Cumartesi Bavul yapma sanatı

Bavul yapma sanatı

11.11.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bavul yapma sanatı

malphan@milliyet.com.tr En son gittiğim, iki günü yolda geçen üç günlük gezide yanıma aldığım bavul örnek olabilir. Otelde çantayı açtığımda bir kez daha bu işte çuvalladığım gerçeğiyle yüz yüze geldim. Topu topu iki kıyafet ve dört çift ayakkabı... Kıyafetlerle uyumsuz üç ceket... Makyaj temizleme sütü var ama pamuk yok. Diş macunu var ama diş fırçası yok. Jöle var ama tarak yok. Tahmin edeceğiniz gibi o ayakkabılardan sadece biri giyildi, kıyafetler yetersiz kaldı, ceketlere el değmedi, iki arada bir derede diş fırçası, pamuk, tarak alınacak dükkan arandı. Ve hiç giyilmeyen eşyalarla dolu bavul yolculuk boyunca yük oldu. Bu aslında sırf benim değil, binlerce insanın aşamadığı bir sorun. Kimilerine göre bavul yapmak bir sanat, kimilerine göre ise bir bilim. Şu durumda bavul yapma işini başarıyla gerçekleştirenler de ya sanatçı oluyor ya da bilim insanı. Eğer değerlendirme kriteri buysa ben ne bilim insanı ne de sanatçıyım. Hani arada "Bilmem kim şu kadar günlük tatile onlarca bavulla çıktı" gibi haberler çıkar. En son, Ajda'nın üç günlüğüne Kemer'e sekiz bavulla gitmesi ve şarkıcı Beyonce'nin sevgilisi Jay-Z ile safariye giderken yolcu uçağı bagajlarını almayınca bavullarını ayrı bir charter uçağıyla göndermesi haber olmuştu. Acaba şöhret derecesi arttıkça bavul yapma becerisi de azalıyor mu? 21'inci yüzyılın sloganı "Less is more / Daha az daha çoktur" değil miydi? Bavul ile gardırop arasında bir denklem varsa ve tatilde alınan giysi sayısı gardırobun onda biri falansa, bu insanların gardıroplarının boyutunu hayal edebiliyor musunuz?Bu bavullara ne koyuyorlar acaba? Diyelim Ajda, Kemer'deki üç günlük tatilinin bir gecesinde sahneye çıkıyor ve iki kez kostüm değiştiriyor. İki kostüme iki de alternatif aldığını düşünelim, etti dört. Buruşmasın diye bu dördünü bir bavula koyduğunu varsayalım. Bir bavulda dört kıyafet... Cömert bir dağılım. Peki ya diğer yedi bavula ne koydu? İnsan iki günde en fazla ne giyebilir, ne kadar takıp takıştırabilir, sürüp sürüştürebilir? Bir insan ne kadar kararsız olabilir? Gardıropların boyutu Ki ne Beyonce'nin ne de Ajda'nın bavullarını kendilerinin yaptığını düşünmek gerçekçi olur. Belki de sorunun temelinde yatan budur. Düşünün, bavul yapmaya nasıl başlarsınız? Genellikle seçtiğiniz giysileri yatağın üzerine serer ve elersiniz. Bu kadınlar belli ki seçip seçip yatağa, yerlere, her yere seriyor, sonra da evdeki kızcağıza "Haydi sen bunları yerleştir" deyip mekanı terk ediyorlar. Ve bingo!Bir de bu şöhretli insanların, "sosyetik" diye nitelendirilen tiplerin bavulları hep Louis Vuitton marka oluyor. Neden ki? Yolculuklarda yerden yere atılan, üzerine oturulan, çekiştirilen bir eşyaya milyarlar dökmek neden? Bir de çanta gibi sürekli yanınızda dolaştırmıyorsunuz. Mesele dayanıklılıksa, Louis Vuitton'un hakkını vermek lazım, sağlam mal yapıyorlar. Ama Samsonite'ın da bavulları bir o kadar sağlam. Alışveriş merkezlerinde satılan adı sanı duyulmamış markalı bavullar da idare eder. Ama tabii bayramda seyranda havaalanında konuşlanmış fotoğrafçılar resimlerinizi çekiyor ve bu resimler gazetelerin, dergilerin magazin sayfalarında yer buluyor ve herkes görüyor ki sizin bir Louis Vuitton bavulunuz var. Bir de merak ediyorum, bayram gibi herkesin Londra ve Paris gibi şehirlere akıp geri döndüğü günlerde bantlardaki bu "monogramlı" bavullar karışmıyor mu? Samsonite'ın nesi var? Converse All Star "Chuck Taylor" tüm zamanlara uygun tasarımı olan bir ayakkabı. Çok uzaktan bakıldığında bile yuvarlak arması sayesinde fark edilebilen bir Amerikan ikonu. 