Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları

“Kime göre en iyi?” derseniz, bana göre tabii. Yoksa Sportsman, sadece 1 Michelin Yıldızlı bir lokanta

İNGİLTERE’NİN  EN İYİ LOKANTASI

Bu da doğal. Michelin ve diğer rehberler, gösterişe, servise çok önem veriyor. Sportsman’sa lüks bir lokanta değil. Bir pub. Daha doğrusu gastro-pub. Londra’da da değil. Kent şehrinin yakınında, Londra’dan aşağı yukarı iki saat.
Şef Stephen Harris, okullu değil, alaylı. Gençliğinde biraz hırtmış! Punk bir grupta filan çalmış. Sonra entelektüel yanı ortaya çıkmış ve Cambridge Üniversitesi’nde tarih eğitimi görmüş. Dolambaçlı bir yoldan sonra da hayatta gerçek ilgi alanı lokantacılığa yönelmiş.
Züppelikten nefret eden biri Stephen. Uluslararası gurmeler, lokantasına koşup geliyor ama içeri girer girmez “Acaba yanlış bir yere mi geldik?” diye düşünüyor. Ahşap ve basit bir bar, tahta masalar, basit iskemleler, ucuz bir parke ve üzerine tebeşirle günlük spesiyallerin yazıldığı bir kara tahta. Hepsi bu!

Görünüşe aldanmayın
Pub’a geldik diye zevksiz İngilizler’in tipik pub gıdası; dondurulmuş ve yağını çekmiş kötü kızarmış balık ve dondurulmuş püreden yapılan patates cipslerini burada bulacağınızı sanmayın.
Stephen Harris, bir locavore. Yani lokantada kullandığı malzemelerin hemen hepsini 10 kilometrelik bir alandan elde ediyor. Şarküteriyi de kendisi hazırlıyor. Sadece doğal ve fabrikasyon olmayan malzeme kullanıyor. Bırakın ithal malzeme kullanmayı, Londra’dan bile malzeme getirtmiyor.
Bir de İngilizlerin ‘steak-patates’ kültürüne gıcık oluyor. Sığır eti bulunmuyor burada. Öğleleri önceden ısmarlanınca bir tadım mönüsü sunuyor. Benim tavsiyem bu mönü. Daha çok deniz ürünleri üzerine.

Ekmekler inanılmaz lezzetli, tereyağı da
Tadım hoşluklarıysa daha çok mevsimsel sebzeler. Şu sıralar kuşkonmaz mevsimi. Büyük bir olasılıkla en az üç farklı şekilde karşınıza çıkacak beyaz ve yeşil kuşkonmaz: Tart, çorba, buharda pişmiş ve üzerine yumurta kırılmış.
Stephen, çesitli sebzeler, domates ve peynirle minik tartlar hazırlıyor. Bu kadar lezzetlilerini Fransa’da zor bulursunuz.
Ekmekler inanılmaz güzel. Hepsi ev yapımı. Tereyağı da artık İstanbul’da hiç bulunmayan gerçek köy tereyağı. Sırf bunlarla doyabilir insan. Ama doymayın. Tadım mönüsü çok zengin.

Deniz ürünleri unutulmaz
Stephen, sakatat seviyor. Ben çöp şişte gelen kiraz ağacında tütsülenmiş ördek yüreğini ve kuzu böbreği sevdim. Bunların yanında sunulan hardal, ev yapımı.
Sonra deniz ürünleri şöleni başlıyor. Lokantanın önü Kuzey Denizi. Burada öne çıkan ürünler şunlar: Kalkan, dil balığı ve istiridye. Bu üçü de farklı şekillerde sunuldu ve hiçbirinin lezzetini unutmak mümkün değil.
İstiridye çiğ olarak güzel ama gratinesi de çok iyiydi. Farkı yaratan Jersey tipi ineğin tam yağlı kreması. Ülkemizde artık bu kadar lezzetli süt bulmak mümkün değil.
Dil balığı, monyer olarak sunuldu. Üzerinde özel bir tereyağı vardı. Deniz yosunuyla karışmış. Deniz yosununun tabii her türü yenmiyor ama Kuzey Denizi gibi temiz bir sudan çıkan yosunlar, hem sağlıklı hem lezzetli.
Kalkan 8 kilolukmuş. Kemiğe ilişik yerlerden filetosu çıkarılmış ve fırında pişmiş. Yanında taze kuşkonmaz, elma şarabı (cider) ve yıllanmış balsamik sirkeyle hazırlanan bir Hollandaise sosla sunuldu. Yazarken bile midem kazınıyor.

Bizde böyle kuzu yok
Son olarak da harika bir kuzu yemeği sunuldu. Önce kuzunun paçası, sonra da bonfile ve pirzolası. Kusura bakmasın kimse ama bizim Trakya’da yetişen kuzulardan çok daha lezzetliydi.
Şu anda rhubarb meyvesi zamanı. Stephen, bu ekşimsi meyvenin tartını da günlük hazırlamıştı. Ayrıca bize çok ilginç ve modern bir tatlı sundu: Üzerine deniz suyu ve kristalize edilmiş deniz yosunu sıkılan bir nevi beze.
Ödediğimiz fiyatın ülkemizdeki lüks lokantalardan az olduğunu da belirteyim. Londra’dan trene binip ya da araba kiralayıp gitmeye değer mi? Ben şimdiden gelecek senenin planını yapıyorum. Sonrası kısmet!

Haberin Devamı

Değerlendirme: 10 üzerinden 10