Cumartesi Arjantin-Türkiye tango ile kaynaşıyor

Arjantin-Türkiye tango ile kaynaşıyor

25.12.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Dedesi bir süre Arjantin’de yaşayan arpist Şirin Pancaroğlu iki ülke arasında bağ kuracak Cafe Tango projesini başlattı. Ona burada yaşayan iki Arjantinli sanatçı da eşlik ediyor

Arjantin-Türkiye tango ile kaynaşıyor

Tanınmış arp sanatçısı ve Arp Sanatı Derneği başkanı Şirin Pancaroğlu bu gece saat 20.00’de İş Sanat’ta yeni projesi Cafe Tango’yu sahneleyecek. Türkiye ve Arjantin arasındaki benzerlikleri, tango aracılığı ile sergileyen bir gösteri bu. Sahneye hayali bir kafe kurulacak. Pancaroğlu ve diğer müzisyenler bu kafenin çalışanlarını canlandıracaklar ve ardından da Arjantin ve Türk tangolarını peş peşe çalacaklar. Bu sırada onlara tango yapan bir dansçı çift eşlik edecek.
Müzisyenler arasında iki de Arjantinli var: Gustavo Battistessa ve Ricardo Moyano. Biri 17, diğeri ise 3,5 yıldır Türkiye’de yaşıyorlar ve o alıştığımız cümleyi kuruyorlar: “Burada kendimizi evimizde hissediyoruz.”

* “Cafe Tango”yu biraz daha detaylı anlatır mısınız?
Şirin Pancaroğlu: Enstrumantal müziğin ve dansın bir araya geldiği bir iş. Özünde de tango var. Tango Arjantin ve Türk kültürlerinde çok önemli bir öge. Arjantin için milli bir sembol. Amacımız iki ülkenin, iki kültürün tangoları vasıtasıyla kaynaşması. “Cafe Tango”nun en önemli özelliği Gustavo ve Ricardo’nun yer alması. Onlar bize içinde doğup büyüdükleri kültürlerini en doğru ve yalın şekilde sunacaklar.

Gustavo Battistessa: Çok heyecanlıyız. Tangonun Türkiye’de böyle önemsenmesi bana ve Ricardo’ya ayrı gurur veriyor. “Cafe Tango” ile tango meraklıları dışında bir kitleyi de bu müzikle tanıştıracağımızı düşünüyoruz.

* Üçünüz nasıl tanıştınız?
Şirin P.: Ricardo uzun yıllardır Türkiye’de. Birçok konserde yer almış bir isim. Ben de takipçisiydim. Derken tanıştık ve birkaç ortak projede yer aldık. Sahnede birlikte çalmaktan çok keyif aldığımızı fark ettik. Ardından ben “Cafe Tango” projesini oluştururken Ricardo’ya danıştım, kadrosunu birlikte kurduk. Gustavo ile beni o tanıştırdı.

* Sizin Türkiye’ye gelme hikayeleriniz neler?
Gustavo B.: Türkiye’ye 3,5 sene önce geldim. Oldum olası Arap ve İslam kültürlerine merakım vardı. Gelmeden önce ülkeniz hakkında hiçbir şey bilmiyordum ama geldiğim gün âşık oldum. Bir konser için geldim ve burada yaşamaya başladım. Şimdi Türk bir eşim de var. Yani iyice sizden oldum.

Ricardo Moyano: 17 senedir Türkiye’deyim. Bir konser için gelmiştim, geri dönmek istemedim. Yılmaz Güney ve Nazım Hikmet çok beğendiğim iki isim. Onların yaşadıkları ve özlemle bahsettikleri ülkelerini çok merak ettim ve görünce neden bu kadar özlediklerini anladım. Benim de eşim Türk. 14 yıldır birlikteyiz.

Şirin P.: Yakından gözlemleyen biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki artık ikisi de Türk sayılır. Mesela geçenlerde Ricardo ile Maslak’tan Taksim’e kestirme yol var mı diye tartışıyorduk, bana “Ben uzun yolu tercih ediyorum çünkü yolda simitçiye uğruyorum” dedi.

Gustavo B.: Şirin doğru söylüyor. Arjantinlilerle Türkler o kadar benziyorlar ki.

“Aşık Veysel’i çok beğeniyorum”
* En çok hangi açılardan benziyoruz?
Gustavo B.: Arjantinliler de Türkler de çok hareketli, sıcak ve samimi insanlar. Sonra iki kültür de çok zengin ama nedense ona sahip çıkılmıyor. Onun yerine dışarıda ne var ne yok, ona kafa yoruyoruz.

Şirin P.: Darbelerin yaşandığı, insanların garip zorluklarla karşılaşabildiği, hayatın komik olduğu kültürler bunlar.

Ricardo M.: Birkaç sene Paris’te yaşadım ve orada kendimi inanılmaz yabancı hissettim. Buradaysa çok farklı. Uçaktan indiğim gün, Türkçe bilmiyor olmama rağmen insanların içine karıştım. Sanki kırk yıldır buradaydım.

Gustavo B.: Ricardo haklı. İstanbul kaos dolu bir şehir ve biz kaos içinde yaşamaya çok alışığız.

* Türk müziklerini dinliyor musunuz?
Ricardo M.: Türkçem hâlâ yeteri kadar iyi değil. O yüzden enstrumantal müzikleri tercih ediyorum. Halk ozanlarınızı beğeniyorum. Mesela Aşık Veysel. Hemen hemen her doğaçlama eserimde onun izlerini bulabilirsiniz

Gustavo B.: Ben de klasik ve enstrumantal Türk müziklerini dinliyorum.


“İstanbul’u anlatan bir albüm çıkardım

Haberin Devamı

Şirin Pancaroğlu kısa bir süre önce Kalan Müzik’ten “İstanbul’un Ses Telleri” adlı albümünü çıkardı: “Şehri anlatan bir albüm. Arp ve Türk klasik sazlarını bir arada kullandık. Altı genç Türk bestecinin İstanbul’u anlatan eserlerini yorumladık. Kimi eserde güvercinleri, kimisinde sokak çocuklarını, kimisinde de ağaçları anlattık.”


Şirin Pancaroğlu: “Dedem 18’inde Kayseri’den Arjantin’e gitmiş”
*Sizin dedeniz de bir dönem Arjantin’de yaşamış. Bu projeyi oluştururken onun hikayesinden de yararlandınız mı?
Dedemin başına gelenler çok enteresan gerçekten. Kayseri’nin Develi ilçesinden kalkıp pat diye Arjantin’e gitmiş. 18 yaşında genç bir delikanlıyken. Orada bir süre kalmış, İspanyolca öğrenmiş ve ardından evlenmek için ülkesine geri dönmüş. Ben ne yazık ki onu hiç tanımadım, o yüzden de Arjantin’de yaşadıklarını bilmiyorum ama fikir olarak etkilendiğimi söyleyebilirim. Oldum olası kendimi Arjantinlilere ve o kültüre yakın bulurum. Müzikleri, insanları bana çok ilgi çekici gelir. Sonradan dedemin hikayesini duyunca anladım ki Arjantin aramda ailevi bir bağ var.