80 yıllık tarihinde bu ayakkabıdan 750 milyondan fazla satılması boşuna değil. Her yaştan ve her kesimden insanın, yaptığı iş fark etmeksizin giydiği bu ayakkabı birçoklarına göre sınıfsızlığı ve özgürlüğü sembolize ediyor. 1917'de All Star'ı üreterek basketbol dünyasında bir ilke imza atan Converse, profesyonel bir basketbolcu olmasının yanı sıra firmada da bir tasarımcı olan Chuck Taylor ile ölümsüzleşti. 1940'larda Amerikan gençliğinin "Chuck"ları saha dışına taşımasıyla efsane tüm dünyada yayılmaya başladı. ABD'nin 1941'de II. Dünya Savaşı'na girmesiyle beraber Converse A6 uçuş botları üretmeye başladı. Savaş döneminde tüm Amerikan hava birlikleri Converse bot giydi. 1950 ve 60'lı yıllarda dünya çapında popüler olan Converse 70'lerde Nike, Adidas ve Reebok gibi markaların pazara radikal yeni tasarımlarla girmesiyle düşüşe geçti. Yıllardan beri taşıdığı Ulusal Basketbol Birliği'nin resmi ayakkabısı unvanından vazgeçmek zorunda kaldı. 2003'te 305 milyon dolara Nike tarafından satın alındı. Hayalinizdeki Converse'i yaratın Türkiye'de özellikle 80'li yıllarda yaygınlaşan ve sonra bir süreliğine popülaritesini yitiren Converse 2000'lerin başında yeniden yükselişe geçti. Taksim gençliği ve müzikle ilgilenenler bu ayakkabının en sadık müşterilerinden. İstiklal Caddesi'nde en çok siyah ve canlı renklerde Converse'lere rastlanırken, Bağdat Caddesi'nde genç kızların ve kadınların tercihi olan renkler istisnasız beyaz ve krem. Geçen hafta Converse bir atölye çalışması düzenledi. Üzeri kumaş boyaları, incik, boncuk, kurdele, iğne, iplik ve yapıştırıcı dolu masalarda yerlerimizi aldık ve beyaz Converse'lerimizi işlemeye başladık. İlkokuldaki el işi dersini hatırlatan bu nostaljik atölye çalışmasında kimi Converse'inin üzerine tüyler yapıştırdı, kimi kelebekler, çiçekler çizdi, kimi boncuklarla süsledi... Her ne kadar binbir farklı desende Converse satılıyorsa da, belki siz de henüz hayalinizdeki Converse'e rastlamadınız. O zaman size tavsiyem, beyaz bir Converse alıp ona hayalinizdeki şekli vermeniz. Yeniden yükselişe geçti Biricik Suden ve Mazhar Alanson ikilisi görüntülendiğinde şimdiye kadar dikkat çeken, bazen de göze batan hep Alanson oluyordu: Pilot ceketleri, deri pantolonlar, renkli kazaklar... 20 yaş gençleşmiş gibi bir tarz edinmişti kendine. Bunda da kötü bir şey yok. İsteyen istediğini giysin. Ve tabii ondaki bu değişimin "sorumlusu" olarak karısı Biricik Suden işaret edildi. Biricik Suden bu giyim meselesini ne kadar ciddiye aldı bilemem ama birlikte çekilen fotoğraflarına bakıldığında o görüntünün hesaplı olduğu hissine kapılıyor insan. Yani ne Suden ne de Alanson dolabı karıştırırken ellerine takılan bir giysiyi tartmadan geçirmiş üzerine. Giysileri ya doku ya renk ya da tarz olarak kardeş aslında. Ancak bazen tutturmak zor oluyor işte. Bu fotoğrafta Suden mürebbiye, Alanson da az önce fırçayı yemiş yaramaz bir çocuk gibi görünüyor. Bu kez hesap tutmamış