Cumartesi Ağır vasıta şoförleri, sakın bu yazıyı okumayın

Ağır vasıta şoförleri, sakın bu yazıyı okumayın

03.02.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ağır vasıta şoförleri, sakın bu yazıyı okumayın

Ağır vasıta şoförleri, sakın bu yazıyı okumayın

Ağır vasıta şoförleri, sakın bu yazıyı okumayın

Sarıkız'ın Anıları

Çocukluğumuzun birlikte geçtiği bir Ümit vardı. Daha doğrusu ben genç kızken o çocuktu. Ankara’da anneannelerimizden bu yana dost olduğumuz bir ailenin üç güzel kızından biriydi. Annem beni alelacele, 17 yaşında doğurduğundan, arkadaşlarının çocukları benden küçüktü haliyle. "Hadi kızım sen ablasın şunları oyala" deyip beni bu azgınlarla bir odaya tıkarlardı. Kendileri de salonda dalgalarını geçerlerdi. Güney Abla’nın bir oğlu vardı (daha yaramazı görülmemiştir, sonradan da ODTÜ’yü bitirdi bana inat); anamın canım taban halısının güllerinden birini tabak farzedip üstüne bisküvileri ufak ufak doğrar sonra da üzerine azar azar çay dökerdi, bir taraftan da çay kaşığıyla ezerek. Güney Abla da uzaktan hararetli sohbeti bölmeden "Yapma Gülhaaan" derdi sadece.
Ümit böyle değildi. En uslu çocuk oydu. Büyüdüğünde de efendi, sakin bir genç kız oldu. Ve bir gün onun bu "efendiliği" hayatını belirledi. Uzun boylu ve çok güzel bir kızdı, gökyüzüne gönül verdi ve hostes oldu. Küçük arabasıyla gelip giderdi, evden havaalanına giden yolda. Bir geceyarısı, görevine giderken Yeşilköy yakınında bir sapakta bir orospu çocuğunun sıkıştırdığı arabasıyla direğe çarptı ve öldü. Katil de kaçtı. Babalarının aynı olduğuna yemin edebilirim, bu katilin kardeşi de yıllar sonra dün bana rastladı TEM yolunda. Adapazarı otobüsü kullanıyordu. Büyükçekmece’den, annemlerden dönüyordum. Saat 16.30 civarı, Kağıthane sapağını yeni geçmiştim. 100 km. süratle gidiyorum yirmi yıllık arabayla, kıçımı yırtsam daha fazla gidemem zaten. Otobüs dibimde daha doğrusu arka tamponumda, yol istiyor. Olsa niye vermeyeyim? Bütün şeritler dolu. Sağ tarafımdan kağnılar gitmekte, sol tarafımdan Fittipaldiler. Sinyal verdim, bir tarafa sıkışacağım artık. Ama öküz şoför dayanamadı, hızla önüme geçti. Klaksonlar cıyırtılar arasında, sağ şeritteki bir kamyonun bana yol vermesiyle kurtardım.
Ben yıllardır kamyonet dahil her türlü araba kullandığımdan, bu işte tecrübeli olduğumu sanıyorum. Bizim zamanımızda Amerikan arabaları modaydı ve ben bir ‘68 Camora’da yetiştim. Yani yeni yetme şoförlerden değilim. Ama sorun başka sanırım. Bütün mesele cinsiyetin. Şayet kadınsan sol şeritten gitmeye hakkın yok, araba gösterişliyse hiç yok, güzelsen boku yedin zaten. O senin sağında efendi efendi giden adam, sen onun yanından geçip gittiğinde birdenbire oluyor bir canavar. Sanırsın adamın çükünü kopardık da erkekliğinden ettik. Kendilerini birden iktidarsız hissedip, aman bir celalleniyorlar, ta ki seni geçene kadar. Ondan sonra bir huzur, bir sakinlik. Hemen bir sigara yakılıyor ve gözlerinde şöyle bir pırıltı: "Gördün mü kadın, araba böyle kullanılır." Pırıltının açılımı da şu: "Nasıl erkeğim ama, biz insanı böyle şey ederiz işte." Sonra da o şeyleriyle oynaya oynaya yollarına devam ediyorlar. Bunların sağ elleri hep meşguldür bilirsiniz, ya arabanın radyosunu karıştırırlar ya burunlarını ya da...
Amma; bir de bunların "şekeröleri vardır. En azından dört yıldır Antalya yolunda salimen seyredebildiysem bu şekerlerin sayesindedir. Sollamaya kalktığımda, şayet karşıdan araç geliyorsa eliyle geçme sakın, diyen, trafik serbestse neredeyse bankete düşecek kadar sağa yanaşıp yol veren. O yakışıklı uzun yol kaptanları... Hepinizi öpüyorum, yakında görüşeceğiz. Antalya’ya dönüyorum çünkü. İstanbul trafiğinin hıyarlarından kendimi kurtarıp bahçemdeki minik hıyarlara kavuşmak için.



CUMARTESİ