Cumartesi Babasına yakalanınca evlendiler

Babasına yakalanınca evlendiler

14.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar: "1970te tanıştık. Mahalle arkadaşıydık. Flört ediyorduk. Üniversitede öğrenciydik. Okul bitince ilişkimiz evliliğe doğru gitmeye başlamıştı. Ama Emelin babasına sokakta yakalanınca evlilik planları hızlandı. O zamana kadar ilişkimizi gizli götürüyorduk"

Babasına yakalanınca evlendiler

aşk mektupları / Emel ve Mehmet Ağar Emel Ağarın mektubu... Şaşırtmakta bir tanesin. Beklenmeyen mektubun gelince, inan içimdeki serçe sürüleri kalbimi alıp uçurdular. Erzuruma geldiler mi bilmiyorum ama Kaf Dağına kadar gittiklerine eminim. Anlatamam sana nasıl mutlu ettin beni. Telefonla görüşmek kağıttaki satırların yerini tutmuyor. Hemen değil, iki gün bekleyerek cevap yazıyorum. Çocuklar için mektubun, defalarca okunan kutsal bir metin gibi oldu. Telefonlarda sesini yorgun alıyordum. Çok çalışıp yorulduğunu biliyorum. Allah çalışmalarını boşa çıkarmasın. Dualarımız, düşlerimiz hep seninle beraber. İnsanın sevdiğinden bir şeyler saklaması çok güzel bir şey. Mektuplar saklanan, aradan yıllar geçse de sıcaklığını, tazeliğini kaybetmeyen şeyler. Telefon öyle mi? Belki anında haberleşme için büyük kolaylık. Ama konuşmalardan yarına bir şey saklayamıyorsun. Senin hafızan kuvvetlidir. Zaptedebilirsin. Ama ben hatırlamakta, ne yalan söyleyeyim, zorluk çekiyorum. Yalnızlığı iyi biliyorum. Şimdi de özleme katlanabilmeyi ve sabretmeyi öğreniyorum. Hayat bir mektep. Sınıflarının da sonu yok. Hep beraber okuyacağız. Acaba hayat mektebinden mezun olmuş kaç bahtiyar kişi vardır? Köydeki genç evliler veya damat sana çok tesir etmiş. Evlenme teklif ettiğin günü de, sonraki günleri de unutmam mümkün değil. Taşı sıkarsak suyunu çıkarabilir miyiz? Zaman gösterecek.Yasemin ve Tolganın bu sene notları iyi. Yaza hiç ders bırakmazlar. Aklın onlarda olmasın. Ama imkan bulursan, bir-iki günlüğüne İstanbula gelirsen onlara dünyaları verirsin. Artık genç bir kızla uğraşıyorum. Gurur da duyuyorum. Kızımız artık genç bir kız. Tolga hiç problem olmuyor. Hep beraber bir akşam yemeği yemeye dünyalar veririz. Çocuklarla ve evle uğraşmak vaktimin büyük bölümünü alıyor. Okuyamıyorum. Kitaplar birikti. Zaman zaman evde küçük değişiklikler yapıyorum. Gelince görürsün. Hayatım, şikayetim yok ama çok ev değiştirdik. Göçebe gibiyiz. Allaha şükür sıcak bir yuvamız var. Kimseye muhtaç değiliz. Ama bir evimiz, bizim evimiz hiç olmadı. Acaba ne zaman olacak? Değişmeyecek, taşınmayacak, eşyaların yeri belli, Yasemin ve Tolganın odaları aynı kalacak, kendi evimiz. Çocuklar büyürken kendi odalarında, yaşlarının icaplarına göre değişen, ama mekanı değişmeyen odalar. Sana bunları yazarken, zikrini kurcalamak, huzursuzluk vermek istemiyorum. Değişiklikleri sevdiğimi bilirsin. Muhacirlerin Bursada tanıdığım duygularını, her ev değişikliğinde daha iyi anlıyorum. Yanlış anlama bir tanem, arkadaş evi, kira evi bitse, kendimizin bir evi olsa. Dediğim gibi çocuklar artık büyüdü.Yasemin ve Tolganın iki yeni resmini gönderiyorum. Babalarına birer de hatıra, nişane gönderiyorlar. Koklarsın. Cebinin içine saklarsın. Eve gelip gidenler aynı kişiler. Kardeşler, enişte (ler), birkaç dostum. Biliyorsun, kolay dost edinemiyorum. Geçen hafta söylemiştim. Hafif bir grip atlattım. Bizde Allaha şükür bir sıkıntı ve rahatsızlık yok. Tek beklentimiz hasretini bir an önce gidermek. Oralar soğuktur. Yelek, hırka giymeyi sevmezsin ama tedbirli de ol. Sıcak odalardan birden