Dün, Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde şöyle bir sabaha uyandık. Ne babalarda, ne evlatlarda o günü kutlayacak hal kalmıştı. Babalar Günü’nün tadı tuzu yoktu. O gün Devlet Baba günüydü. Devlet Baba’nın evlatlarıyla meselesini nasıl çözmeye çalıştığını izliyorduk hep birlikte

iSTANBUL’DA BiR PAZAR GÜNÜYDÜ

Dün; Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde şöyle bir sabaha uyandık... Bir gün önce Sayın Başbakan; Ankara Sincan’da gerçekleştirdiği Milli İrade’ye Saygı mitinginde “Taksim Meydanı boşaldı, boşaldı; boşalmadı, güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir” demişti.
Taksim Dayanışma Platformu, Başbakan’la yapılan görüşme sonrası geniş katılımlı forumlar düzenlemiş; park girişindeki barikatlar, içerdeki parti ve örgüt flamaları kaldırılmıştı. Çok kısa süre içinde birçok çadır toplanacak, direnişi temsilen sembolik bir dayanışma çadırıyla sürdürülecekti demokratik mücadele. Ama olmadı. Başbakan’ın Sincan konuşmasından 2 saat sonra emniyet güçleri sert bir müdahaleyle Gezi Parkı’nı ‘dağıttı’. Bu olan biteni TV ekranlarından, sosyal medyadan takip eden ve görüp okuduklarına öfkelenen insanlar sokaklara döküldü yeniden. Filmi başa sardık.
Dün; Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde şöyle bir sabaha uyandık...
Sayın Başbakan’ın Kazlıçeşme mitingi vardı. Sayın Başbakan’ın söylemlerinden anladığımız üzere milli iradenin tezahürü olarak değil de topyekun “İllegal örgütler, vandallar, çapulcular, türbanlı kızlarımıza saldıranlar, camide içki içenler” ya da en iyimser haliyle “Nankörler” olarak görülen kitleler, önceki geceden beri sokaklardaydı. Polis; Kazlıçeşme’deki mitingin sağlıklı biçimde gerçekleşmesi için ‘gerekli’ müdahaleleri yapıyordu. Gecenin köründe ‘Divan Oteli Reviri’ni gaza boğmaktan tutun da Hilton Oteli’ne girip içeridekilerin gaz maskelerini, biber gazına karşı yaptıkları solüsyonları toplamaya
kadar... Herkes şaşkındı...
Bir tarafta Gezi Parkı eyleminin içindeki itici gücü, ruhu; demokrasi ve özgürlük talebini, doğa duyarlılığını görüp destekleyenler; diğer tarafta tüm bunların ‘dış güçlerin’; Türkiye’nin gelişmesinden rahatsız olanların oyunu olduğuna inananlar, Memet Ali Alabora gibi bir adamı olayların kışkırtıcısı sananlar... Sokaklar da, kafalar da karışmıştı...

Herkesin psikolojisi bozuldu
Dün; Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde şöyle bir sabaha uyandık...
20 günün kaba bilançosu çıkmıştı,
4 ölü, 8 bini aşkın yaralı, 12 göz kaybı, birçok kalıcı hasar... Yaşanan duygusal travmalar, nefret havası, ölen sokak hayvanları... Gösteriler sırasında kafasına isabet eden kurşun nedeniyle hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’ün anma töreni ve cenazesi vardı o gün... Gencecik yaşta hayatını, gözlerini kaybeden kardeşlerimizin; hastaneden ‘beyni hasarlı’ olarak yaşama dönüşleri en iyi ihtimal haline gelmiş arkadaşlarımızın acısı vardı kalbimizde...
20 gündür kendi akranlarının üzerine tazyikli su, gaz sıkan; doğru dürüst uyku uyuyamayan polislerin; 20 gündür itilip katılan barışçı eylemcilerin; “İllegal örgütler”, “Çapulcular” olarak topluca damgalanan, bir türlü Sayın Başbakanımızın nezdinde “İyi çocuklar” olarak rüştlerini ispatlayamayan gençlerin psikolojisi iyice bozulmuştu.

Devlet Baba ve evlatları
Dün; Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde şöyle bir sabaha uyandık...
Ne babalarda, ne evlatlarda o günü kutlayacak hal kalmıştı. Babalar Günü’nün tadı tuzu yoktu. O gün Devlet Baba günüydü. Devlet Baba’nın evlatlarıyla meselesini nasıl çözmeye çalıştığını izliyorduk hep birlikte...
Dün Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde; bazıları Gezi Parkı sakinlerinden olup, oradaki zamanının büyük çoğunluğunu ders çalışarak geçiren; yüz binlerce gencimizin hayatını etkileyecek bir sınav vardı... Geleceklerini kodlayacaklardı küçük kutucukları kurşun kalemle doldurarak...
Sokaklardaki barışçı arkadaşlarında olacaktı akılları... Kendi geleceklerini kodlamaya çalışan cesur arkadaşlarında.
Dün; Gezi Parkı eylemlerinin 20’nci gününde işte böyle bir sabaha uyandık. Aslında 20 gündür hiç uyuyamamıştık...

Haberin Devamı