Gündem Çevre Allah’ın insana güzel bir emanetidir

Çevre Allah’ın insana güzel bir emanetidir

11.06.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Allah, doğayı, göklerde ve yerde olan her şeyi insanın hizmetine vermiş, korunup kollanmasından da insanı sorumlu tutmuştur. Evrendeki doğal kaynaklar, yalnızca insanın değil, yeryüzündeki tüm canlıların ortak malıdır

Çevre Allah’ın insana  güzel bir emanetidir

Ekolojik dengenin bozulmasının ortaya çıkardığı olumsuz sonuçları her geçen gün daha yoğun olarak hissediyoruz. Çevre, Allah’ın insana bir emanetidir. Çünkü insan, canlılar içinde çevreyi en üst düzeyde algılayabilen varlıktır. Bu sebeple Allah, doğayı, göklerde ve yerde olan her şeyi insanın hizmetine vermiş, yeryüzünde emaneti yüklenen varlık olması sebebiyle de insanı sorumlu tutmuştur. Ayrıca içinde yaşamın devam ettiği şu dünyada, hava, toprak ve su gibi doğal kaynaklar yalnız insanın değil yeryüzündeki bütün canlıların ortak malıdır.
Çevre bilinci oluşturmada belki en temel husus varlıklara saygı duymak ve onları tahrip etmemektir. Her Müslüman, “Yedi kat gök, yeryüzü ve bunlarda bulunan varlıklar Allah’ı tesbih ederler. Onu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur” (el-İsra 17/44) inancını taşır. Bu inanç, çevre bilincinin oluşması açısından önemlidir. Buradan hareketle müslümanlar çevreyi sorumsuzca tahrip etmeme, tabiatı bilinçsizce kullanmama hassasiyetine sahip olurlar. Zira çevrelerindeki varlıkların Allah’a karşı vazife yaptıklarının bilincinde olmanın ötesinde onları kendilerinin dost ve yardımcıları olarak da değerlendirirler.
Muhteşem kâinat tablosu
Kuran’da Allah’ın kudretini, ilmini, celal ve cemalini yansıtan muhteşem bir kainat tablosu sunulur. Kâinattaki her şeyin anlam yüklü olduğuna vurgu yapılır. Nitekim insanın her gününü birlikte geçirdiği yeryüzüne ve gökyüzüne ait canlı ve cansız varlıklar Kuran’da sıklıkla zikredilmiştir.
Kabaran denize, aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha, şafağa, burçlarla dolu gökyüzüne, yeryüzüne, güneşe ve onun aydınlığına yemin edilmiştir. Hatta Kuran’daki bazı sürelere, inek, arı, karınca, örümcek gibi hayvanların; bazılarına da yıldız, demir, güneş gibi tabiat varlıklarının isimleri verilmiştir.
Çevre, Allah’a kulluk görevini yerine getirerek ebedi ahiret yurdunun kazanıldığı bir ortamdır. Bu açıdan da Peygamberimizin sevgi dolu şu sözü, onun çevreye bakışını göstermesi açısından önemlidir. Tebük Gazvesi dönüşünde Medine’ye yaklaştıklarında karşıdan Uhud dağı görününce Hz. Peygamber’in dudaklarından şu söz dökülüvermiştir: “İşte bu Tabe’dir iyilik ve güzellik şehridir. Bu da Uhud’dur, öyle bir dağdır ki o bizi sever biz de onu severiz.” (Buhari, Meğazi, 82).
Sevgili Peygamberimiz, yeryüzünün bir parçası olan toprağı, hem maddi manevi temizlenme ve arınma aracı hem de ibadet yeri olarak görmüştür. Nitekim kendinden önceki peygamberlere verilmeyip de sadece kendisine verilen hususları saydığı bir hadiste, “Benim için yeryüzü temiz ve namaz kılmaya uygun kılınmıştır’’ buyurur. Namaz ancak su ile abdest alınarak veya su bulunmadığında toprakla teyemmüm edilerek kılınır.
Kul hakkına duyarsızlık
Yeryüzünün temiz tutulması, özellikle insanların yaşadığı şehirlerin, köylerin, mahallelerin, caddelerin ve sokakların tertemiz olması hem insan sağlığı hem tertip ve düzen hem de güzellik ve estetik açısından önemlidir. Nitekim Sa’d b. Ebu Vakkas’tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber, “Evlerinizin önlerini temiz tutunuz” buyurmuştur. Bu bağlamda Allah Resulü tarafından anlatılan şu küçük kıssa dikkat çekicidir: “Bir adam yol üzerinde dikenli bir dala rastladı: ‘Vallahi, bunu Müslümanlardan uzaklaştırayım da onları rahatsız etmesin!’ dedi. Bu sebeple cennete konuldu.” (Müslim, Birr, 128).
Peygamber Efendimiz bir başka hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana arz edilip gösterildi. İyi amelleri arasında, yoldan atılmış olan “eza”yı gördüm. Kötü amelleri arasında ise yere gömülmemiş tükürük de vardı”. (Müslim, Mesâcid, 57).
Bu hadiste Hz. Peygamber, çevre temizliği ya da çevrenin kirletilmesi konusunda en ufak bir ayrıntının bile iyilik ya da kötülük olarak hesap gününde karşımıza çıkacağına vurgu yapmaktadır. Çoğu zaman, bir çikolatanın ambalajını, çekirdek kabuğunu ya da kendimize göre önemsiz saydığımız bir şeyi yollara atmaktan çekinmeyiz. Bundan hesaba çekileceğimiz aklımıza bile gelmez. Ancak, bu davranış, bizce ufak bir hareket olsa da, onun içinde, dar anlamda kul hakkına, geniş anlamda da kamu hakkına varan bir sorumsuzluk ve duyarsızlık örneği yatmaktadır.

