avrupa’nın en büyük fiyaskosu Yugoslavya iç savaşı ve Saraybosna’da olanlardı. Orada olanları, ölen insanları ve Avrupa’nın nasıl durup seyrettiğini asla unutmayacağım.
Avrupa İstanbul’la birlikte gerçek Avrupa olacak
Eski Yugoslavya’da her bir cumhuriyet kendisini Doğu barbarizmine karşı Avrupa’nın son kalesi olarak tanımlamak ister. Sırplar “Biz son kaleyiz” der. Benim önerimse şu; Avrupa İstanbul’la birlikte Gerçek Avrupa olacak. Psikanalizdeki temel nokta şudur, neyi dışarıda bırakırsak, işte merkez oradadır. İleride de merkez İstanbul olacak. Siz çok kültürcülüğü falan kafaya takmayın. Kibirli olun. Belki Türkiye, Avrupa’nın Avrupa olduğundan daha fazla Avrupa’dır.

‘KÖTÜ TÜRKLERLE SAVAŞMAK’
Türkiye’yi gerçekten seviyorum. Ancak tuhaf bir nedenden dolayı: Ben küçükken eski Yugoslavya’da, bizim mitolojimizin önemli bir bölümü ‘kötü Türklerle savaşmak’ üzerine kuruluydu. Yani bizim mitoloji tarihimize de tipik Avrupa ırkçılığı hakimdi. Eski Yugoslavya’da temel inanç, “Bizim Türklere karşı savaşmamız ve fedakarlığımız sayesinde bugün Avrupa diye bir yer var” şeklindeydi. Ben bu öğretiyle ilk karşılaştığımda 10-11 yaşlarındaydım, ilkokula gidiyordum. Kitaplarımızda Türklerden “İlkel Türkler” diye bahsedilirdi! Oysa 15. yüzyılın sonunda Türk ordusu dönemin en uygar, en ileri ordusuydu. Avrupa’da hala feodal bir yapı ve feodal beylerin yönettiği dağınık ordular vardı. Batı Avrupa’da ilk topçu birliğini Türkler kullandı. Yani siz Avrupa’ya nüfuz ettiğinizde ‘ilkel barbarlar’ değildiniz, uygar modern bir orduydunuz.

Sokullu’yu sadrazam yapmak aptalcaydı!
Türkler’in nerede yanlış yaptığını bana Yugoslav bir tarihçi anlatmıştı: Çok fazla hoşgörülüydünüz! Siz Müslüman bir imparatorluktunuz ve imparatorluktaki çok kültürlü yapı içerisinde İslamiyeti kabul eden herkese tüm kapıları açtınız. 16. yüzyılın sonunda bizden birini, sanırım Sokullu Mehmet Paşa’ydı, sadrazam yapmak aptalcaydı. O da Balkanların tüm yolsuzluğunu beraberinde getirdi. İşte o zaman bittiniz!
Kudüs’te Yahudileri Müslümanlar değil, Hıristiyanlar öldürdü!
Müslümanlardaki hoşgörü o zaman Avrupa’da yoktu. Örneğin Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü işgal ettiğinde, orada yaşayan Yahudilere “Kudüs’e siz de davetlisiniz” diye mektup yazdı. Haçlı ordusu, yani Hıristiyanlar Kudüs’ü işgal ettiğinde ise Arapları öldürmediler, ancak Yahudileri hemen öldürdüler!
19. yüzyılda Napolyon’un Fransa’dan kovduğu küçük bir Hıristiyan tarikatı vardı, Hıristiyan Avrupa’da herkese “Bize yaşayacak küçük bir yer gösterin” dediler ancak koca Avrupa’da onlara yer gösteren tek bir kişi oldu, kimdi bu kişi biliyor musunuz? Osmanlı sultanı! Onlara Bosna’nın yakınında yaşamaları için bir yer verdi. Türkleri seviyorum!

KOMÜNİSTLER YORULMAZ
Zizek’e soru sormak için iki kişi aynı anda el kaldırdığımızda
“İki kadının arasında yargıç olmak her zaman zordur” deyip kime söz vereceğine karar veremiyor. İlerleyen saatlerde kendisine “Bir saati çoktan geçtik”diyen görevliye aniden “Sen hiç Stalin okudun mu??Komünistler yorulmaz” diye
çıkışıyor.

SOKULLU’YU SADRAZAM YAPMAK..


Zizek o kadar konuşuyor ki, konuştuğumuz konunun bir türlü bitmemesi yüzünden 10 metrelik mesafeyi yürümemiz toplam 15 dakika sürdü



İstanbul’la kıyaslayınca ‘vilayet’ gibi kalan ülkeler
İstanbul’daki bağımsız sinemalar, kitapçılar, küçük bağımsız yayınevleri, bunlar Avrupa’da gitgide kayboluyor. Oysa gerçek bir entelektüel hayat için küçük kitapçılara, yayınevlerine, sahip olmanız gerek. İstanbul’da bunlar var, Yunanistan, Finlandiya gibi birçok Avrupa ülkesi İstanbul’la kıyaslayınca birer ‘vilayet’ gibi kalıyor! İşte bu yüzden de kitaplarımın burada yayınlanmasından gurur duyuyorum.


ZIZEK KİMDİR?
1949 doğumlu Sloven düşünür, hemen hemen her konuda zihnini meşgul eden biri. ‘Popüler Kültürden Lacan’a Giriş’ kitabının yazarı, gündelik hayat sosyolojisi ve psikanaliz teoremlerine yeni bir bakış açısı getirdi. David Lynch filmlerinden, Marksizm’e, Carla Bruni’den, Avrupa’nın tuvaletlerine her şey onun konusu olabiliyor. Abercrombie markası için de metin yazan Zizek, Arjantinli model ve akademisyen
Analia Hounie ile evli.