Cumartesi "Baş parmayım... Orta parmayım..."

"Baş parmayım... Orta parmayım..."

22.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Baş parmayım... Orta parmayım..."

Baş parmayım... Orta parmayım...




Yıllar önce oğlumu ilkokula götürdüğüm gün, yine böyle bir ağacın dibinde çimenlere oturmuş, bu çocuk şarkısını dinlemiştim. Şimdi bağdaş kurduğum çimenler ise Yıldız Teknik Okulu’nun... Oğlan az önce üniversite sınavına girdi. Çevremdeki çoğu veli gibi ben de uzun bir nasihat çektim ama söylediklerimin beynini terk etmesi 10 saniye bile sürmemiştir eminim.
Üreme organlarımızın çok çalışması ve devletimizin eğitime bir çözüm bulamaması sayesinde ordular halindeyiz. Çocukları içeri bir harbe yolladık, biz veliler de kapıda bekleşiyoruz, bakalım mahsullerimiz içeride kendilerine bir pazar bulabilecekler mi diye? Baktım da hepimizin yüzünde aynı kurbanlık koyun ifadesi, o kadar birbirimize benziyoruz. Mitoz bölünmeyle çoğalmış gibiyiz. Biraz giyim farkımız var o kadar. Başı bağlı anneler çoğunlukta. Sadece iki-üç kadın makyaj yapmış. Yanımda bir hanım kocasına ekmek arası hazırlıyor, kızı Posta okuyor. Az önce önüme bir genç geldi, beyaz tığ işi yapan kadının amorsundan arkadaki bekleşen velilerin fotoğraflarını çekiyor. Şansa bak, Ozan Güzelce imiş adı, Milliyet’ten. Özel otolar sıra sıra ama içlerinde Ferrari filan yok, hepsi de mütevazı arabalar. Sandre saçlı, bakımlı hanımefendiler de yok aramızda (Siz yine, "Bu kadının salaklığı beni öldürecek, ne sandresi ayol, onların hepsi güzellik uykusunda, çocukları da yurtdışındaki okullarda" diyedurun, ben bizimkiler için biraz daha zihin açıklığı duası okuyup yazıya devam edeceğim).
* * *
Hadi bakalım, madem gençlerden lafı açtık bugün, BBG ile devam edelim. Onlar da buradakiler gibi sınavdaydılar malumunuz. Ölümüne bir sınav üstelik. Bundan önceki yarışmacılar da ak kaşık değildi belki ama program kanal değiştirdi, melek Öykü bile frolayn Eva oldu, aile geleneğine uyarak. Aynen "Gaz odaları nereye düşüyor?" durumu. Yumruklaşma kesmedi, bir-iki cinayet olsun diye çok uğraş verdiler ama başarılı olamadılar Allah’tan.
Neferlere gelince... İPEK: O ahmak oğlanı sanal şekilde boynuzlayıp Kaan’a aşık olarak, Türk halkından beklenmeyen bir sağduyu ile birinci oldu. Buna aşkın zaferi de diyebiliriz. KAAN: Kenan Işık gibi, 10 yaşında çocuklara bile "siz" diye hitap edecek kadar beyefendi olan gönüllerimizin prensi, bir de "İpek arkadaşımdı ama ben de ona aşık oldum" diyebilseydi adı tarihe geçecekti. En azından menopozlu kadınlar tarihine (Bu arada yediğim "açma"dan karınca çıktı. Bir-iki tanesi de paçamdan içeri girmeye çalışıyorlar. Bu analık zor zanaat). UMUT: İpek’i ifşa ederek müthiş bir hinlik örneği sergiledi ama halkımız "yemedi". GAYE: Ben bu kızı birine benzetiyorum ama çıkaramadım. Son kaynanam olabilir mi acaba? FATİH: Görüşme odasında iki bacağını ayırıp oturarak görüşlerimize sunduğu "değerini" eline alıp evden ayrılması ile yoksun kaldık pek üzgünüz. Diğerlerine gelince, fazla söze gerek yok, hepsi şu anda BBG mezarlığına gömülüler.
* * *
Haydi biraz da reklamlar... Sıra gelmediği için bir türlü yazamamıştım. Özellikle şu, saçları benim kakülüm kadar olan, "tayyareden" çığlıklar atan "Hörbıl Esıns" şampuan kadınını. Artık böyle şeyleri unuttuğumdan mıdır nedir, pek itici geliyor. Üstelik 1975’ten beri Elidor kullanan (reklam gibi olmasın ama) ve hala bu yüzden saçlarının içinden saç aldıran biri olarak, kadının durumu benim için ayrıca çok da komik.
Bir de şu evde, taşın üzerinde yaşayan aile. Çoluk çocuk Domestos’la temizlenmiş hijyenik betonun üstünde, öyle oturuyorlar. Sübyan emzik elde, emekleyip duruyor. Bir diğeri, şu anda adını çıkaramadığım çocuk bezi reklamı. "Anne" bezi kullanmış, bebeğin altı kuru kalmış, poposunu öperek bize gösterecek. Sadece hafifçe dudaklarını değdiriyor, sanırsın kusacak. Ulan böyle fıstık bir bebek öyle mi öpülür? Yenir be yenir!
Gelelim Ace’nin 12 yaşında doğum yapan "anne"sine. Küçük kız annenin fistanını alıp giyiyor, rujlar filan, leke oluyor. Büyük ablayla yıkıyorlar, kapı açılıyor, anne bunları enseliyor. Aaa! Bakıyoruz valide 22 yaşında, büyük kızla yaşıt. Ve Reha Muhtar’ın çocukluğunu yaşayamadığı için sık sık ekrana getirdiği sirk görüntülerini ve bisikletten düşüp başlarını taşa vuran, (Frenk icadı) çocuk görüntülerini de ne kadar beğendiğimi (!) yazıp huzurlarınızdan çekiliyorum. n

Not: "Ctrl-s"... Bilgisayarda bu tuşları kullanmazsanız; geçen hafta olduğu gibi yazımın eskiz halini okursunuz.
Ben anlamam, "save" etmemişim, oğlan da ilk halini yollamış İlke abisine... Özür.