Şakirin Camii

İstanbul’un Üsküdar semtinde, Karacaahmet Mezarlığı girişinde yer alan cami, 7 Mayıs 2009’da hizmete açıldı. Türkiye’nin en modern camisi olduğu konusunda tartışmalar olduysa da bu yoruma katılanlar olduğu kadar katılmayan mimarlık eleştirmenleri de olmuştur. Cami, Şakirin ailesi tarafından inşa ettirilmiştir. Mimari proje tasarımını Hüsrev Tayla’nın yaptığı yapı, iç dekorasyonunu mimar Zeynep Fadıllıoğlu’nun yapması nedeniyle “bir kadın tarafından tasarlanmış ilk cami” olarak lanse edildi. Ancak bu caminin mimarı Hüsrev Tayla’dır; Zeynep Fadıllıoğlu ise caminin iç mimari projelendirmesini gerçekleştirmiştir. Caminin adı, Arapça “müteşekkir” anlamına gelir.
3 tarafı camla çevrili cami, 3 bin metrekeare zemine kurulu, toplam inşaat alanı 10 bin metrekare ve kapasitesi 500 kişidir. Her birisi 35 metre yüksekliğinde iki minaresi vardır.
Caminin yapılışı:
Hayırsever Semiha Şakir’in vefat edip Karacaahmet Mezarlığı’na gömülmesinin ardından Karacaahmet Camii’nin yetersiz olduğunu düşünen çocukları, anne-babaları İbrahim ve Semiha Şakir anısına Karacahmet’e yeni bir cami yaptırma kararı aldılar. Böylece, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sağladığı arazi üstünde, Semiha Şakir Vakfı aracılığıyla 2005-2009 yılları arasında Şakirin Camii inşa edildi.

Allah’ın engin merhameti

Peygamberimiz mahşer günü rabbimizin merhametinin tecelli edeceği bir olayı şöyle aktarıyor: Herkes mahşer yerinde hesaplarının görülmesi için sıranın kendilerine gelmesini beklemektedir. O sırada Allah Teâlâ sevdiği kulunu mahşerdekilerin görmeyeceği şekilde kendine şefkatle yaklaştıracak ve ikisinden başkasının duymayacağı biçimde onunla konuşmaya başlayacaktır:
“Söyle bakalım, şu günahını hatırlıyor musun?”
“Evet yâ Rabbî, hatırlıyorum.”
“Şunu da hatırlıyor musun?”
“Evet yâ Rabbî, onu da hatırlıyorum.”
O kişi, yaptığı bütün günahları hatırlayacak ve hepsini Cenâb-ı Hakk’a bir bir itiraf edecek. Vaktiyle gözlerden uzak bir şekilde yaptığı bütün günahlarını Allah Teâlâ’nın bilindiğini görünce büsbütün mahvolduğunu düşünmeye başlayacak. İşte tam o sırada Yüce Mevlâ ona şu müjdeyi verecektir:
“Ey kulum! Günahlarını dünyada halktan gizlemiştim; şimdi de onları bağışlıyorum.”Günahlarından tamamen arınan o kulun eline, sadece yaptığı iyiliklerin yazılı olduğu bir defter verilecektir (Buhârî, Mezâlim 2).

Rüşvet amaçlı hediye

Kişinin bulunduğu makam ve görev dolayısıyla verilen hediyeler istismara götürebilen bir rüşvet şekline dönüşebilir. Peygamber Efendimiz “hediyeleşme” söz konusu olduğunda bu hususa dikkat ederdi. Nitekim zekat toplama memuru olarak görevlendirdiği bir kişinin dönüşte, “Ya Resulallah şu sizin, şu da bana hediye edildi!” şeklinde sarf ettiği sözlere son derece üzülmüş, “Anne babanın evinde otursaydın da bir baksaydın bakalım; sana hediye veriliyor muydu verilmiyor muydu!” diyerek onu azarlamıştı (Müslim, İmare, 26).

Hz. Âişe’den bir hatıra

Hz. Aişe’nin anlattığına göre Allah Resulü ona, “Ben senin benden memnun olduğun ve bana kızdığın zamanı anlarım” deyince Hz. Aişe bunu nasıl anladığını sormuş, Hz. Peygamber, “Benden memnun olduğunda, ‘Hayır, Muhammed’in Rabbi hakkı için olmaz’ dersin. Bana kızdığında ise, ‘Hayır, İbrahim’in Rabbi hakkı için olmaz’ dersin” buyurmuştur. Hz. Aişe’nin ona verdiği cevap eşini çok seven bir hanımın inceliğini yansıtma ktadır: “Evet, fakat Allah’a yemin olsun ki ey Allah’ın Resulü, ben senin sadece isminden uzak kalabilirim,’’ (Buhari, Nikah, 109).

?
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin.”
?

?
Bir hadis
“Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizi, Birr, 75).
?

Kuran’dan bir dua
“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmran 3/8).

Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com