soğuğa, ayaza çıkıyorsun. Erzurumlular ikram severmiş. Çok kanma, hatırlarını bazen kır. Yemekleri yağlı olurmuş. Aman canım, az yağlı ye. Hasretle seni öpüyorum. Sevgimi ve muhabbetlerimi hep yanında bil.Emel, 1992 / İstanbul Mehmetçiğim, bir tanem, Canım, Biliyorum, bu mektubun zarfı eline geçtiğinde, Mehmetten mi diye, tereddütle açtın. Uzun zaman oldu sana mektup yazmayalı. Son yıllarda hep telefonlarla haberleştik. Bu gece ilerleyen saatlerde Vali Konağından yazıyorum. Senin ve çocuklarımın kokusu burnumda tütüyor. Bütün günü Hasankale ve ova köylerini gezerek geçirdim. Bir köy düğününe kısa da olsa misafir oldum. Geçende telefonda söylediğim gibi son günleri köy köy, dağ taş dolaşarak geçirdim. Erzurumun belki en güzel köyleri. Ancak zaruretle dertler diz boyu. Bu toprağı, bu toprağın insanlarını seviyorum. Bana hayat veriyor. Bilirsin, insanları, onlarla halleşmeyi seviyorum.Gece yarısının ilerleyen saatleri. İkiyi beş-on geçiyor. İçim dolu dolu. Yorgunluğumu hissetmiyorum. Bu saatte telefon açıp sizleri meraklandırmak istemedim. Duygularımı da sabaha bırakmak istemedim. Sabah nasıl kalkacağım? Vilayette yığınla bekleyen işler, randevular. Terör belası buraya sokulmasa da çevrede kol geziyor. Her an bir haber, bir ters haber gelebilir. Şu andaki duygularımı kağıda dökmesem, dolu dolu kalbimi açmasam, sabahın işleri ile uçar gider diye düşündüm. Hem telefonda şu anda bulunduğum sükuneti ve ifade gücünü bulamam. Sabahı beklemedim. Bildiğin masamdan yazıyorum. Belki mektup bittiğinde birkaç saat uyur, makama geçerim.Emelim, dadaşlar diyarı çok güzel diyar. Kısmet yaza inşallah. Gezeceğimiz, seveceğimiz yerler var çok güzel. Ama en güzeli demin de söylediğim gibi insanları.Remzi Oğuz Arık hanımına yazdığı bir mektupta (aklımda doğru kalmışsa 1930lu yıllar) "Aziz eşim, bir ömrü beraber, bir cephedeymişçesine geçireceğiz" diye yazmış. Mülkiyedeki yıllarda okuduğum bir kitaptan bu bölüm adeta beynime kazınmış. Sana evlenme teklifini yaparken de buna benzer ifadeler kullanmıştım o günlerde. (Böyle olacağını anlayabilir miydik acaba?)Bugün, bu gece düşünüyorum da, yıllarımız cephede gibi geçti. Bugün gördüğüm damadın gözleri çakmak çakmaktı. "Allah mesut etsin. Bir işin de yokmuş. Nasıl geçineceksiniz?" diye sorduğumda "Vali Bey, işi neyidim, sevdiğimi almışam. İkimiz de daşı sıksak suyunu çıkarırık. İş golay. Ben sevdiğime gavuşmuşam. Vali Bey düğünüme gelmiş, keyfime diyecek yok" dedi. Bu dünyaya meydan okuyuşu beni çok etkiledi. Gözlerim dolu dolu oldu. Delikanlılığımı hatırladım. Aklıma ilk evlendiğimiz günler geldi. Seneler seneleri kovaladı. Yasemin 14, Tolga 16 yaşına geldi. Biz bu zamanı nasıl çabuk geçirdik. Çocukları, onların geleceklerini, şimdi onları düşünür olduk. Yaşlanmadık, olgunlaştık. Her yaşın sevgisi bir ayrı oluyor Emelim. Hasret yakıcı. İstanbul-Ankara günlerinde birkaç gün sürerdi ayrılıklarımız. Burada kilometreler çok fazla. Şimdi uçak var, atlar gelirsin, dersin. Kolay değil. Burada beni bekleyen çok iş var. Doğrusu buranın insanını çok seviyorum. Kaynaştık. Tek eksiğim sizler yani hasret.Duyguları ifade etmek de maharet istiyor. Dolu doluyum dedim ama kalemle beynimden geçenleri ifade edemiyorum. Çocuklarıma düşkünlüğümü yakın çalışma arkadaşlarım fark ettiler. Gözüm Ankarada değil. Biliyorsun ki sen varsın ve hiçbir eksikliği hissettirmezsin.Hasretle, sevgiyle sizleri kucaklıyorum, kokluyorum, öpüyorum. Sağlığınız ve mutluluğunuz için duacıyım.Mehmet, Nisan 1992 / Erzurum. Mehmet Ağarın mektubu...